Erdoğan liderliğinde AKP iktidarının ne söylediği ve ne yapmaya çalıştığı bir muamma değil. Erdoğan’ın misyonu, yeniden inşa edilen Ortadoğu’da, siyasal İslam’ın rehberliğinde, Türkiye’ye yer açmaktır.Ve bunu başarmak için Türk kimliğini geri plana itmek zorunda… Yani, yeni anayasaya ihtiyaç var.

Yanı sıra, AKP’nin kendi sermaye sınıfını yaratmak için izlediği iktisat politikalarının yarattığı dengesizliğin ağır sonuçları oldu. Kriz sarmalındayız.

Seksen darbesi ve 24 Ocak Kararları ile önü açılan ticaret burjuvazisi, AKP ile neo liberal programda buluştu. Ve 22 yılın sonunda, iç güvenlik, sosyal güvenlik, üretim, tarım,işsizlik, istihdam, eğitim gibi hayati alanlarda ülke ağır bunalımda.

Bunalımın getirdiklerinden kurtuluşu Netanyahu’da bulan iktidar grubu, yaşanan ağır sorunlar karşısında, “İsrail’e bak!” politikası izliyor. Bütün trolleri iş başı yapmış, Erdoğan’ın anayasa değiştirme girişimi ve çöken ekonomi eleştirilerine, “İki saat ötede büyük katliam var!” argümanıyla itiraz ediliyor.

Tekin olmayan siyasi kadroların eline geçen devlet kurumları çalışmıyor, kamusal yaşam normları yok hükmünde. Kısacası,değerler sistemi çöküyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin, uluslararası sistemde “haydut devlet” olarak anılması yakındır.

1071 Malazgirt’i Kürt-Arap-Türk ittifakına bağlama fikri Erdoğan’a ne getirir, orası tam bir muamma.

CHP’ye gelince,ana muhalefet normalleşme peşinde, satıh muhalefetle zaman geçiriyor.İl ve ilçe yönetimlerinden genel merkeze uzanan siyaset hattında, söz israfının ucu bucağı yok. Bir çağ kapanırken “normalleşmek” ne demekse…

Kürt sorununa gelince; gerçek sorunun yoksulluk olduğunun Kürt siyasal hareketi tarafından benimsenmesi ihtimal dışı. Gündemden düşmeye hiç niyetleri yok. Muhtemelen, efendileri böyle olmasını istiyor.

Ne yazık ki savaş dibimizde iken güçlü iç cephe inşa etmekten söz edenler, güven vermiyor. Hal ve gidiş umut vermiyor.

Mesela, okullarda temizlik sorunu yaşandı. Çocukların hijyen koşulları ortadan kalkmıştı. Belediyeler sorumluluk alarak okullara temizlik ekipleri gönderdi. Ancak Millî Eğitim Bakanlığı, çocukların sağlığını tehdit eden koşulların devamını tercih ederek, belediyelerin desteğini red etti. Milli Eğitim Bakanı zaten yeminli Atatürk düşmanı. Ve bu husumeti yaratanlardan, “güçlü iç cephe” bekliyoruz...

Siyasette değişim nasıl olmalı?Siyasetçi, ülke ve dünya meselelerine nasıl bakmalı, sorunları nasıl ele almalı?Problematik nasıl oluşmalı?

Bu soruyu ciddiyetle sormak ve gereğini yapmak ne iktidar gurubunun ne ana muhalefetin gündeminde. Umurlarında değil.Sadece “mış” gibi yapıyorlar.

Yeni bir Dünya düzeni kuruluyor. Üretim ilişkileri değişiyor, sosyal yapılar değişiyor, siyaset değişiyor, eğitim sistemi değişiyor, kamu yönetim anlayışı değişiyor, bilimsel yaklaşım değişiyor, iklim değişiyor, devletler değişiyor, sınırlar değişiyor… Ve değerler sistemi dönüşüyor.

Uzun sözün kısası, bir çağ kapanıyor, yeni bir çağ açılıyor. Ne hazindir ki bu durum, iktidar ve muhalefetin ilgi alanına girmiyor. Onlar, günübirlik sözüm ona kaygılarla, sınırsız söz israfıyla satıhta kalmayı tercih ediyorlar.

Çöken değerler sisteminin yol açtığı çürüme sokaktaki insanı çok tedirgin ediyor. Siyasete güven kalmadı. Herkes başının çaresine bakmanın derdinde. Bu durumu görmezden gelen siyasetçi, gaflet ve dalalet içinde.