Basmane Çukuru…
Nam-ı diğer kent suçu!
Bundan 20 yıl kadar önce otobüs garajıyken dönemin belediye başkanı tarafından kat karşılığı inşaat sözleşmesiyle 'Güç Birliği Holding'e' verilmesiyle hatırlıyoruz. Holdingin batan EGS banktan kaynaklı gayrimenkulleri TMSF'nin kontrolüne geçince çukurun muhatabının artık devlet olduğunu biliyoruz.
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) yıllardır bu alanı değerlendirmek istiyor. İzmir'in kalbinde rant değeri yüksek olan arsa her ne kadar doğal yaşam parkına dönse de değeri son yapılan ihaleyle 80 milyon dolara kadar çıkmıştı. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin önceki başkanı Aziz Kocaoğlu ile TMSF arasındaki anlaşmaya göre belediyenin hakkı yüzde 30'a kadar çıkmıştı. Aslında tüm görüşme ve değerlendirmeler yüzde 70'i elinde bulunduran TMSF'nin yeni hamleleriyle şekilleniyor.
8 Temmuz 2020'de 'O Fotoğrafın Arka Planı' isimli bir yazıyla İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ve TMSF Başkanı Muhiddin Gülal'ın görüşmesini kaleme almıştım. O görüşmede Büyükşehir, 'Ya payımı satın al gideyim ya da payını ver ben alayım' demişti. İki isim arasında yapılan zirveden belediyenin 'eş değer araziler göstermesi' fikri de çıksa da ortak bir nokta bulunamadı.
Peki şimdi ne oldu?
Başkan Soyer, 15 Mart'ta SONSÖZ TV'deki programda, 'Basmane Çukuru'nun da sonuna geldik, kısa sürede netleşiriz. Netleşmeden söylemek doğru olmaz. Orada toprak bize ait… TMSF bırakır bırakmaz onu bilmem ama arazi bizim, bunun üzerinden şekillenecek bir çözüm çıkacak. Birkaç hafta sonra bir program yaparsak bunlarla ilgili daha net bir şey söyleyebilirim' ifadelerini kullanmıştı.
Hemen ardından Güçbirliği Holding bir açıklama yaptı ve şöyle dedi:
'Çukur ifadesi belediyenin neden olduğu bir tanımdır. Sayın başkan konu ile ilgili yere inşaat şantiyesi demeyip çukur ifadesini kullanmayı tercih etmektedir. İlgili yerdeki inşaat yüklenici şirketler nedeniyle değil imar planlarını geçerli hukuka uygun yapamayan belediyenin kusurlu olması sonucu 'hukuki imkansızlık' nedeniyle durmaktadır. Diğer yandan resmi ihaleyi yapan belediye bitirilmesi için gerekli hukuki olanakları hazırlayamamış ise sorumluluklarını yerine getirmek zorundadır. Bu sorumluklar arasında ya muhatapları ile anlaşmak veya tazminatlarını ödemek zorunluluğu bulunmaktadır. İhalenin pilot firması olan Güçbirliği'nin çok ortaklı yapısı yanında EGS A.Ş.'nin halka açık olması nedeniyle on binlere ulaşan ortak sayısı ile bütün bu insanların oluşan zararlarını en uygun şekilde karşılamak elbette ihaleyi yapan Belediye'nin esaslı bir mükellefiyeti olup bu mükellefiyetin zarara eş değer biçimde karşılanmasını temin etmek Belediye'nin sorumluluğundadır'
Sadece taraflar değil bugün kentte söz sahibi olduğunu düşünen her kesimden bu konuda açıklama geliyor. En son belediyeleri mali açıdan denetleyen kurum Sayıştay raporuna, 'İzmir ilinin şehir merkezinde konum ve değeri yüksek olan 20.866,10 m2 bir taşınmazın 1997 yılından itibaren şantiye alanı olarak kalması hem şehirde yaşayan insanların güvenliği açısından belediye sorumluluğu doğurmakta hem de kamu kaynağı olan taşınmazın etkili, ekonomik ve verimli kullanılmadığını göstermektedir. Bu sebeple yürürlükte bulunan imar planları doğrultusunda söz konusu taşınmazın Büyükşehir Belediyesi tarafından İzmir iline yeniden kazandırılması gerekmekte olup kamu kaynağı olan taşınmazın etkili, ekonomik ve verimli kullanımı sağlanmalıdır' demişti.
Elbette aradan geçen zaman diliminde bir sonuç çıkmadı!
Folkart AŞ'nin ortaklarıyla birlikte 80 milyon dolar para vererek aldığı son ihale ise mahkeme kararları, dövizin durumu, inşaat sektörü ve gayrimenkul piyasasının durumu nedeniyle noktalanmıştı.
Mesele tabi ki bununla kalmadı, yeni gelişmeler var!
Başkan Soyer'in 'sonuna geldik' diyerek satır arasında gelişmeleri kast ettiği konuyla ilgili biraz araştırma yaptım. Şöyle ki iddialara göre; Cumhurbaşkanlığı Yaverler Binası İnşaatı, Cumhurbaşkanlığı Lojman Tadilatı ile Kadın ve Demokrasi Vakfı (KADEM) binası gibi projeleri yürüten ADO Yapı isimli şirket TMSF ile el sıkışmış. Her türlü yüzde 30 sözleşmeden dolayı hakkı bulunan belediyenin kapısını çalmış. Hizmet binası konusunda deprem sonrası sorun yaşayan belediyeye çeşitli teklifler sunmuş. Belediye onay vermediğinde hukuken arsa üzerinde bir şey yapması mümkün olmayan şirket 'yukarıdaki' ilişkilerinin iyi olduğunun da mesajını vermiş. Büyükşehir'in şimdilik aldığı bir karar, teklife sıcak bakma gibi bir durumu yok.
Başkan Soyer'in açıklamasında bulunan, 'orada toprak bize ait' sözü de anlamlı bir çıkış. Büyükşehir, eski otobüs garajından kaynaklı tapu durumunun kendisine ait olduğunu düşünüyor. Yüzde 30 imtiyaz hakkının tapuda değil sözleşmeyle garanti altına alındığını biliyor. Hal böyle olunca tek bir şey kalıyor.
Tüm ortaklığı gidermek ve mahkemede hesaplaşmak!
İzmir Büyükşehir Belediyesi kısa süre içinde ortaklığın giderilmesi konusunda TMSF'ye karşı dava açacak. Büyükşehir ve TMSF'nin kurumsal haklarının mali boyutunu mahkeme kararıyla hesaplayacak. Yani alan için yeniden değer tespiti yapılacak. Ortaya çıkan mali duruma göre yeniden karşılıklı mahsuplaşılacak. Belki de Büyükşehir bu alandaki ekonomik kazanımının mali karşılığını para olarak alıp alandan tamamen çekilecek. Ya da TMSF'ye bu rakamı ödeyerek alanın kesin-tartışmasız sahibi olacak.
Son karar kimin mi?
Henüz o konuda bir net durum yok…