'Milletleri millet yapan tarihleridir. Tarihsiz bir millet, kişiliğini kaybetmiş bir bireye benzer' sözünü hiç aklımızdan çıkarmadığımız Tarihçi-yazar Prof. Dr. Halil İnalcık, Ankara'da tedavi gördüğü hastanede 100 yaşında kaybettik. Büyük bir kayıptır.

İnalcık, 12 Eylül 2015'de bir söyleşisinde, 'Bu sıkıntılı devir geçecek' demişti. Hürriyet Gazetesi'nde yayımlanan söyleşi de şöyle konuşmuştu: 'Sıkıntılı bir devir yaşıyoruz. Ama geçecektir. Tarihimizde bu dalgalanmalar olmuştur. Günlük siyasetle ilgili bir şey söylemek istemiyorum çünkü ben siyasetin üzerindeyim, bilim adamıyım. Kehanette bulunmaya girişmem. Yanlış yerlere çekilebilir. Ama bir sosyal tarihçi olarak durumu görüyorum. Reaksiyon halindeki gençliğin görüşlerini tespit ediyorum. Türkiye şimdi bir dönüm noktasında… Sadece Türkiye de değil, bence insaniyet son asırda istikametini kaybetti. Kendi rahatı için düşmanını nükleer silahlarla ezmek gibi yollara sapıyorlar. Ama bunlara bakıp yılmamalı. Bu memlekete ve geleceğine güvenerek çok çalışmalı. Esas mesele fikir zenginliğidir. O yüzden ne olursa olsun fikir hürriyetini muhafaza etmek gerekiyor.'

***

Yazdığımız kitaplarda –ki bütün kitaplar eksiktir- eksik bir şeyler kalmasın diye mutlaka yayınlarına dönüp dönüp baktığımız bir Hoca idi İnalcık. Kendisine İlber Hoca'nın söylediği ama hemen herkesin kabul ettiği ismi ile seslenmek gerek 'Tarihçilerin Kutbu…'

Tarihten Günümüze Rakı ve Batı Anadolu Şarap Kültürü adlı kitaplarımızda çokça yararlandığımız, anlamaya çalıştığımız bir hocaydı Halil İnalcık… Aslında son yıllarda bilimsellikleri tartışmalı, TV serilerinde gündeme gelen ve tartışılan Osmanlı dönemindeki gündelik yaşam, Hilal İnalcık'ın 'Has-bağçede 'ayş u Tarab' adlı kitabında, en ince ayrıntılarına kadar anlatılır.

Ahmet Örs üstat yazmıştı eskiden. Babası meslektaşımız, Sanat Tarihçisi, Müzeci Hayrullah Örs, televizyonda tarihi dizileri, filmleri gördüğünde derin bir 'Fesuphanallah,' çeker, 'Fes takmanın adabı vardı; gençlerin, durmuş oturmuşların, külhanbeylerin fesleri farklıydı ama bu filmlerdeki gibi, kafasına oturak geçirmiş gibi dolaşan yoktu. Fes kullanmış kişiler hala hayatta; bir bilenine sorsalar y,' diye hayıflanırmış.

Biliyorsunuz tarihi bir dizide padişaha içki içirdiler diye 'Bu rezalet, yapılan ecdadımıza hakarettir,' diye dizinin yayından kaldırılması için uğraşanlar vardı. RTÜK de tarihe mal olmuş bir şahsiyetin mahremiyeti konusunda gerekli hassasiyet gösterilmediği gerekçesiyle uyarı cezası vermişti. Tarih esnek bir disiplindir, herkes onu kendi işine geldiği yanından tutar bu memlekette. Bir da tarih eğitimi almamışların uyduruk tarihçiliği… Objektif, bilimsellikten uzaklaşmadan tarihe bakabilmek eğitimini alsanız bile pek zor…

Dünya alemin bilimsel otoritesi önünde saygıyla eğildiği bir kişi olan Halil İnalcık 'ın İş Bankası Yayınları'ndan çıkan Has-bağçede 'ayş u Tarab başlıklı eseri müthiş bir kılavuzdur tarihçi olana da olmayana da… 'Ayş u tarab', yeme, içme, eğlence anlamına geliyor... Kutbumuz İnalcık, padişahların has bahçede geçirdikleri hoş vakitleri, bu geleneğin İslam öncesi İran imparatorluğundan Emevi, Abbasi ve Timur saraylarına kadar uzanan köklü geleneğini, dönemin kaynaklarından alıntılarla anlatır. Kitap aynı zamanda saray ortamı içinde şairleri, büyük kişileri fıkraları ve hoş sohbetleriyle eğlendiren 'nedim'leri, çalgı çalıp şarkı söyleyen 'mutrib'leri de kapsamına alıyor.

İran'da 1082'de Keykavus tarafından kaleme alınmış Kabusname, bir adabı muaşeret kitabı. Burada centilmenlere davranış biçimleri, etiket ve protokol kurallarının yer aldığı, 'işret meclisi' yani içki meclisi adabını anlatan en eski kaynak. Keykavus'a göre, aslında şarap içmek, dine aykırı ve halk iyi görmez; ama gençler, şarap içmekten kendilerini alamaz. Yazar din yasağına rağmen şarap içmeyi kaçınılmaz bir gelenek olarak savunuyor.

Türkler arasında içkiye düşkünlük üzerine Fatih döneminde bir göz tanığı, Yeniçeri Mihail Konstantinoviç'in şöyle yazdığını belirtiyordu İnalcık: 'Saray mensupları, hizmet erbabı ve bazı beyler şarap içmektedirler, fakat savaşa gittiklerinde genel olarak hiç kimse şarap içmez!'

15. yüzyılın sonlarında yaşamış şair Revani, İşretname adlı eserini Sultan I. Selim'e sunmuş, yaşamını sarayda, Kanuni döneminde de sürdürmüş bir kişi. 1541-1600 yılları arasında yaşamış Gelibolulu Mustafa Ali, koruyucusu II. Murad ve devlet adamları için eğitici nitelikte Kava'idü'l Mecalis adlı eserinin 'meclis-i işret adabı' başlıklı bölümde ilginç öğütler verir.

İnalcık'ın 2010'da yayımlanan eseri, Osmanlı'da yemek ve içki kültürüyle ilgili birçok ezberi bozan, çok önemli bir kaynak.. Ama sonsuza kadar yaşayacak.

Halil İnalcık'ın hepimize verecek bir dersi hep vardı… İnalcık Hoca'yı kaybettik ama ışığı karanlığı aydınlatmaya devam edecek.