Türkiye'de siyasi tansiyon giderek yükseliyor. İktidarının 20. yılına girmek üzere olan Erdoğan, yeni bir başlangıç için, destekçilerine 2023'ü milat gösterirken, muhalefet açısından bu tarih bir dönemin sonu anlamına geliyor.
Başkanlık sisteminin zafer için herkesi %50.01'e mahkûm etmesi ise çözülmesi gereken en büyük denklem gibi görünüyor. Siyasi partiler yasası ile aşılmaya çalışılan da bu sanırım.
Hiç kuşku yok ki 20 yıl iktidardan çok şey götürdü. AK Parti'nin bavulu ağır! Üstüne son dönemde başta ekonomi ve dış politika olmak üzere halka daha çok dokunmaya başlayan olumsuzluklar iktidara yönelik faturayı daha da kabartıyor.
Ekonomik ve siyasi istikrar vaadiyle 2001 krizinin ardından iktidara gelen hükümet gelinen noktada kontrolü kaybetmiş görünüyor. Araştırmalarımızda ekonominin iyi yönetilmediği, işsizliğin önemli bir sorun olduğu AK Parti seçmeni tarafından da yüksek oranlarda kabul ediliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hayat pahalılığı için marketleri suçlayarak 'denetimleri sıklaştıracağız' dediği fahiş fiyatlar hayatının her alanını kuşatmış durumda.
Ülke yüksek faiz, yüksek enflasyon girdabına sıkışırken yüksek döviz kuru yüzünden, inşaat malzemeleri başta olmak üzere tüm hammadde fiyatları kabul edilemez oranlarda yükseliyor.
Eskilerin bir sözü vardır.
Güneş çarığı sıkar, çarık da ayağı…
Gelinen noktada yaşanan olumsuzluklar iktidar cephesinin görmezden, duymazdan gelemeyecekleri bir hal almış durumda. Bu da 2023 seçimlerine başka bir boyut kazandırıyor.
Artık muhalefet daha iştahlı, daha özgüvenli… Kazanacaklarından neredeyse eminler.
Hatta anketlerde daha yüksek oy alacağı gözüken adaylara yüz çevirip, burun kıvırıp daha düşük yüzdelerle kazanacak hatta kaybetme ihtimali olan adayları gündemde tutacak kadar da ileri gidebiliyorlar.
Deyim yerindeyse yürüyüşleri bile değişti. Kılıçdaroğlu'ndan Akşener'e hatta daha küçük yüzdeli partilerin liderleri bile Erdoğan'a racon kesebiliyor.
Hatırlayacaksınız! 2014'te Erdoğan'ın karşısına aday bulamayıp adı sanı duyulmamış Ekmeleddin İhsanoğlu'na sarılmıştı dönemin muhalefeti…
Sonrasında çok şey değişti.
İktidar cephesindeki metal yorgunluğuna ilaveten Bahçeli'nin öncülüğünde gelen başkanlık sistemi bir nevi siyasal muhalefete yeni bir pencere açtı. Dahası ülke siyasetini %49-51'e taşıdı.
O gün Muharrem İnce, Meral Akşener, Selahattin Demirtaş, Temel Karamollaoğlu gibi 4 adayla Erdoğan'a meydan okuyan muhalefet bugün başka planlar peşinde.
İlk turda tek aday çıkarabilecek kadar yakınlaştılar…
Tabi muhalefetteki heterojen yapı hala aşılması gereken bir sorun.
Belki bu yapı yüzünden üçüncü bir ittifak cephesinin oluşması da söz konusu…
Kürt meselesi nasıl çözülecek, HDP sürecin neresinde duracak cevabı aranan en kritik soru.
Bir de başkanlık sistemi var tabi ki.
Muhalefeti bir arada tutan ortak noktalardan biri de güçlü parlamenter sistem talebi.
İyi Parti lideri yekten açıkladı.
Başbakan adayıyım dedi.
Kılıçdaroğlu parlamenter sisteme dönüş konusunda arzulu…
HDP de yayınladığı deklarasyonla bu hususun altını çizdi.
Babacan, Davutoğlu, Karamollaoğlu… Herkes parlamenter sistem özleminde…
Başkanlık sistemi tecrübesi, AK Parti zemininde bile parlamenter sistem savunucularının sayısını arttırmış görünüyor. Belki de yaklaşan seçimde Türk halkı başkanlık sisteminin de kaderini oylayacak.
Deniliyor ki; seçilen cumhurbaşkanı yetkilerini neden devretsin?
Sen devreder miydin?
Halkın önünde imzalanacak bir mutabakatla liderler bunun da önlemini alacaklarını açıkladılar.
Batı cephesinde durum şimdilik böyle!
Bugün için en büyük sorun adayın kim olacağı!
İlk turda çok adayla mı tek adayla mı yola çıkılacağı?
Görünürde Kılıçdaroğlu, potansiyeli en güçlü adaylar kabul edilen İmamoğlu ve Yavaş'ın adaylığına karşı. Görünürde HDP, Akşener ve Yavaş gibi MHP orijinli isimlere soğuk! Görünürde İyi Parti, HDP'nin işin içine bu denli sokulmasından rahatsız. Görünürde Akşener, Kılıçdaroğlu'nun aday gibi konuşmasından, davranmasından ve hatta aday olmak istemesinden rahatsız.
Siyasal muhalefet şimdilik senfoni tadı vermiyor.
Her kafadan bir sesin çıktığı bir kakafonik tablo söz konusu..
Cumhur İttifakı cephesinde ülke yönetimi açısından işler istenildiği gibi gitmiyor olabilir.
Fakat siyasette kafaları muhalefete göre daha rahat.
Adayları belli.
Rakip cephede kafalar karışık.
Daha ne olsun.
Son olarak Akşener'in Cumhurbaşkanı adayı değilim 'başbakan adayıyım' çıkışının şifresini çözmeye çalışalım. Kendi adıma Akşener'in bu hamlesi yerinde ve de isabetli buluyorum.
Ne istediğini çok iyi bilen bir siyasetçi hamlesi…
İlk olarak bu hamle Akşener'e süreç içinde daha fazla söz söyleme hakkı tanıyacaktır. Sokağın yükselen değeri Akşener, kendisi için değil 'doğru aday' için elini şimdiden güçlendirmiştir. Öte yandan bu çıkış Kılıçdaroğlu'nun önünü açmaktan çok 'ben yokum, sen de olma' anlamına gelebilir. Zira HDP cephesinin Akşener rahatsızlığı da giderilmiş olur.
Ve de parlamenter sisteme dönülsün ya da dönülmesin. Bu çıkış Akşener'i önümüzdeki süreçte TBMM'nin en güçlü aktörlerinden biri yapmaya yetecektir.
Yani bir taşla çok kuş!