Siyaset sertleşiyor. Bu, ufukta gözüken sandığın habercisidir. İktidarında 19 yılı geride bırakan AK Parti, herkesin malumu olduğu üzere en zor günlerini yaşıyor. Ekonomik koşulların ağırlaşması bir yana muhalefetin yıllar sonra gündemi belirleme üstünlüğünü ele alması 2023 rüyasını zora sokuyor.
Beklendiği üzere Erdoğan'dan kan kaybını azaltmaya dönük adımlar gelmeye başladı. Elektrikte TRT payının kaldırılması, kamuya/devlete yeni istihdama dair müjdeler; EYT, 3600 ek gösterge hatta yeni aflara kadar gidebilecek gelişmelere dair beklentiyi arttırıyor.
Daha önce de ifade ettiğim gibi muhalefetin bu denli 'hodri meydan çektiği' bir süreçte Erdoğan sandıktan daha fazla kaçamaz. Hatta mizacı gereği kaçmaz! Doğru koşulların oluşmasını bekliyordur ve koşulları oluşturmak için de çoktan kolları sıvamıştır.
Kolları sıvamak demişken…
Sadece kolları değil paçaları sıvayan biri daha var.
Hem de 11 yıllık liderliğinde hiç olmadığı kadar yürekli, özgüvenli…
Başlangıçtaki çıkışları 'gerçek adayı saklıyor' düşüncesine hizmet etse de Kılıçdaroğlu'nun tekil bir dille çıktığı seçmen avı, Erdoğan'a rakip olma konusunda ne kadar iştahlı olduğunu ortaya koymaya başladı.
Kılıçdaroğlu kendisini Cumhurbaşkanlığı adaylığına taşıyacak sürecin fitilini çoktan ateşlemiş durumda. İzmir'in sokaklarındaki panolarda Kemal Bey'in seçim vaatlerini yaklaşık 2 aydır takip ediyoruz. Sosyal mecralardan ise gün aşırı gençlere, kadınlara, esnafa, çiftçiye dönük somut vaatlerini sıralıyor.
Bilenlerle konuştum.
Çok erken buluyorlar. Bunun yani Kılıçdaroğlu'nun seçim kampanyasını başlatmış olmasının siyasi, ekonomik hatta fiziksel maliyetinin ağır olabileceğinden endişe ediyorlar.
Öncelikle Kılıçdaroğlu'nun Millet İttifakı'na kendi adaylığını dayattığını, bu durumun ittifakın ortak karar alma/verme kabiliyetini etkileyerek siyasi enerjisini düşürebileceğinden dem vuruyorlar.
Bu görüşe kısmen katılmakla birlikte Kılıçdaroğlu'nun yani Türkiye'nin ana muhalefet liderinin, ülkenin 1 nolu koltuğuna talip olmasını, hayatın olağan akışına uygun bulduğumu söylemeliyim. Hatta 2018'in adayı Muharrem İnce'nin 'CHP'nin Genel Başkanı'nın Cumhurbaşkanı Adayı olması lazım' sözünü de bu kapsamda hatırlatmakta fayda görüyorum.
Kendi adaylığı için 'dolu-dizgin bir kampanyanın fitilini şimdiden ateşlemiş' görünen Kılıçdaroğlu'nun kamuoyunun gönlündeki bazı adaylara dair tutumu ayrı bir tartışmanın konusu. Yani anketlerde en yüksek oyu alacağı gözlenen Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'ın bir dönem daha görevlerinde kalmaları gerektiği düşüncesinden söz ediyorum.
Kılıçdaroğlu aylar önce yaptığı 'aday olmasınlar' uyarısını hafta sonu çıktığı bir televizyon programında gerekçeleriyle birlikte anlattı. Belediye meclislerinde CHP'nin azınlık olmasından başlayıp taze başkanların en az bir dönem temsil ettikleri kentlerin güvenini kazanmaları gerektiğinden söz etti.
11 yıllık liderliğinde Erdoğan karşısında çok sayıda seçim kaybetmesine karşın son dönemde 'ittifakların şekillenmesi, 31 Mart 2019 yerel seçimlerindeki başarı gibi' hanesine önemli artılar yazdıran Kılıçdaroğlu'nun giderek 'hamle ustası' olduğunu kabul etmek gerekiyor.
O nedenle tüm bu açıklamaların da sürece dair bir hamle olmadığından hiçbirimiz hiçbir zaman emin olamayacağız.
Elbette ki Kılıçdaroğlu adaylık noktasındaki dikkatleri üzerine çekerek gerçek adayını/hamlesini son ana kadar gizlemeyi tercih ediyor olabilir.
Bunu aynı zamanda partisini İstanbul-Ankara temelinde yaşanacak erken bir adaylık rekabetinin sonuçlarından korumak için de yapıyor olabilir.
Ya da adayı ve sonrasını belirleme konusunda daha güçlü bir pozisyon elde etmek için…
Tüm bu adımlar İmamoğlu'nun yurt gezilerine son verecek mi bilinmez ama Kılıçdaroğlu'nun 'Erdoğan'ı gözüne kestirmiş olduğu gerçeği' bugün için üzerinde en fazla durulması gereken husustur.
Belediye başkanlarının aday olmaması yönündeki gerekçelere gelince…
Her ikisi de yeterince güçlü bulduğumu söyleyemeyeceğim.
Diyelim ki İmamoğlu ya da Yavaş aday gösterildi.
Belediye meclisinden de AK Partili bir başkan seçildi.
İmamoğlu'nun ya da Yavaş'ın Erdoğan'ı devirmesi halinde o başkan o koltukta kaç gün/kaç saat oturabilir sizce? Ya da ne kadar rahat oturabilir.
İmamoğlu'nun ya da Yavaş'ın Erdoğan'ı devireceğine dair inancınız zayıf ise başka tabi ki! Aksi durumda Türkiye'deki iktidarı elde etme fırsatını İstanbul, Ankara korkusuna kurban etmiş olursunuz.
Elinizde hem bu kentleri riske atmayacak hem de Cumhurbaşkanlığını kazanacak farklı seçenekler varsa o başka. Yani Kılıçdaroğlu'nun adaylığı sonuç için yeterliyse… Yeterli değilse Kemal Bey'in bir adım geriye çekileceğine dair inanış muhalefet cephesinde yaygın…
Öte yandan hepimiz biliyoruz ki Türk siyaseti yeni ve güçlü aktörler noktasında son yıllarda hiç de üretken değil. Yani Kemal Bey'in de elinde çok fazla kart yok. Kendisiyle birlikte üç! Hepsi bu.
O nedenle 'hamle ustası' bayrağını çok erken açmış olabilir.
Ama siyasette çok eski bir gelenek vardır.
Sağ gösterip, sol vurmak! Rakibi ters köşeye yatırmak…
Z kuşağı bilmez. Fakat yakın geçmişimizden kalma çok veciz bir söz vardır.
Dün, dündür. Bugün bugündür.