'Ben bir müzisyenim, ondan sonra biraz Karadenizli'yim ama hepsinin ötesinde ben bir devrimciyim ve gerçekten doğru bildiğim bir şeyi en azından çok zorlanırsam bile ortaya koymaktan çekinmem…'

O'nun bu sözlerini…

2000'li yılların ilk çeyreğini…

Bugünkü tazelikte hatırlayanlar hiç unutmadı…

Ne demek istemişti, acaba…

Karadeniz'in ele avuca sığmayan…

Cüssesinden büyük sesin sahibi Kazım Koyuncu?

Adeta felsefe yapıyordu…

O sırada 20'li yaşlardaki Kuzey'in yetenekli yıldızı…

Sözlerinin gerisi…

Daha bir vurucuydu…

Gencecik bir sesti ama…

Kendine yakıştırdığı devrimci dilini şahane kullanıyordu…

Devam etti:

'Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük... Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük... Yanan köyler, kentler, ormanlar... Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük... Biz de öldük ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik… Teşekkürler dünya…'

***

Türkiye O'nu…

Lazca seslendirdiği…

'Dido Nana / Yaşlı Anne'' şarkısıyla tanıdı…

Bir sevgi tükenişini anlatıyordu şarkı…

Türkçe'ye çevirdiğinizde…

Kalbinizi hüzün kaplıyordu:

'Her sevgili bir değil… / Benim kaderimi başkasına yazdım… / Ben sevdiğini biliyordum ama… / Sen beni başkasıyla değiştin…'

***

Taaa, yıllar önce…

Ukrayna'daki…

Çernobil nükleer felaketine kurban verdiklerimizden biriydi…

O tarihte…

Henüz 15 -16 yaşlarındaydı Kazım Koyuncu…

Kimbilir?

Belki de sonuncusuydu…

Karadeniz'in bu yakasındaki yüzlerce…

Belki de…

Binlerce 'akciğer kanseri' teşhisi konanlar arasında…

Tedavisi ise…

Çaresiz kalışın son halkası oldu…

***

Türkiye'ye efsane şarkılar kazandırdı…

Ama öncesi vardı…

Müziğe ilkokulda mandolin çalarak başladı…

Çocukken kulağı hep…

'Kemençeci Yaşar' lakabıyla tanınan…

Yaşar Turna'nın türküleriyle doluydu…

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne başladığında…

Ortaya çıkmanın zamanı geldiğine…

Kendini inandırdı…

Henüz 21 yaşındaydı ve Ali Enver'le birlikte…

'Dinmeyen' adını verdiği müzik grubunun kurucusu olmuştu…

***

Karadeniz tınılarını rock müzikle birleştirip kendi tarzını oluşturdu…

Okulu bıraktı…

Kendini tamamen müziğe verdi…

Şöhret basamaklarını tırmanmaya…

20 yıl önce (2002'de…)

TV dizisi 'Gülbeyaz'ın müziklerini yaparken başladı…

Diziyle birlikte…

Konser programları artmaya başladı ve…

2004'te ikinci solo albümü 'Hayde'yi piyasayla buluşturdu…

***

Kötü haber işte o yıl geldi…

2004'ün Aralık ayında…

Doktorlar…

Kuzey'in genç sesine kanser teşhisi koydu…

Doktorlar…

'Kendini yorma…' dediler…

O, tam aksini yaptı…

Konserlerin ardı arkası kesilmiyordu…

Son konserini…

4 Şubat 2005'te…

Taksim'deki Yeni Melek Gösteri Merkezi'nde verdi…

O akşam…

Seyircilere şöyle seslendi, adeta veda edercesine:

'Ha kanser ha konser…'

Aradan yıllar geçti…

O dört kelimelik veda hiç unutulmadı!

***

Takvimler…

25 Haziran 2005'i işaret ederken…

Kazım Koyuncu…

Henüz 33 yaşındayken bu yaşlı dünyaya veda etti…

***

Merak etmişsinizdir…

Milyonlarca hayranı…

O'na…

Neden 'Şair Ceketli Çocuk…' diye sesliyordu?

Kendisi anlatmıştı, bi kez:

'Çocukken şiirle güzel oynuyordum... Şairlerle çok uğraşıyordum... Bir ceket yaptırmak istedim o zamanlar İstanbul'a gelirken, şair ceketi...'

***

Havanın buz kestiği bir Kasım ayında…

Artvin Hopa'ya bağlı Sugören köyünde dünyaya gelmişti…

Hayata vedası çok acıklı oldu…

Bir Haziran ayı sonu…

Daha 33'ünü bile tamamlayamadan…

İstanbul Amerikan Hastanesi'nde son nefesini verdi…

Sevenlerini çok üzdü…

Bi'daha da…

Kazım Koyuncu gibi bir ses, bir şarkı sözü yazarı ve sahne ustası gelmedi…

***

Vefatından iki gün sonra…

Doğduğu köyde…

Fındık ağaçlarının çevrelediği köy mezarlığında…

Sonsuzluğa uğurlandı…

Kazım Koyuncu'nun vefatının ardından Paluri Arzu Kal Demirçi…

Sanatçıyla ilk karşılaştığı günden…

Son ana kadar süren dostluğunu anlattığı…

'Şair ceketli çocuk: Kazım' kitabını kaleme aldı…

***

Bitiriyoruz…

Kazım Koyuncu

Kısacık hayatında…

Sadece sanatçı kimliğini koymadı masanın üstünde…

Gencecik devrimci kimliği ile…

Yıllar önce…

'Karadeniz sahil yolu…' için anlattıkları…

Bugün kulaklara küpedir aslında…

Şöyle seslenmişti Devlet yöneticilerine:

'Siz kimsiniz ya, binlerce yılda oluşan bir şeyi siz hangi kafayla, hangi vicdanla tutup da yok edebiliyorsunuz? Sizin kısa vadede kazanacağınız birkaç milyon doların karşılığı, milyonlarca insanın geleceği ve bütün dünyanın ortak mirası olan oradaki doğa, oradaki deniz, oradaki fırtına deresi, oradaki Artvin'in dereleri… Bütün bunlara karşı çıkmak için ne filozof olmak lazım ne sanatçı… Hiç bir şey olmaya gerek yok. Sadece gören bir çift göze sahip olmak… Korkmamak lazım…'

Bu sözler…

Türkiye'nin insanına yaptığı son çağrı oldu…

Hamiş: Karadeniz Sahil Yolu 1960'larda planlandı, 1987'de temeli atılıp ara verildi. 1997'de yapımına yeniden başlanan yol yer seçimi ve çevre tahribatı nedeniyle şiddetle eleştirildi, dava konusu oldu… Yüce Divan'a kadar giden yol, her şeye rağmen tamamlanıp 2007'de açıldı... Ancak insan cephesindeki mücedele yavaşlarken, doğanın mücadelesi şiddetlendi ve Karadeniz kendisinden alınanları geri almaya başladı… Kazım Koyuncu haklı çıktı…

Sonsöz: 'Politikacı ya da kaymakam mı olacağım, zaten yapmazlar! / Kazım Koyuncu – Sanatçı…'