Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Çin ve Brezilya’nın başvurmasıyla Birleşmiş Milletler nezdinde 7 Nisan 1948’de kurulan ve merkezi İsviçre’nin Cenevre kentinde olan, sağlık kuruluşudur. Örgütün temel amacı, tüm dünya vatandaşlarının en yüksek sağlık standartlarına ulaşmasını sağlamaktır. Örgütün kuruluş amaçları ve ilkeleri; uluslararası sağlık çalışmalarını koordine etmek ve yönlendirmek, bulaşıcı hastalıklarla mücadele, sağlık hizmetlerine erişimi geliştirmek, temel ilaçlar ile aşıya ulaşımı sağlamak ve sağlık standartlarını belirleyerek, uygulamaları denetlemek olarak sıralanabilir. DSÖ’nün şu anda 194 üyesi bulunmakta ve örgüt, üye ülkelerin katkı payları ve bağışlarla finanse edilmektedir.

Üye ülkelerin katkı payları; ülkelerin ekonomik büyüklüğü ve üretim kapasitelerine göre; ülkelerin kişi başına düşen gelirleri hesap edilerek (Daha zengin ülkeler, daha fazla katkı yapar); ülkelerin borç yükü veya ekonomik zorlukları gibi unsurlar göz önüne alınarak belirlenir. Katkı payları belirlenirken bir alt ve üst sınır uygulanır: En düşük katkı oranı: %0,001 (daha küçük ve düşük gelirli ülkeler için). En yüksek katkı oranı: %22 (genellikle ABD gibi büyük ekonomilere aittir). Katkı payları her iki yılda bir gözden geçirilir ve BM Genel Kurulu’nun belirlediği yeni ekonomik verilere göre ayarlanır. Bu, ülkelerin ekonomik durumlarında meydana gelen değişiklikleri yansıtır. Ülkelerden toplanan katkı payları, DSÖ’nün temel bütçesinin finansmanında kullanılır. Ancak bu bütçe, DSÖ’nün toplam finansmanının yalnızca bir kısmını oluşturur. DSÖ’nün kaynaklarının büyük bir kısmı, genellikle belirli projeler veya programlar için yapılan gönüllü bağışlardan gelir. Özetle, DSÖ’de üye ülkelerin katkı payları, ekonomik büyüklük ve ödeme kapasitesine dayalı olarak adil bir şekilde belirlenir. Bu sistem, örgütün sürdürülebilir finansmanını ve tüm üyelerin yükümlülüklerini yerine getirmesini sağlamayı amaçlar.

DSÖ’nün 2025’e Kadar Başarıları: DSÖ’nün en büyük başarılarından biri, 1980’de çiçek hastalığını tamamen ortadan kaldırmasıdır. Küresel aşılama kampanyaları sayesinde polio virüs büyük ölçüde yok edilmiştir. 2020’de Afrika, çocuk felcinden arınmış ilan edilmiştir. 1996’da kurulan UNAIDS programıyla HIV tedavisine erişim artmış, milyonlarca hayat kurtarılmıştır. 2014-2016 Batı Afrika Ebola salgını sırasında DSÖ, kriz yönetimiyle salgını kontrol altına almayı başarmıştır. DSÖ, 2020 yılında COVID-19’u küresel pandemi ilan ederek, dünya çapında sağlık politikalarının koordinasyonunu sağlamıştır. Aşı geliştirme ve dağıtımını desteklemek için COVAX girişimini başlatmıştır. Çocuk ölümlerini azaltmak için kızamık, tetanos ve diğer bulaşıcı hastalıklara karşı aşılama programları düzenlemiştir. 2000-2020 arasında, aşılar sayesinde tahmini olarak 37 milyon ölümün önüne geçilmiştir. DSÖ, 2030 yılına kadar Evrensel Sağlık Kapsamı (Universal Health Coverage) hedefi doğrultusunda çalışmalar yürütmektedir. Bu hedefin bir parçası olarak, herkesin uygun fiyatlı sağlık hizmetlerine erişimi artırılmaktadır. 2003 yılında kabul edilen Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesi sayesinde, birçok ülkede sigara kullanımını azaltmaya yönelik etkili politikalar uygulanmıştır. Gelişmekte olan ülkelerde anne ve çocuk sağlığı, temiz suya erişim, hijyen ve beslenme konularında büyük ilerlemeler kaydedilmiştir. İklim değişikliğinin sağlık üzerindeki etkilerini vurgulayan raporlar yayınlamış, ülkeleri bu konuda önlemler almaya teşvik etmiştir.

Donald Trump, ABD Başkanı olarak 2020'de olduğu gibi 2025'te de Dünya Sağlık Örgütü'nden (DSÖ) çekilme kararı aldı. Her iki dönemde de bu kararın arkasındaki temel nedenler şu şekildedir:

2020'de DSÖ'den Çekilme Nedenleri: Trump yönetimi, DSÖ'nün COVID-19 salgınını yönetme biçimini eleştirmiş ve örgütün salgının ciddiyetini yeterince erken ilan etmediğini savunmuştur. Ayrıca, DSÖ'nün Çin'in salgının başlangıcındaki şeffaflık eksikliğine karşı yeterli tepki vermediği iddia edilmiştir. ABD'nin DSÖ'ye en büyük finansal katkıyı sağlayan ülke olmasına rağmen, örgütün politikalarında yeterince söz sahibi olamadığı ve bu durumun adil olmadığı düşünülmüştür.

2025'te DSÖ'den Yeniden Çekilme Nedenleri: Trump, ikinci dönemine başlar başlamaz imzaladığı bir kararnameyle, ABD'nin dış politikasının temel Amerikan çıkarlarını savunacağını ve her zaman Amerika'yı ve Amerikan vatandaşlarını ilk sıraya koyacağını belirtmiştir. Bu çerçevede, uluslararası kuruluşlara üyeliklerin ve katkıların ABD'nin çıkarlarına hizmet edip etmediği yeniden değerlendirilmiştir. Trump yönetimi, DSÖ'nün uluslararası sağlık krizlerini yönetmedeki performansını ve bazı üye ülkelerin siyasi etkisinden bağımsız hareket edememesini eleştirmiştir. Bu eleştiriler, ABD'nin DSÖ'den çekilme kararında etkili olmuştur.

ABD’nin Çekilme Süreci: ABD Anayasası'na göre, dış ilişkilerde yürütme yetkisi başkana aittir. Başkan, uluslararası örgütlerden çekilme sürecini başlatabilir. Başkan, DSÖ’ne ABD’nin çekilme kararını resmi olarak bildirmek zorundadır. DSÖ’nün tüzüğüne göre, bu bildirimin yapılmasından bir yıl sonra çekilme resmen tamamlanır. Çekilme kararı, çeşitli yollarla tartışılabilir veya engellenebilir: ABD Kongresi, özellikle DSÖ’ne yapılan finansal katkıları durdurabilir ya da çekilme kararını etkisiz hale getirebilir. Çünkü ABD’nin DSÖ’ne finansal katkısı, Kongre tarafından onaylanan bütçeden sağlanır. Kongre, bu fonları çekmeme yönünde karar alabilir. Çekilme kararına karşı dava açılabilir. Örneğin, çekilmenin anayasal yetkileri aşıp aşmadığı veya ABD halkının çıkarlarına zarar verip vermediği gerekçesiyle mahkemelere başvurulabilir. Çekilme kararına, sağlık kuruluşları, sivil toplum örgütleri, akademisyenler ve diğer ülkelerden gelen baskılar da süreci etkileyebilir. Bu tür baskılar, kararın gözden geçirilmesini sağlayabilir. DSÖ’nün yönetmeliklerine göre, çekilme bildirimi yapıldıktan sonra çekilme bir yıl içinde resmen tamamlanır. Bu süre zarfında ABD, DSÖ’ne üye olmaya devam eder ve finansal yükümlülüklerini yerine getirmekle yükümlüdür. Bu durumda çekilme, en erken 2026’nın başında tamamlanabilir.

DSÖ’den çekilmenin ABD üzerindeki olası etkileri; ABD'nin DSÖ’den çekilmesi, küresel sağlık yönetimindeki liderlik rolünü zayıflatabilir. ABD, sağlık araştırmaları ve insani yardımlar konusundaki etkinliğiyle uzun süredir uluslararası toplumda etkili bir konumda bulunuyor. Çekilme, ABD'nin küresel sağlık politikalarında söz hakkını sınırlayabilir ve Çin gibi diğer ülkelerin etkisini artırabilir. Pandemiler ve sınır tanımayan hastalıklar gibi küresel tehditler, DSÖ ile iş birliği gerektirir. DSÖ’nün sağlık tehditlerini izleme ve erken uyarı sistemlerine katılmamak, ABD'yi olası salgınlara karşı daha savunmasız hale getirebilir. DSÖ, dünya çapında tıbbi araştırma ve geliştirme faaliyetlerini destekler. ABD'nin bu iş birliğinden çekilmesi, ABD’deki bilimsel ilerlemeleri ve ilaç geliştirme süreçlerini yavaşlatabilir. ABD'nin DSÖ’den çekilmesi, küresel sağlık projelerinde tek taraflı ya da başka örgütlerle iş birliği yapması anlamına gelir. Bu, sağlık yardımları için ayrılan bütçenin daha maliyetli kullanılmasına neden olabilir. DSÖ’nün programlarından ve teknik yardımından yararlanma imkanının kaybı, özellikle yoksul ya da az gelişmiş bölgelerdeki sağlık yardımlarını zorlaştırabilir.

DSÖ üzerindeki etkileri: ABD, DSÖ’nün en büyük finansal destekçisidir ve örgütün toplam bütçesinin yaklaşık %15-20'sini karşılar. ABD'nin çekilmesi, DSÖ’nün bütçesinde büyük bir açık yaratır ve programların devamlılığını riske atabilir. Bu durum, özellikle aşı programları, salgın hazırlıkları ve yoksul ülkelere yönelik sağlık projelerini sekteye uğratabilir. ABD'nin katkısı, DSÖ’nün pek çok alandaki başarısında kritik rol oynar. Örneğin, çocuk felci gibi hastalıkların eradikasyonu, aşılama kampanyaları ve bulaşıcı hastalıklarla mücadele projeleri ciddi şekilde zarar görebilir. ABD’nin çekilmesi, DSÖ’nün siyasi tarafsızlığına ve etkinliğine yönelik tartışmaları artırabilir. Özellikle Çin gibi ülkelerin etkisinin artması, DSÖ’nün bağımsızlığına dair endişeleri büyütebilir. ABD gibi bir ülkenin çekilmesi, diğer ülkelerin de DSÖ’ne olan güvenini zedeleyebilir. Bu durum, örgütün uzun vadede iş birliği ve finansman toplama kabiliyetini düşürebilir.

Genel küresel etkiler: ABD’nin katkıları, özellikle yoksul ülkelerde sağlık hizmetlerini finanse etmeye yöneliktir. Bu desteğin çekilmesi, bu ülkelerde sağlık krizlerini daha da derinleştirebilir. COVID-19 gibi küresel pandemilerle mücadelede DSÖ’nün merkezi bir rolü vardır. ABD'nin çekilmesi, küresel salgın yanıtlarının zayıflamasına ve koordinasyon eksikliğine yol açabilir. ABD'nin çekilmesi, Çin gibi ülkelerin DSÖ üzerindeki etkisini artırabilir. Bu durum, uluslararası sağlık politikalarında yeni bir güç dengesizliği yaratabilir.

Donald Trump, ABD ilk başkanlığı sırasında hem NATO hem de DSÖ ile ilişkilerde tartışmaların merkezinde yer almıştı. Bilindiği üzere; NATO, askeri alanda bir savunma örgütü olarak üye ülkelerin kolektif güvenliğini sağlamaya odaklanırken; DSÖ, sağlık alanında bir savunma mekanizması oluşturarak bireylerin ve toplumların yaşam kalitesini artırmayı amaçlar. Trump, ilk başkanlık döneminde olduğu gibi, son başkanlık seçimleri sırasında da NATO’ya üye ülkelerden savunma harcamalarını gayrisafi yurtiçi hasılalarının yüzde beşine çıkarmalarını ısrarla talep etti.

Silahlar İçin Milyarlar, Sağlık İçin Tasarruf

Trump'ın NATO'ya, daha çok ülkenin savunma harcamalarını artırması için baskı yaparken; DSÖ’den, finansal katkının ABD üzerindeki yükünü azaltma gerekçesiyle çekilmesi, ironik bir durum sergiliyor: NATO’ya olan katkılar askeri teçhizat ve savunma sanayisine giderken, DSÖ’ne yapılan katkılar salgınlarla mücadele, yoksul ülkelerde aşı kampanyaları ve uluslararası sağlık projeleri için kullanılıyor. NATO’ya harcanan milyarlar, savaşları destekleyen ve silah endüstrisini besleyen bir sisteme hizmet ederken; DSÖ’nün fonları, aşı gibi temel insan hakkı olan sağlık hizmetlerinin yaygınlaşmasını amaçlıyor. Ancak Trump'ın politikaları, daha fazla öldürmek üzerine kurulu bir sisteme öncelik verip, daha fazla yaşatmayı umursamadığını gösteriyor.

DSÖ ve NATO: Savunma Konseptinin Farklı Yüzleri

NATO, çatışma ve savaşları engellemek için caydırıcı bir güç olarak tasarlanmıştır. Ancak gerçek hayatta, NATO'nun caydırıcılığının arkasında silah satışı yapan dev savunma sanayi şirketleri yer almaktadır. Bu, savaşı engellemek yerine savaşların uzamasını ve silah tedarik zincirlerinin devam etmesini sağlayan bir mekanizmaya dönüşmektedir. DSÖ ise tam aksine, salgınları ve hastalıkları önlemek, yoksulluk içinde yaşayan toplulukların temel sağlık hizmetlerine erişmesini sağlamak gibi yaşamı ön planda tutan bir misyonu üstlenir. Küresel pandemiler gibi, dünyanın her ölçekte tehdit altına girdiği durumlarda DSÖ’nün rolü vazgeçilmezdir. Ancak Trump'ın DSÖ’den çekilme kararı, DSÖ’nün bu kritik misyonunu baltalayarak, dünyayı daha sağlıksız bir geleceğe sürükleyecek görünüyor.

Vahşi Kapitalizm ve Yaşamın Değeri

Trump'ın politikaları, vahşi kapitalizmin çıplak gerçeklerini, bir kez daha gözler önüne seriyor. Bu sistemde, silah sanayisinin kazancının artması, insan yaşamından daha değerli görülüyor. NATO'ya harcanan milyarlar, dünya genelinde barışı getirmediği gibi çatışma ortamlarını daha da körüklüyor. Diğer yandan, DSÖ’ne ayrılan kaynakların kesilmesi, milyonlarca insanın hastalık ve ölümle karşı karşıya kalması anlamına geliyor.

Trump'ın DSÖ’den çekilme kararlılığı, yaşamı savunmaya önem vermediğini açık bir şekilde gösteriyor. Aynı zamanda bu durum, vahşi kapitalizmin öldürmeye dayalı ekonomik önceliklerini ve yaşatmayı ihmal eden yüzünü açığa çıkarıyor. Yaşatma odaklı bir dünyada, sağlık örgütleri silahlardan daha öncelikli olmalı. Ancak mevcut düzen, insanlığın değil, silah tedarikçilerinin yanında yer alıyor. Trump'ın bu kararı, gelecekte küresel barış ve sağlık için daha kapsayıcı ve insan odaklı politikalara, dolayısıyla, halkların vahşi kapitalizmin azgınlığı/öncelikleri karşısında daha güçlü bir dayanışmaya olan ihtiyacını vurguluyor…