31 Aralık 2024 gecesi, Londra’nın Trafalgar meydanında, kafası bir dünya güzel kalabalıklar şaşalı kutlamalarla yeni yılı karşılarken; Hindistan’da, Delhi'nin tren istasyonunun köşesine büzülmüş bir aile, gece boyunca soğuk betonun üzerinde uyuyabilmek için birbirine sokuluyordu

Paris’in Şanzelize caddesi, yılbaşı şarkıları ve neşeli çığlıklarla yankılanıp, gökyüzünden dökülen havai fişeklerle aydınlanırken, İsrail’in Suriye’ye, Gazze’ye attığı bombaların yıkımını kimse fark etmiyordu.

New York’un Times Meydanı’nda dans edenler, öpüşen çiftler kameralara pervasızca ve coşkuyla yeni yılı karşılama pozları verirken; Ukrayna’nın dondurucu cephelerinden birinde, bir asker siperde titreyerek sigarasından belki de son nefesini çekiyordu.

Tokyo’nun Shibuya Meydanı’nda kalabalık, yeni yılın ilk saniyelerini karşılamak için geri sayım yapıyordu. Pekin Tiananmen Meydanı’nda ise rengarenk ışıklar altında yeni bir yıla umutla giren insanlar, dünyanın öbür ucunda yaşanan çaresizliği belki hiç duymamıştı.

Oysa Gazze’de, soğuk bir beton zemine sarılmış bir anne, çocuğunun cansız bedenine son kez dokunuyordu. Afrika Sahel’de, bir çocuğun, günlerdir yemek bulamadığından kapanan gözleri, milyonlarca ışıkla aydınlanan meydanların parlaklığından çok uzaktayken kapanıyordu.

Yeni yılda, herkesin mutlu ve umut dolu bir başlangıç yapması isteniyor, ancak yeni yıl kutlamaları; insanlığın acı gerçekleriyle yüzleşmekten kaçan bir toplumsal bilinçle iç içe geçiyor. Küresel kutlamalar, her an yaşanan haksızlıkları ve eşitsizlikleri görmezden gelme arzusunun bir tezahürü gibi duruyor. Yeni bir yıl, yeni umutlar demekse de bazıları için umutları yakalamak, yeni başlangıçları hayal etmek dahi büyük bir lüks…

Londra'da, Trafalgar Meydanı’ndaki o coşkun kalabalık, ışıltılı sokaklar, yılbaşı gecesi havai fişeklerinin ışığı altında, sevinçle birbirini sararken, sokaklarda uyuyan evsizlere kimse dikkat etmiyor. Birçok Batı şehrinde, gözle görülmeyen, sokaklarda görünmeyen bir yoksulluk var. Tüketim kültürünün şık kutlamaları, o kutlamaların gölgesinde birer siluet gibi duran fakirlikleri, yoksulluğu ve umutsuzluğu gizliyor. Londra’nın o kalabalık meydanında insanlar, saatlerce süren kutlamaların ardından evlerine dönecek, ancak bir sonraki gün, sokakta yaşamak zorunda olanlar yine o sokakta kalacaklar.

Delhi'deki tren istasyonunun köşesinde geceyi geçirip soğuk betonun üzerinde uyuyan aileler, Hindistan’ın büyüyen ekonomik gücünden uzaklar. Ülke, hızla kalkınırken, bu kesimlerin sesini duyuran kimse yok. Toplumda artan zenginlik, yoksul kesimlerin varlığını görmezden gelen bir toplumsal yapı inşa etti. Bir tarafta milyon dolarlık yazılım şirketlerinin ve teknoloji devlerinin parladığı bir Hindistan, diğer tarafta ise açlıkla boğuşan, evsiz kalan insanlar...

Dünyanın zengin başkentlerinin meydanlarında, mutlu bir başlangıcın heyecanıyla şampanya şişeleri patlatılırken, diğer tarafta ölümü ve yokluğu selamlayan insanlar var; Bir yanda doyasıya kutlamalar, diğer yanda acı, zulüm ve kayıplar…

Kötü haber tellallığı yapmak istemem ama, 2025 ne hoş gelecek ne de hoş gidecek… Tıpkı hoş geldin dense de bir an önce gitmesi beklenen önceki yıllar gibi… İnsanlığın yeni yıllara özel anlamlar yükleme çabasından vaz geçip, en basit vicdani ilkelere itaat etmeyi öğrenmesi geleceğimiz açısından çok daha hayırlı olur; öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, yalan söylemeyeceksin, başkasının malına göz dikmeyeceksin, anne babana saygısızlık etmeyeceksin. Musa’nın On Emri’nden sadece şu beş tanesine bile bağlı kalmayı öğrensek, belki huzura ereceğiz…