Maskeleri düştükçe ne denli büyük bir tehdit/tehlike olduklarına dair daha fazla fikir, bilgi sahibi olduğumuz FETÖ'ye yönelik 'temizlik' sürerken ülkede yeni bir dönemin başladığını da hissediyoruz.
Dahası Türkiye'nin fabrika ayarlarına dönmeye başladığını…
Birçok açıdan 15 Temmuz bir milat olacağa benziyor.
Ülkeyi kasıp kavuran kutuplaşmanın bittiği bir milat en azından…
Başbakan Binali Yıldırım'ın 15 Temmuz öncesi başlattığı 'İçeride ve dışarıda dostları artırıp düşmanları azaltma hamlesi' hain darbe girişiminden sonra bir devlet politikasına dönüştü.
Birçok insanın Cumhurbaşkanı Erdoğan'a bakışı değişti. Öteki yüzde 50'nin önemli bölümünde Erdoğan ilk kez Cumhurbaşkanı gibi görüldü, hissedildi.
Sadece Erdoğan mı?
Binali Yıldırım süreci sanki 40 yıllık başbakan gibi yönetti, yönetiyor.
TBMM'nin önemi ortaya çıktı mesela…
Ve iktidara sigorta olmanın ötesine geçemeyen muhalefet liderleri de süreçten kazançlı çıktı.
Hem toplumsal arenada hem de kendi tabanlarında güçlendiler.
Kısmen de olsa devlet yönetimine katılıyorlar bugün… Düşünceleri, uyarıları dikkate alınıyor.
Milli irade derken ilk kez 'çoğunluğun' kast edilmediğini görüyoruz bugün.
15 Temmuz öncesi sözlerine daha çok 'Sen kimsin ki' diye başlayan Erdoğan, MİT ve Genelkurmay'ın Cumhurbaşkanlığına bağlanması düşüncesini muhalefetle paylaşmaktan söz ediyor.
Dahası Devlet Bahçeli'nin tweet'lerini retweetliyor.
Yenikapı'daki mitinge katılmayacağını açıklayan Kılıçdaroğlu'na ısrar ediliyor.
İzmir Milletvekilleri CHP Genel Başkanı'nı makamında ziyaret edip, vazo hediye ediyor.
Kılıçdaroğlu'nun Taksim ve Gündoğdu mitinglerine AK Parti'den üst düzey katılım ve lojistik destek sağlanıyor.
CHP İl Başkanı Alattin Yüksel mitinge ilişkin değerlendirme yaparken AK Parti'ye teşekkür ediyor.
İzmir Büyükşehir Belediyesi geç de olsa 'demokrasi nöbeti tutanlar için' gece ulaşımını ücretsiz yaptı.
Dahası da var.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu İzmir Gündoğdu Meydanı'ndaki mitingde Bakara Suresi'nden ayet okudu. Başbakan Binali Yıldırım son grup konuşmasında yarım saat Mustafa Kemal Atatürk'ü anlattı.
Ve AK Parti Genel Merkezi'ne bugüne kadar CHP'nin bile asmadığı büyüklükte bir Atatürk posteri asıldı.
Daha ne olsun.
15 Temmuz öncesi sık sık bu sütunlardan 'normalleşme' çağrıları yapan bir gazeteci olarak sürecin adeta ışık hızıyla normalleşmesinden kendi adıma da ülkem adına da mutluyum.
Hani Kemal Burkay'ın kaleme alıp Sezen Aksu'nun dilimize pelesenk ettiği o dizelerde olduğu gibi…
İklim değişti, Akdeniz oldu.
Herkesin kafasında aynı soru…
Samimiyet?
15 Temmuz öncesi birbirine demediğini bırakmayan kürsüden küfür, hakaret yağdıranların bugün ortak bir tehlikeye karşı gösterdikleri birlik beraberlik fotoğrafı kalıcı mı?
Yoksa bir süre sonra herkes kendi yoluna gidecek yine eski tas eski hamam mı olacak?
Bence herkes samimi…
Cumhurbaşkanı'nın din şurasında söylediği, 'Milletime ve Rabbime hesap vereceğim. Af diliyorum' çıkışı Erdoğan'ın siyasi hayatında bir dönüm noktasıdır.
İlk kez büyük bir hata yaptığını kabul etmiştir.
Her ne kadar Özal'dan başlayarak Demirel, Ecevit gibi aktörleri de dahil etmiş olsa da son sürecin siyasal sorumluluğunu almaya hazır olduğunu deklare etmiştir.
Benim de 15 Temmuz sonrası kaleme aldığım 'İçten ve tarihi bir özür' başlıklı yazımda kast ettiğim buydu. Ortada ciddi bir özeleştiri var, özür yok diyenler olabilir.
Ama 'Af diliyorum' diye biten bir cümle aslında 'özür diliyorum' diye başlamıştır.
Erdoğan'ın bu çıkışını bir adım daha öteye götüreceğini düşünüyorum.

Bu sürecin en samimi aktörlerinden biri de Binali Yıldırım'dır.
Yıldırım ülkeyi normalleştirme hamlesine 15 Temmuz'dan önce başlamıştır.
Dış politikada atılan yeni adımların ardından yaptığı 'İçeride ve dışarıda dostlarımızı arttırıp, düşmanlarımızı azaltacağız' çıkışını 'muhalefetle diyalogla' desteklemiş, pek çok güç merkeziyle bu anlamda irtibata geçmişti.
Yıldırım'a karşı oluşan tek bir soru vardı.
Erdoğan'a karşı bağımsız olabilecek mi?

Sanıyorum o soru şu sıralar kendiliğinden yanıt buluyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'la ilişkilerini 'karşıtlık yani rekabet üzerine' bina etmeyen Yıldırım, 'Birbirini tamamlama' prensibiyle hareket ederek boşlukları dolduruyor.
30 Ağustos çıkışı bunun son net göstergesidir.
Savunma bakanının 'kutlanmayacak' çıkışına 'Ne münasebet…' diyerek yanıt veren Yıldırım'ı öteki yüzde 50'yi kucaklama açısından Erdoğan'a kulvar açtığı söylenebilir.

Her şerde bir hayır vardır prensibinden hareketle… 15 Temmuz şer cephesinin hain darbe planının da çok hayırlı sonuçlar doğurduğu su götürmez bir gerçek. FETÖ virüsünden arındırılan bir Türkiye'nin daha demokrat, daha adaletli daha hoşgörülü olacağından şüphem yok.
Kendi hain planları için yıllarca sinsice pusuda bekleyen adım adım devleti ele geçirip örgütsel çıkarları için kendi halkına mermi sıkıp kendi meclisini bombalamaktan imtina etmeyen ve tek bir noktadan emir alan robotik teröristlerin deşifre olması en hayırlı sonuçtur. Ve 15 Temmuz devlete sahip olanla millete sahip olanın meydan savaşıdır. Ve sonuç ortadadır.

Not: At iziyle it izinin karıştığı olağanüstü süreçlerde olağanüstü karışıklıklar da yaşanabiliyor. Kurucu Genel Yayın Yönetmeni olarak uzun yıllar görev yaptığım ve halen bir parçası olmaktan onur duyduğum bu kuruma karşı da 'Son dakika kumpası' söz konusu oldu. Lakin kumpasçılar bu kez sert bir kayaya çarptılar. Mesele kısa sürede anlaşıldı. Oyun bozuldu. Çok yakında tarafımızdan detaylarıyla kamuoyu ile paylaşılacaktır.