Zaman nasıl da su gibi akıp gidiyor!
O’nu kaybettiğimiz günün üstünden…
Sanki bi’solukta…
Geçivermiş koca “37 yıl”…
O’nu izleyerek büyüyen kafadan üç nesil var…
Yaşasaydı…
Bugün 90’ın üstünde olacaktı ve…
Kesin…
10 yaşındaki “kuzucukları” bile…
O’nun…
Tozlu raflardaki filmlerini kahkahalarla izlerdi…
***
Yıllar öncesinin ana-babaları…
Bebeklerini…
O’nun filmlerini izleterek uyuttuğunu itiraf ederler…
Hafızalarımızdan silinmeyen…
O kıkır kıkır gülüşü…
Çocuklara…
“Kuzucuklarım…” diye seslenişini…
Unutmak mümkün mü?
Ya geriye kalanlar?
Neredeyse her filmde kocası rolündeki…
Rahmetli Münir Özkul'la unutulmaz kavgaları…
Bi'de “Hababam Sınıfı” serisindeki…
Hepimizi gülmekten yerlere yatıran…
Hafize Ana karakterini…
Unutmak mümkün mü?
***
Sıradan bir dost sohbetinde bile…
O büyük oyuncunun adını söyleyin…
Karşınızdakinin yüzünde hemen güller açar…
Çünkü…
Türkiye O'nu…
Ne izlemekten bıktı, ne de sevip, sarılmaktan…
Gelin görün ki…
Herkes bilmez ama…
Türkiye'nin en güler yüzlü kadınının kalbinde…
Hayatı boyunca şiddeti hiç azalmayan “evlat acısı” vardı…
***
Bu öykünün kahramanın…
Muhteşem bir meziyeti vardı:
Ağlarken güldürür…
Güldürürken ağlatırdı…
O kadar yıl oldu şu fani dünyaya veda edeli…
Zerre kadar unutulmadı…
Bugün ilkokul çağındakiler hala…
İnternette dolaşan O'nun anlattığı masal videolarıyla uykuya dalıyorlar…
Hızlı hızlı koşar gibi yürüyüşünü…
Kendine has “kıkır kıkır” kahkahasını…
Unutmak mümkün değil…
O'nun yarım asır önce çevirdiği filmler…
Bugün TV'de gösterildiğinde o kanal günün reytingini yakalıyor…
Kaç tane büyük sanatçıya…
Nasip olur böyle güzellik?
***
Sizi az – biraz şaşırtmak için…
O’nun gençlik günlerine dönelim…
Aslında ne kadar da mutlu, güler yüzlü bir ailenin kızıydı…
Soy sop olduğu gibi sanatçıydı…
Tiyatrocu bi'gelenekten geliyordu…
Babası komedyen Komik-i Şehir Naşit Özcan'dı…
Türk Tiyatrosu'nun gelmiş-geçmiş en ünlü tuluat ustası...
“İbiş” tiplemesi ile gönüllere taht kuran adamdı…
Annesi de tiyatro oyuncusu Amelya Hanım'dı…
Anne tarafından Ermeni, baba tarafından Rum'du…
Dedesi Kemani Yorgo Efendi…
Anneannesi ise bi'devrin meşhur kantocusu Küçük Verjin'di…
Ağabeyini hatırlayacaksınız…
Sahnelerin ve sinemanın ünlü yüzü Selim Naşit Özcan…
Onların aile boyu mutlulukları…
Sanat camiasını çok kıskandırırdı…
***
İşte o kocaman sanat dünyasını içinde barındıran ailenin…
Bıcır bıcır kızı da…
Doğal olarak tiyatro sanatçısı oldu…
20 yaşının baharında…
Kendisi gibi tiyatro sanatçısı Ziya Keskiner'e aşık oldu…
Kimseyi dinlemediler…
Evlendiler…
O sırada takvimler 1950 yılını gösteriyordu…
***
Bir yıl sonra oğulları oldu…
Adını Ahmet koydular…
Çok mutlu bir aile oldular…
Oyun… Sahne… Alkış…
Başka hiçbir şey düşünmüyorlardı…
Gelin görün ki…
Kader…
Ağlarını o mutlu aile için acımasızca örüyordu…
Minicik Ahmet'in kalbi…
Doğuştan delikti…
Kahreden hastalığı…
Ahmet ortaokula devam ederken öğrendiler…
Doktorlar, “Hemen ameliyat edilmesi gerek!” dediler…
Ancak…
Tiyatrocu karı-koca'nın maddi gücü…
Bu ameliyata yetmiyordu…
O dönemin (1960'lar…) parasıyla 100 bin TL. gerekiyordu…
Sanat Dünyası, imdada yetişti...
Tiyatrolar, gazeteler, sanatçılar “ortak güç” oluşturdu…
Sonunda riskli ameliyatın…
Türkiye'de yapılmasına karar verildi…
Ameliyat başarılı geçti…
Ne var ki…
14 yaşındaki Ahmet, ameliyattan iki gün sonra…
Komaya girdi ve bi'daha uyanamadı…
O günün tarihi…
16 Haziran 1966'ydı…
Talihsiz Ahmet…
Tam da annesinin doğum gününden bir gün önce…
(Hatta saat farkıyla…)
Bu dünyadan göçmüştü…
Oğlunun ölüm haberini İzmir'de…
Gazanfer Özcan-Gönül Ülkü Tiyatrosu ile turnedeyken aldı…
Bağrına taş bastı; sahneye çıktı…
Hatta…
Bütün salonu güldürdü…
Ancak…
O acı olay 'büyük sanatçı'nın hayatını olduğu gibi değiştirdi…
***
Değerli okuyucularım…
Bu hayatın içinden öykünün acılı annesi…
Büyük sanatçı Adile Naşit'tir…
O'nu, İzmir'den İstanbul'a getiren uçaktan inerken perişandı…
Milyonların sevgilisi Adile Naşit…
Bir daha ne uçağa bindi…
Ne de doğum gününü kutladı…
Kendisini tamamen tiyatroya ve sinemaya adadı…
Bu büyük dramı…
Yıllarca evinin başköşesine astığı oğlu Ahmet'in fotoğrafıyla…
Her gün yeniden doğdu!
Sonra ne oldu biliyor musunuz?
Tek kuzucuğuna…
Doya doya veremediği sevgiyi…
Milyonlarca kuzucuğa hediye etti…
***
Adile Naşit…
70'li yılların başında…
Kendini tamamen sinemaya verdi…
“Hababam Sınıfı”nın…
İzlemeye doyamadığımız Hafize Ana'sı…
“Gülen Gözler”de Münir Özkul'un tonton eşi Nezaket Hanım'ı…
“Neşeli Günler”in turşucu annesi, inatçı Saadet Hanım'ı…
İstesek de unutamayız…
***
Oğlu Ahmet'in vefatından sonra…
Çocuklara daha fazla bağlandı…
TRT'de yayınlanan “Uykudan Önce” programında…
Masalcı Teyze unvanı ile…
Milyonlarca çocuğun sevgilisi oldu…
Türkiye tek yürek oldu; O'nu 'Yılın Annesi' seçti…
Bilir misiniz?
Sanat yaşamı boyunca hiç “kötü kalpli” bir karakteri oynamadı…
***
Bitiriyoruz…
Adile Naşit…
57 yıl gibi kısacık ömrüne bir “dünya” sığdırdı…
90’a yakın filmde oynadı…
Ne zaman onun tiplemeleriyle karşılaşsak…
Maziden çocukluğumuzu çıkarıp önümüze bırakıverir…
37 yıl önce…
Takvimler 11 Aralık 1987'yi işaret ederken…
Kanser illetine yakalandı…
Türkiye’ye ve “Kuzucukları”na veda etti…
İstanbul Karacaahmet'te…
Eşi ve oğlu ile yan yana yatıyor…
Işıklar içinde uyusun…
Nokta…
Hamiş: Bir gün şöyle diyor Adile Naşit: “Güzel bir kadın olmak isterdim. Her zamankinden biraz daha şık giyinsem (Aman ne güzel olmuşsunuz Adile abla…) deseler mahvolurum… İşte bana acıyorlar, onun için iltifat ediyorlar…”
Sonsöz: “Hayat bir nefestir, aldığın kadar… Hayat bir kafestir, kaldığın kadar… Hayat bir hevestir, daldığın kadar… / Hz. Mevlana…”