Esasen 7 Haziran 2015 seçimlerinden hemen sonra başlayan ama resmen 16 Nisan 2017 başkanlık sistemi referandumuyla adı konulan siyasi cepheleşmeyle 4 yılda iki önemli seçim tecrübesi yaşadık.
Hemen her hususta karpuz gibi ayrılmaya teşne toplumu siyaseten Cumhur ve Millet İttifakı olarak ikiye ayırmak zor olmadı. Hatta bu ayrışma özellikle toplumsal muhalefete iyi geldi bile diyebiliriz.
İttifaklar öncesinde her seçimin ardından 1. Parti ile 2. Parti arasındaki oy farkı nedeniyle demoralize olan toplum, bugünkü tabloda kendini daha iyi hissediyor. AK Parti'nin kimi seçimlerde %49,5'i bulan oyuna karşın 2. Parti olan CHP'nin %25-26'da kalmasından söz ediyorum.
En yakın partinin iki katı oy alıyor olmak iktidar partisi taraftarlarını coştururken muhalefet cephesinde derin bir hüzün ve sonrasında iç hesaplaşmaya sebebiyet veriyordu. CHP'nin yakın zamana kadar her seçimin ardından kurultay kalkışmasına sahne olması bundandır. Hatta 2015'te 7 Haziran'dan 1 Kasım'a sert bir düşüş yaşayan MHP için de benzer bir süreç yaşanmıştı.
Sonuçta bugün Cumhur ve Millet İttifakı şeklinde iki cepheye ayrılan seçmen artık partilerin aldığı oydan çok ittifakların oyuna bakıyor.
Aradaki 3-4 puanlık fark kazanan tarafı coşturmadığı gibi kaybeden tarafı da eskisi kadar üzmüyor. Hatta 'biraz gayretle kazanmak mümkün' düşüncesine hizmet ediyor.
Burada 'Millet' ittifakı dışında bırakılsa da HDP'nin oyunu da siyasal muhalefet cephesinde değerlendiriyoruz tabi ki.
*
Gelinen noktada dengenin muhalefet lehine değiştiği düşünülüyor. İktidar partisi ve siyasi ortağı MHP'nin ciddi oy kaybettiği iddia ediliyor. Erdoğan'ın başta Saadet Partisi olmak üzere ittifaka yeni unsurları davet etme/katma hamleleri bu çerçevede ele alınıyor.
Tabi ki bu algının oluşmasında ve büyümesinde COVİD 19 salgın sürecine de bağlı olarak yaşanan ekonomik daralma, artan işsizlik, hayat pahalılığı, giderek ülkede sosyo-ekonomik bir soruna dönüşen mülteciler (Afgan-Suriyeli) meselesi, doğal afetler (sel, yangın) gibi faktörlerin etkisi büyük. İktidarında 20. yıla yaklaşan Erdoğan'ın tüm bu olumsuz tablo içinde büyük önem atfettiği 2023'teki hedeflerine ulaşması çok zor görünüyor.
Keza yeni sistemin, başarı için %51'i zorunlu kılması en büyük sorun. Çünkü %49'la her şeyi kaybediyorsunuz bir yerde.
Rüzgar muhalefet gemisinin yelkenini şişiriyor.2019'da çeyrek asırdır elinde tuttuğu kalelerini muhalefete kaptıran siyasi iktidar; salgın, ekonomik kriz, mülteci, doğal afet cenderesinden çıkmaya çalışırken, muhalefet erken seçim davulunu her gün biraz daha yüksek tempoda çalıyor.
İktidara meydan okuyan muhalefet erken bir zafer sarhoşluğu yaşıyor. Buna karşın siyasi iktidar muhafazakar cepheyi güçlendirici birkaç hamlesini saymazsak hiçbir şey yap(a)mıyor.
Muhalefetin dört koldan saldırıya/atağa kalkıştığı süreçte iktidar göğüs göğüse muharebeden kaçınarak sanki cephe gerisine çekiliyor.
Saldırılara karşı birkaç cılız yanıt, sosyal medyadan birkaç trol hamlesi dışında süreci daha çok izlemeyi tercih eden Cumhur İttifakı cephesindeki bu tablo yani düşük dozlu mukavemet hali muhalefetin iştahını daha da artırıyor.
Fakat gelinen noktada muhalefet kendi içinde çelişkiler yaşamaya da başladı. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu birden bire yılların üslubunu terk ederek 'tekil bir dil' kullanmaya adeta CB adayı gibi sahne almaya başladı.
'Yapacağım, çözeceğim, vereceğim, satacağım' şeklinde 'birinci tekil şahıs' dilini tercih eden Kılıçdaroğlu'na karşı müttefiklerinden uyarı mahiyetinde açıklamalar gecikmedi.
İyi Parti'nin tecrübeli ismi Cihan Paçacı doğrudan ana muhalefet liderini kullandığı dil konusunda uyarmayı tercih ederken Lideri Meral Akşener'in 'İyi Parti'nin tek başına iktidarından söz etmeye' başladı.
-Neler oluyor, ittifakta çatlak mı var? Sorularına verilen yanıtlar şimdilik ortamı sakinleştirmiş görünse de herkesin inceden gardını aldığı da anlaşılıyor.
Diğer taraftan Akşener'in 2023 CB adayı olarak İmamoğlu'nu işaret ettiği iddialarını haklı çıkarırcasına İstanbul'un belediye başkanını 30 Ağustos törenlerinde Fatih Sultan Mehmet'e benzetmesi 'Haydaa!' dedirten başka bir gelişmeydi.
Bu arada HDP'nin de 'ortak aday çıkarmak için muhalefetle görüşmelere başlama' çağrısını da bir kenara not etmekte yarar var.
Uzun lafın kısası muhalefet tüm cepheleriyle seçim sath-ı mahalline girmiş görünüyor. Hatta vaziyet neredeyse işin batan geminin mallarından daha fazla pay kapma yarışına kadar geldiğini gösteriyor.
Muhalefet cephesinde çarşıyı karıştıran gelişmeler yaşanırken iktidar ne mi yapıyor?
İktidar bir yandan dört koldan gelen saldırıları düşük dozlu çıkışlarla savuşturmaya çalışırken diğer yandan safları özellikle de muhafazakar safları sıklaştırmaya çalışıyor.
Mesela Erdoğan, 19 yıllık iktidarında ilk kez adli yıl açılışını Diyanet İşleri Başkanıyla birlikte yaptı. Ve Saadet Partisi'nin Millet İttifakı'ndan ayrılmasına dönük girişimleri dışında olan biteni belirli bir mesafeden izlemekle yetiniyor.
Siyaset tarzında savunmada kalmasına pek alışık olmadığımız Erdoğan tüm bunları bilinçli yapıyor olabilir mi?
Yoksa bu pasif görüntünün altında muhalefet cephesinin kendi içinde açmazlara düşmesini bekleyip sonrasında hamlesini yapma niyeti mi yatıyor?
Türk siyasetinin çeyrek asırlık kurt oyuncusu için bu mümkün…
Hatta seçim barajının %7'ye düşünülmesini de bu kapsamda değerlendirmekte yarar var.
İttifak sayısını 2'den 3'e çıkarma gayesi belki de!
Ya da son çare olarak 'Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme' dönüş hamlesi…
Neden olmasın!
İttifak sayısı 3'e çıkarsa ne olur? Yahut parlamenter sisteme dönülürse?
Her iki tablo da Erdoğan'ın işine yarar tabi ki. İttifak cephesi 3'e çıkarsa millet ittifakına nur topu gibi bir kardeş gelir. Muharrem İnce, Babacan, Davutoğlu, Ümit Özdağ… Yani ilk turda en az 3 CB adayı mümkün hale gelecektir. Bu durumda muhalefet unsurlarının iktidardan fazla, 2. Tura kalabilmek için birbirlerine muhalefet etmeleri söz konusu olacak, Erdoğan büyük parçaya hitap eden aday olarak ipi ilk turda bile göğüsleyebilecektir.
Güçlendirilmiş parlamenter sistem meselesine gelirsek…
Yüzde 7'den cesaret alan birçok partinin (Deva, Memleket, Gelecek vb) muhalefeti irili ufaklı parçalara bölmesi mümkün! Hatta birçoğunun baraja yakın oylarla dışarıda kalması…
3 Kasım 2002'yi hatırlayalım. AK Parti %34,5 ile TBMM'nin %65'ine böyle oturmuştu.
Henüz resmileşmese de Erdoğan'ın bu sürece dair attığı en somut adım %7 barajı.
En kötü MHP ile taktiksel olarak seçime ittifaksız girerek rakip cepheyi de ittifaksız seçime zorlamak da olabilir gaye.
İttifak yoksa, rekabet vardır.
İzleyip, görüp, değerlendireceğiz.