Türk Sanat Müziği'nin…

Ömre bedel şarkılarından biridir…

Söyleyenin sesini titretir…

Dinleyeni ağlatır…

İlk dörtlüğünü dinleyen, aşkın kanununu yazar…

'Hatırla sevgilim, o mesut geceyi,

Çamların altında verdiğim buseyi.

Beni mecnun ettin, sen de olasın…

Aşkımı inkar edersen, Allah'tan bulasın!'

Artık…

Böylesi gözyaşlarıyla sulanan büyük aşklar yok…

Ancak dünya…

Aradan bir asır da geçmiş olsa…

Tarihe mal olan bir izdivacın…

(Kimilerine göre İzmir'de esen bir İhtiras Rüzgarı'nın…)

Yarattığı romandaki…

Unutulmaz cesur satırları hala konuşuyor…

***

90 yıl önceye gidiyoruz…

Birinci Dünya Savaşı sırasında…

İngiltere Ordusu'nda görev yapan…

İstihbarat subayı Harold Courtenay Armstrong

1915'te Osmanlı'ya karşı savaşırken…

Irak'taki Kutü'l Amare'de esir düştü…

O esaret döneminde…

Türkler'e karşı…

İç dünyasında derin kırgınlık ve büyük öfke oluştu…

Tutsaklığı sona erince ülkesine döndü…

Oturdu 'Bozkurt' adını verdiği romanı yazdı…

***

'Bozkurt'

Sağlığında yayınlanan ilk Atatürk biyografisiydi…

Sürükleyici bir roman tadında kaleme alınmıştı…

Ancaaak…

Kitapta, Atatürk'ü 'olduğundan farklı gösteren' bölümler vardı…

Mevcut İnönü Hükümet'i…

'Bozkurt'un Türkiye'ye sokulmasını yasakladı…

Yasakla birlikte fiskoslar patladı; şehir efsaneleri hortladı…

Yazılanlar doğru muydu acaba?

Bu dedikodular 'Bozkurt'u daha güçlü bir istekle…

Görme ve okuma arzularını kabartıyordu…

***

Atatürk merak etti; kitabı getirtti…

Bir akşam sofrada sabahın ilk ışıklarına kadar…

Tercüme ettirerek okuttu, dinledi…

Armstrong, birkaç bölümde Atatürk'ün herkesçe bilinen içkisinden bahsediyor, Latife Hanım'a aşkından söz ediyor ama bunları dile getirirken; memleketi ve milleti için önemli bir olay meydana geldiğinde, özel hayatını bir tarafa bırakıp pençesini olayların üzerine atarak bir aslan gibi kükrediğini yazmayı da ihmal etmiyordu…

Ulu Önder, kitabı sonuna kadar dinledi ve şöyle dedi:

'Yasaklamakla hükümet hataya düşmüş… Kitaba izin verilsin ve memlekette okunsun…'

Bununla da kalmadı, romanda yazılanlara cevap bile verdi…

***

Aslında…

'Bozkurt' tarihi olaylarla yoğrulmuş…

Kurgusal bir romandı…

İşte, kanıtı…

Armstrong'un kaleminden önce…

Cephedeki Bozkurt'la ilgili satırlar…

***

'Gelibolu'ya dönerken bir İngiliz uçağı, bindiği otomobili baştan aşağı taradı… Kurşunlar, ön cama çarpıp şoförü öldürdü... Fakat Mustafa Kemal'e hiçbir şey olmadı… Kesinlikle ve tümüyle hiçbir kurşunun ona rastlamayacağına inanmıştı... Bu inanç, O'na olağanüstü bir korkusuzluk aşılıyordu… Bir seferinde sabaha karşı siperlerden çıktı, yürüyerek ilerledi… İngilizler ateş açtı… Bir kurşun saatini parçaladı; fakat kendisine gene bir şey olmadı… Yaralanmış olsaydı, hücum asla gerçekleşmeyecekti... Türklere zaferi kazandıran bu bir avuç asker ile Mustafa Kemal'in olağanüstü kişiliği oldu…'

***

Ve, bir de aşk sahnesi…

Yer; Güzelyalı Uşakizade Köşkü…

'Akşam yemeğinden sonra, Latife ile üst kattaki salonun verandasında yan yana durmuşlar manzarayı seyrediyorlardı… İzmir'i saran yangın yayılmıştı… Alevleriyle evleri yalayarak kentin bir ucunu silip süpürmekle meşguldü… Akşam karanlığında, kent kıpkırmızı bir kor gibi yanıyordu... Kah cephane depolarının havaya uçması sonucu infilaklar oluyor; kah rüzgarın alevleri üflemesiyle ahşap bir ev tutuşuyor, yanıyor ve az sonra da çöküyordu... Yangının gözleri kamaştıran parlak ışığında, limandaki kıtaların dalgalar halinde akışı ve bunların ötesinde de, yine göz kamaştırıcı ışıkta kıpkırmızı görünen Avrupalı­ların savaş gemileri göze çarpıyordu… Bahçeden gecenin bütün o yumuşak, tatlı sesleri işitiliyor, ılık bir rüzgar güllerin ve yaseminlerin baygın kokularını taşıyordu…

Latife'yi kendisine çekti ve öptü... Yüzünü öpüşleriyle örtüp onu neredeyse kucağında taşıyarak, yaverinin yatağını hazırladığı odaya getirdi… Kız buna cevaben aniden ondan uzaklaştı. 'Anlamıyorsunuz,' dedi… 'Sizi seviyorum, ama metresiniz olamam… Evlenin benimle, o zaman sizin olacağım.' 'Evlilik nedir ki?' diye cevapladı Mustafa Kemal O'nu ve ekledi: 'Bu çok şey değiştirir mi? Ayrıca Türkiye için yapacaklarımı bitirmeden evlenmemeye yemin etmiştim…'

'Ben de yeminliyim' dedi genç kız, 'Evlenmeden kendimi kimseye vermeyeceğim… Benim şartım bu... Ben de yeminime sizin kadar sadığım...' Aşağıdaki büyük yangının pencereleri ve tavanı kırmızıya boyadığı odada, karşı karşıya durmuş birbirlerine bakıyorlardı… Erkeğin parmakları onu sarmak üzere uzanmıştı, kız ise mağrur öylece dikiliyordu… Büyük bir öfkeyle kendisini dışarı attı, çıkıp gitti… Sabahleyin odası boştu… Kentteki karargahına geri dönmüştü…'

***

Bitiriyoruz…

'Bozkurt'

Atatürk'ü karalamak için elinden geleni yapmış…

Ulu Önder'in hayatına…

Son derece önyargılı yaklaşmış bir İngiliz subayın…

Yıllarca yüreğinde taşıdığı kinle yoğurduğu satırları okumalısınız…

Armstrong'un yapabileceği tek şeyin…

Atatürk'ün özel hayatına saygısızlıktan öteye gidemediğini…

Bugün bile…

Hala O'nu şuursuzca eleştirenlerin…

Aslında ne kadar basit şeylerle uğraştıklarını…

Anlamamızı sağlıyor…

Bu arada; hatırlatmakta yarar var:

'Bozkurt'un çeşitli dönemlerdeki baskıları internette satışta…

Nokta…

Hamiş: Her şeye rağmen Atatürk'ün 19 Eylül 1924'te, Hamidiye Kruvazörü ile Giresun'dan Ordu'ya geçerken kamarasına çağırdığı yaveri Salih Bozok'a yazdırdığı bir şiir var… Bozok'un, küçük cep defterine not ettiği, Gazi Paşa'nın Fikriye Hanım'a hitaben dile getirdiği şiir şöyle: 'İçsem de bir kadeh hayat iksirinden, / Zamansız ayrıldım, bilinsin Fikriye'den… / Bıkmadım ki doyayım o narin ellerinden, / Ümmid-i aşkım saracak seni, cefakar teninden…'

Sonsöz: 'Sevgi, şemsiye bir tanımdır… Hoşlanmayı da içinde barındırmakla birlikte sevginin karakteristik özelliği bağlılıktır... Sevgi; ilahî sevgi, insanî sevgi, erotik sevgi diye farklı gruplara ayrılabilir… / Prof. Dr. Nevzat Tarhan…'