Belediyecilik tarihinin 'en büyük davası' olarak adlandırılan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocoğlu ve 130 kişinin yargılandığı davanın en önemli aşaması sonlandırıldı. Geçtiğimiz yıl Mayıs Ayı'nda yapılan ilk operasyon, ardından gelen ikinci dalga ve adına 'Körfez' konulan uygulamalar zinciri. İzmir'in ayağa kaldıran bir anda Türkiye gündemine oturtan Körfez'in etkili dalgaları sonrası yoğun toplumsal ve siyasi baskının ardından 'iddianame' hazırlandı. Kimilerine göre apar topar hazırlanan iddianame, operasyona maruz kalan kişilerin ifade ettiği gibi aslında 'bilmeyenler' tarafından hazırlanmıştı. Çünkü iddianame onlara göre bilirkişi raporlarının 'kopyala- yapıştır' versiyonuydu. Polisteki dinleme kayıtlarını eline alarak konularla ilgili rapor hazırlayan bilirkişilerin hazırladığı çalışmalar mahkemede 'iddianame' olarak kabul edildi. İddianemeyi hazırlayan özel yetkili savcı aslında raporlara sadece 'mührünü' vurmuştu. Sonrasında ise beklenen gün geldi, savunmalar başladı.
3 Nisan'dan itibaren başlayan dokuz günlük süre boyunca mahkeme salonundan ayrılmayan bir kişi olarak iddiaları ve savunmaları dakika dakika takip ettim. Gerçekten herşey iyi giderken neden böyle bir durum ortaya çıktı?. Herkesi saşkına çeviren, avukatları hayal kırıklığına uğratan, tutuklu yakınlarını dehşete düşüren kararı verenler tarafından belki de 'önceden belirlenmiş' bu duruma nasıl gelindi?. Yargılamanın yapıldığı 8. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Başkanı Hakim Cahit Kargılı'nın tutumu ve duruşu avukatlardan övgül almış, takdir görmüştü. Zaten Kargılı da duruşmalarda defalarca kez kürsüde bulunduğu yılların süresini anlatarak 'duyguları ile hareket etmeyeceğini' söylemişti. Mahkeme heyetinin diğer üyesi Van'dan tayin olan Serdar Ergül duruşmalarda 'dinleme kayıtları' üzerinde durdu. Rengini pek belli etmeyen diğer Hakim Halit Uysal'ın son gün 'dikkat kesildiği' avukat savunmaları en dikkat çekici tavır oldu. Mahkeme savcısı Sedat Özen adeta sıradan görevini yapar gibi bir önceki gün 'tutuklulukların devamını' isteyerek tavrını net bir şekilde ortaya koymuştu. Mahkeme heyetinin savcıdan bağımsız pek düşünmeyeceğine kanaat getiren bazı kesimler son günün tehlikesine vurgu yapmışlardı. Özen'in talebi, Mahkeme Başkanı Kargılı'nın iddianemede 'müşteki' olmasına rağmen ihbar eden yani 'muhbir' sıfatıyla Cem Cevahir Kiraz'ın konuşmasına izin vermesi aslında olacakların habercisi gibiydi. Kargılı gerçekten Kiraz'a çok torölans gösterdi. Her söylediğini 'yeni bir delilmiş gibi' tutanaklara geçirtti. Aylık 80 bin TL gelir beyan eden, mal varlığı ile İzmir'in sayılı kişilerinden biri olan Kocaoğlu'nun kahvaltıda yemek için koruması vasıtasıyla belediye şirketinden getirttiği iddia edilen 'fındık, fıstık, ceviz ve kuru kayısıları' özenle kayıtlara geçirtti. Suçlanan isim eski Genel Müdür Muharrem Derbentoğulları tahliye olsa da, seçim zamanı yapıldığı iddia edilen 'sandviç dağıtımı' işlerinden kimse cezaevinde bulunması da bu durum ve açıklamalar akıllarda kaldı. Tabiri caizze dananın kuyruğu işte bu noktadan sonra koptu.
Kimileri, davanın başından bu yana siyasi sürece sokulmasının mahkeme heyetinin tepkisine neden olduğu ifade etse de yapılan savunmalarda aslında 'siyaset' yapmaktan özenle kaçınılmıştı. Duruşmaları bile yeteri kadar izlemeyen, sanıkları tutuklu olmayan bazı avukatların siyasi söylemleri ve açıklamaları zaman zaman tepkiyle karşılandı. Nitekim de bu durum son gün de yaşandı. Kararın ardından ortaya çıkan değerlendirmelerden birisi de mahkeme heyetinin siyasi karar aldığı. Yazılı savunmaları okumayan, tapeler üzerinden giderek 'ihaleye fesat karıştırma' meselesi üzerinden davayı yürüten mahkeme heyeti böyle bir kanaate vardı. Tabi ki gelecek hakimler ve savcılar kararnamesinde verilecek olan görevler, makamlar ve yeni yetkiler de önemli. Operasyonu yapan savcı ve hakimlerin geçen süreçte aldığı rütbeler ve görevleri herkes biliyor. CMK 250 kapsamında değerlendirme yapılacak haksız kazanç ve örgütlü yapılanmayı bulamamayan mahkeme heyetinin görevinde 'devam' kararı vererek tutumunda 'ısrar' etmesi ayrı bir tartışma konusu olarak hep kalacak gibi görünüyor. Başta savunma yapan kişiler ve avukatları 'kendilerini açık açık anlatmanın' huzuru içerisindeler. Baro Başkan Yardımcısı Ercan Demir'in Mahkeme Başkanı Cahit Kargılı'ya, 'Bu sürecin nasıl başladığını hiç mi merak etmiyor musunuz?' sorusuna kendi ifadeleriyle Kargılı'nın 'Hayır etmiyorum' cevabı vermesi aslında davanın durumunu özetliyor. Taraflı kişiler tarafından hazırlanan bilirkişi raporları, raporlara onay veren ve imza atan savcılık, önüne gelen iddianameyi hazırlayan savcılığın getirdiğini kabul eden ve nereden, nasıl, hangi yollarla geldiğini merak etmeyen mahkeme heyeti. İşte sürecin özeti bu.
Tutuklu isimlerin cezaevinde kalmasına neden olacak olaylara baktığınızda ise düğümü aslında 5 Temmuz'daki mahkemeye kadar yapılması istenilenler çözecek. Mahkeme heyetinin bir anlamda 'topu taca atması' olarak yorumlanan bu taleplerin getireceği öneriler yeni kararda önemli etki yapacak. Bilirkişilerin yeni inceleme yapması, farklı isimlerin dinlenmesi ve oluşturulacak raporlar süreci etkileyecek. En fazla belediye bürokratının tutuklanmasına neden olan olayın başında otopark meselesi geliyor.
Çankaya Katlı Otopark İhalesi'ne giren ve en yüksek teklifi 4 milyon 410 bin TL ile veren Hüseyinoğulları Şirketleri Yönetim Kurulu Başkanı Sedat Bozkurt'un başkanlık yetkisi kullanılarak iptal edilmesi işlemine itiraz etmediği iddianamede yer almıştı. Bozkurt ile birlikte ihaleye katılan İlyas Sarı, Mehmet Salih Özen, Osman Kocabaş gibi isimler de yapılan işleme ne itiraz ettiler ne de bir dava açtılar. Zaten yasa Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'na ihaleyi 'sebep göstermeden' iptal etme yetkisi veriyordu. Otopark açıldığından bu yana tarihinde en çok ciroyu 2 milyon 200 bin TL yapmasına rağmen ihaleyi alan özel şirket bu rakamı nasıl çıkartacaktı. Verdiği teklifin yarısı kadar ancak cirosu olan otoparkta ödediğini çıkarması üzerine de kar etmesi gerekir. Kapasitesi, çalışma koşulları, alanı ve konumu belli olan otoparkta ya gayri meşru işler yapılacak ya da ihaleyi alan şirket taahhüt ettiği parayı ödemeyecekti. Belediye dava açacak, tahliye edilene kadar en az 2 yıl sürecek bu süre içinde de şirket bir kuruş para ödemeden kazandığı ile ayrılacaktı. Bunu düşünen belediye yetkilileri ve Başkan Kocaoğlu yetkisini kullanarak iptal etti. Zaten mahkeme salonunda da bu işin sorumluları olarak yargılananlar meseleyi en ince ayrıntısına kadar anlattı. Önce belediye şirketinin aslında belediyeden bağımsız olmadığını, ihale yaparken dışarıdaki şirketler konumunda olduğunu fakat zarar beldirmesi durumunda yıl içinde 'sermaye artırımı' yöntemiyle belediyenin ana kasasından para aktarılabileceğini, bunun da yasal olduğunu söyledi. Mahkeme heyeti bunu anladı ama ihaleye fesat karıştırma suçu işlendiği gerekçesiyle bu işte sorumlu bulunanlar arasında olan mahkemede de 'ben danışmanlık yaptım, fikrimi söyledim. İhale komisyonunda yer almadım' diyerek kendini savunan Genel Sekreter Yardımcısı Erhan Bey'i tahliye etti. Burada en önemli mesele ortaya çıkıyor. Çankaya Katlı Otopark İhalesi'ne mahkeme heyeti diğerlerinde de olduğu gibi 'ihaleye fesat karıştırma' açısından baktı. Bunun da en büyük dayanağı olarak 'telefon kayıtları' görünüyor. Zaten mahkemenin telefon kayıtları ve dinlemelerin yeniden yapılması ile ilgili bilirkişi incelenmesi kararı var. Mahkemelerin atadığı bilirkişiler dava süresince yargılamaya neden olan ve adeta topa tutulan bilirkişiler kadar acemi olmayacaktır. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen hele bu kadar önemli ve büyük bir dosyaya atanacak bilirkişilerin nitelikleri ve durumları çok önemli. Verecekleri rapor dosyanın kaderini değiştirecek. İhaleye fesat karıştırma gibi bir durum olduğunda avukatların da görüşü genelde tutuklu isimlerin 8-9 ay cezaevinde kaldığı yönünde. Çünkü aynı suçlardan yargılanan ve cezaevinde kalan Urla Belediye Başkanı Selçuk Karaosmanoğlu, Güzelbahçe eski Belediye Başkanı Ertan Avkıran ve Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr Yücel Aşkın örneği var.Bu konuyla ilgili yaklaşık 5 süren zamana belirlenen duruşma tarihi 5 Temmuz'a kadar olan süreyi eklediğinizde aynı rakama ulaşıyorsunuz.Burada da, otopark ihalesi yüzünden cezaevine konulan isimleri rahatlatacak en önemli konu telefon kayıtlarının sağlıklı incelenmesi görünüyor.
Yine davada sendikacıların tutuklanmasına neden olan konalırdan birisi de belediyede yapılan temizlik ihalesi ve devamında gelen şikayetler. İhaleye giren firma temsilcilerini engelledikleri gerekçesiyle tutuklanan sendikacıların avukatları gerçekten çok önemli konuların altını çizdi. Sorgulama sırasında yapılan polis çalışmasını, KOM'da alınan ifade manzaralarını anlattı. Dava dosyasında yer alan belgeler üzerinden savunma yapan avukatların çabaları yetmedi. Mahkeme'nin son verdiği kararda yer alan 'Mağdur Mete Atilla Kaya'nın dinlenmesi' önemli. Eğer Kaya, bir problemin olmadığını, kendisini tehdit edenlerin olmadığını söylerse iş daha da kolaylaşacak. Öte yandan son gün avukatların sendikacıların ihale zamanında başka yerlerde olduğunu gösteren baz istasyonu raporları da önemliydi.
Gelelim organizatörlerin durumuna. Belediye içinde serbest çalışma imkanı tanındığını daha önce de söylediğim organizatör şirketlerin temsilcileri işi iyice arap saçına çevirmişler. Tabi ticari işlem yaptıkları için aralarındaki rekabeti en ince ayrıntısına kadar anlattılar. Başta Başkan Kocaoğlu olmak üzere ilgili ilgisiz tüm bürokratların kafasına silah dayasanız dokuz gün boyunca anlatılanları dinlemezlerdi. Belediye içerisinde alt ölçekte bir iki çalışanla kurdukları diyalogları nasıl reklama çevirdiklerini de herkes gördü. Burada en önemli konusu ile yapıları itibariyle belediyeden ayrı olmalarıydı. Sanırım mahkeme bu değerlendirmeyi de Temmuz'da yapacaktır.
KOCAOĞLU'NU BAŞBAKANA MEKTUP YAZAR MI?
Bu zorlu süreçte gerek ruhsat gerekse fiziksel olarak en fazla yorulan kişilerin en başında Başkan Aziz Kocaoğlu geldi. Hiç de beklemediği bir kararla adliyeden ayrılmak zorunda kalan Kocaoğlu'nun gerçekten acı cektiğini dokuz gün içinde daha yakından gördüm.Duruşmaları hiç aksatmayan, dikkatle dinleyen Kocaoğlu, kararın ardından gerçekten çok üzüldü. Mahkeme salonunda Avukat Atilla Ertekin'in 'Belediye başkanının en yakınındaki isimleri cezaevinde tutarak ona acı çektirebilirsiniz. Zaten yapılan da budur' sözleri gerçekten çok anlamlıydı. Pervin Şenel Genç, Tülay Azeri ve Hilmi Özen gibi Kocaoğlu'nun en yakındaki isimler aylardır cezaevinde yatıyor. Başkan'ın tahliyeler olur diyerek kesin düşünceyle mesai sonrası Yeni Şakran Cezaevi'ne gidip yakın arkadaşı Genç ve Azeri'yi karşılama planları yaptığını da biliyorum. Ama bu ne yazık ki gerçekleşmedi. Cumhurbaşkanı Addullah Gül'den Devlet Denetleme Kurulu'nu harekete gecirmesini isteyen Kocaoğlu, sürecin bağımsız kişiler tarafından incelenmesini istemişti. Kocaoğlu, bu talebinin sözlü olarak kabul gördüğünü, Gül'ün kendisini aradığını fakat hiçbirşey yapmadığını da anlatmıştı. Gazeteci Hrant Dink'in öldürülmesi, BBP eski Lideri Muhsin Yazıcıoğlu'nun hayatını kaybettiği helikopter kazası gibi durumlar için rapor hazırlayan DDK'dan umduğunu bulamayan Kocaoğlu'nun Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a durumu mektupla bildirebileceği yönünde bilgi almıştım. Mahkemenin hemen öncesindeki hazırlık sürecinde Kocaoğlu'nun aklındaki mesele nedense 'süreci siyasi aşamaya getirmeyelim' gerekçesiyle ret edildi ve mektup şimdilik askıya alındı. Gül'den umduğunu bulamayan Kocaoğlu, Erdoğan'dan yardım ister mi bilinmez ama 'adalete olan güvencini' kaybetmeyen bir belediye başkanının çıkış yolu aradığı kesin. Son olarak, Kocaoğlu'nun karar sonrası İzmir'e yaptığı sağduyu ve sakin olma çağrısı gerçekten çok önemliydi. Açıklamasında 'yüreğimize taş basıp buradan gidiyoruz' diyen Kocaoğlu, bakalım nasıl bir tavır alacak.
Ve sozün özü... Gerçekten de birileri bu işi uzaklardan hep de çok uzaklardan kurguluyor. Oyun aynı sadece oyuncular farklı...