Türkçesini Haluk Bilginer’den dinleriz..Dünya bir sahne, yaşanılan her hayat bir oyundur aslında. Bu fikir, ilk olarak William Shakespeare’in As YouLikeIt (Beğendiğiniz Gibi) adlı eserinde geçen ünlü “Bütün dünya bir sahnedir ve insanlar da onun oyuncularıdır” repliğiyle popülerleşmiştir.Orijinali “Alltheworld's a stage” (Bütün dünya aslında bir sahnedir) repliğine dayanır.

Haluk Bilginer ise bu temayı içeren bir performansı, 7 (Şekspir Müzikali) adlı projede söyler:

“Bütün dünya bir sahnedir,
Ve tüm kadınlar, erkekler yalnızca oyuncu;
Girişleri vardır, çıkışları vardır,
Bir insan, zamanı içinde pek çok rol oynar,
Hayatı yedi perdedir...”

“Dünya bir sahne, yaşanılan her hayat bir oyundur aslında”cümlesi, hayatı ve insan varlığını tiyatral bir metaforla açıklamaya çalışan derin bir düşünceyi ifade ediyor.

Tıpkı bir tiyatro oyununda olduğu gibi, hayatta da her bireyin bir rolü var

Bu roller, bazen kendi seçimlerimizle, bazen de bize dayatılan koşullar ve toplumsal beklentilerle şekillenir. Herkes, doğduğu andan itibaren bu “sahnede” kendine verilen veya seçtiği bir karakteri oynar.

Kimi zaman bir kahraman, kimi zaman bir yardımcı oyuncu, kimi zaman da bir seyirci gibi.

Evet “Yaşanılan her hayat bir oyundur”.

Oyuncular (yani bizler) sahnede belirli bir süre yer alır, repliklerimizi söyler, eylemlerimizi gerçekleştirir ve sonunda sahneyi terk ederiz. Bu süreçte, mutluluklar, dramlar, çatışmalar ve çözümler yaşanır; tıpkı bir tiyatro eserindeki gibi.

Şu günler hayatın gerçeklerini de sorgulama günleri. Acaba yaşadıklarımız ne kadar gerçek, ne kadar bir illüzyon? Rollerimizi ne kadar bilinçli seçiyoruz, yoksa bir yönetmenin (kader, toplum, doğa) yazdığı senaryoya mı uyuyoruz? Bu bakış açısı, hem varoluşsal bir derinlik katar hayatımıza hem de hayatı daha hafif, belki de oyunbaz bir şekilde görmemizi sağlayabilir.

Hayat, ciddiye alınması gereken bir oyun olabilir, ama aynı zamanda bir sahne performansı gibi geçicidir.

Önemli olan, bize düşen rolü nasıl oynadığımız ve bu oyundan ne öğrendiğimizdir.

Biz bilsek de bilmesek de yaşasak da oynasak da, bu sahne üzerinde hayatımız pahasına, yaşarız hayatımızı.

Kimi zaman dram, kimi zaman komedidir yaşananlar.

Dünya sahnesindeki yansımamızı gösterir tiyatro.

Bu aynaya bakmak gibidir.

Duyguların sahneden seyirciye geçmesidir.

Üzülsek de gülsek de hayattır işte tiyatro.

En iyi örneklerini Aydın Karacasu’daki Afrodisias tiyatrosunda gördüğümüz maskeler. Yunanca “Théatron” kökenli olan “Tiyatro” sözcüğü, “görme, seyir yeri” demek.  Antik Yunan tiyatrosunda trajedi ve komedi diye iki tür vardı. Tiyatroyu temsil maskeler ise öğretilerine atfedilerek Demokritos (gülen yüz) ve Herakleitos'u (ağlayan yüz) simgelerdi.

***

Hayatın tiyatrosunda, mutluluk da hüzün de geçici sahneler gibi. Bir perde kapanır, diğeri açılır. Ve her duygunun, her anın, oyuna kattığı bir renk var. Belki de asıl mesele, bu rolleri oynarken kendimizi tamamen kaptırmayıp, bir yandan da izleyici gibi dışarıdan bakabilmekte yatıyor

Bazen yaşamadığımız hayatlardan çıkarılan derstir.

Yaşamadıktan hayatlar—belki bir kitapta okuduğumuz bir karakterin macerası, belki bir dostumuzun anlattığı bir tecrübe, belki de hayalimizde kurduğumuz alternatif bir senaryo—bize empati, farkındalık ve bilgelik kazandırabilir. Kendi rolümüzü oynarken, başkalarının sahnelerini gözlemlemek, bize kendi hikayemizi daha iyi anlamayı ve belki de farklı seçimler yapmayı öğretir.

Gülerken ağlar, ağlarken güldüğümüzün resmidir.

Tiyatro emektir.

Işıktır, sestir yüreklerimize, hayatın dekorudur, senaryosudur.

Kostümlerdeki hikayedir.

Tiyatro roldür.

Cesarettir.

Temastır.

Dimağımıza bıraktığı eşsiz tattır.

Tiyatro hayatın rengidir. Tiyatro, hayatın tüm tonlarını; kırmızının tutkusunu, mavinin umudunu, sarının neşesini, hatta siyahın karanlığını; sahneye taşır. Hayat da öyle değil mi? Tek düze bir gri değil, aksine her anıyla, her duygusuyla bir renk cümbüşü.

Tiyatro, hayatın kaosunu bir düzene sokar, ona anlam katar ve bize sunar. Hayat da, tıpkı bir ressamın tuvaline attığı fırça darbeleri gibi, bazen plansız, bazen bilinçli renklerle doludur. Ve bu renkler, iyi-kötü, acı-tatlı, hepsi bir arada var olduğu için hayatı bu kadar zengin, bu kadar gerçek kılıyor.

Renklerimizi canlı tutan tüm tiyatrocularımızın, tiyatro emekçilerinin “Dünya Tiyatrolar Günü'nü” kutlarım.

Tiyatrosuz kalmak hayatı es geçmektir.

Hayat devam ettikçe tiyatronun perdesi kapanmaz.