Ferdi Tayfur bir Türkiye gerçeğidir.Türkçe arabesk müzikle hiçbir zaman aram iyi olmadı.Kentlişememiş köylülerin acıları idi, dünyadaki benzerleri gibi. Çocukken mahallede yükselen acıklı melodiler beni hep uzaklaştırdı bu türden. Ama itiraf etmeliyim ki Ferdi Tayfur başka bir yerde duruyordu. Onun şarkılarındaki o ince hüzün, insana "belki de aşk tam da budur" dedirten bir samimiyet barındırıyordu. Arabesk deyince akla ilk Orhan Gencebaygelir. Arabeskin öncülerinden biri olarak kabul edilir. "Bir Teselli Ver" gibi şarkılarıyla hem türün popülerleşmesini hem de bir sanat biçimine dönüşmesini sağlamıştır.Ferdi Tayfur ise yoğun duygusal şarkıları ve sinema filmleriyle türün simgelerindendir."Müslüm Baba" olarak anılan Gürses, arabeskin sosyal etkisini artırmıştır. Özellikle fan kitlesi olan "Müslümcüler" ile kültürel bir ikon olmuştur.
Değerli arkadaşım edebiyat dünyasının güzel insanı Asuman Tümer’in tespitine aynen katılırım: “Kapitalist sistemde, yaygın ve derin meta fetişizminin kıskacına düşmüş insanlığın isyanı, futbol fanatikliği ile uysallaştırılıp, arabesk ile uyutularak önleniyor. Spor yapmak yerine seyrettirmek, müzikle duyguları yücelterek düşünce sınırlarını genişletme yerine, duyguları sömürerek umutsuzluk yaratmak, kapitalist sömürünün amaçlarına hizmet ediyor.”
Arabesk, Türkiye'de özellikle 1960'lı yıllarda ortaya çıkmış bir müzik türüdür ve kökleri, Arap müziğinden etkilenmiş olmakla birlikte, Türk halk müziği, Türk sanat müziği ya da doğru deyişle “makam müziği” ve Batı enstrümanlarının bir karışımına dayanır. Bu tür, duygusal, hüzünlü ve yoğun melodileriyle, toplumsal ve bireysel acıları ifade eden sözleriyle tanınır. Arabesk, genellikle alt sınıfların ve kentleşmenin getirdiği toplumsal dönüşümlerin sesi olarak kabul edilir.
Arabesk müzik, 1940'lı yıllarda Türk sinemasında Arap ezgilerinden etkilenmiş film müzikleriyle şekillenmeye başladı. Özellikle Mısır sineması ve müziği, bu türün gelişiminde etkili olmuş. 1950'lerden itibaren Türkiye’de yaşanan hızlı kentleşme ve kırsaldan büyük şehirlere göç dalgası, bu türün gelişimini destekledi. Arabesk, şehirlerde kendini dışlanmış hisseden insanların duygularını ifade ettiği bir araç haline geldi.
Şarkı sözlerinde genellikle aşk acısı, ayrılık, özlem, kadercilik, toplumsal eşitsizlik ve hayal kırıklığı gibi temalar işlenir.Kanun, ud gibi geleneksel enstrümanlar; elektro gitar, klavye gibi modern enstrümanlarla birlikte kullanılır. Solistlerin güçlü bir duygu aktarımı hedeflediği, yoğun ve titrek bir vokal tekniği kullanılır.
Arabesk, bir dönem Türkiye’de sanat çevrelerinde küçümsenmiş ve "ağlama müziği" ya da "alt sınıf müziği" olarak görülmüştür. İtiraf edeyim bir zamanlar ben de öyle düşünüyordum. Ancak zamanla, toplumsal gerçekleri dile getirdiği ve geniş kitlelere hitap ettiği için bir sanat formu olarak kabul görmüştür.
İletişim sosyolojisi açısından bakarak, arabeskin yalnızca bir müzik türü olmadığını, aynı zamanda kentleşmenin, modernleşmenin ve toplumsal dönüşümlerin bir yansıması olduğunu anladık bir süre sonra. Arabesk, bireysel acıları evrensel bir dile dönüştürerek, sadece bir müzik türü değil, aynı zamanda bir anlatı biçimi haline gelmişti. Müziğin yanı sıra, sinema ve edebiyatta da arabesk etkisi bugün bile görülüyor. Özellikle 1980’lerde çekilen filmler ve dönemin romanlarında bu kültürün izleri belirgin. Artık kabul edelim: Arabesk, Türkiye'nin duygusal ve toplumsal hafızasında derin bir iz bırakmış, bugün hâlâ çeşitli yorumlarla yaşamaya devam eden bir kültür mirası…
Arabesk hemen her yerde var eski dünyada… Arap Dünyasındaki Tarab ve Mısır Müziği, Latin Amerika’daki Bolero ve Ranchera,Balkanlardaki “Sevdalinka”Hindistan’daki Ghazalve Hit Filmi Müzikleri , Mübadelenin ve Yunanistan’ın Rembetikosu ve hatta Endülüs’ün Flamencosu…Aşk, ayrılık, kadercilik, toplumsal dışlanma gibi temalar dünya çapında bu türlerde sıkça görülür. Dünya çapında farklı adlarla karşımıza çıkan bir duygusal ve sanatsal ifade biçiminin örneğidir. Her coğrafya, kendi arabeskini yaratmıştır diyebiliriz.
Ferdi Tayfur'un aramızdan ayrılması, yalnızca Türkiye'de değil, dünya çapında milyonlarca hayranını derinden üzen bir kayıp. Onun müziği, yalnızca bir dönemi değil, aynı zamanda duyguların evrensel dilini temsil ediyormuş bunu anlıyoruz.
Orhan Gencebay gibi o da ezgileriyle insanlara umut, teselli ve içten bir yoldaşlık sunmuş. Spotify gibi platformlarda her şarkısının milyonlarca kez dinlenmiş olması, onun sadece bir dönemlik bir fenomen olmadığını, aksine zamansız bir sanatçı olduğunu gösteriyor.
Evet, Türkçe arabesk müziği hâlâ pek sevmiyorum. Ama galiba Ferdi Tayfur’a bir teşekkür borçluyum. Çünkü o, bize acının estetik olabileceğini, hüzünle baş etmenin de bir sanat olduğunu göstermiş bir kimlik.
Son günlerde TV dizisi ile yeniden popüler olan bestesi ile veda edelim: Hatıran Yeter
Bir yanda yaşanan o güzel günler/ Bir yanda anılar bir yanda dünler
Seni yaşatacak neler var neler/ Bir gün gitsen bile hatıran yeter...