Çok özel bir kuşağın temsilcisi üçü de…

Bizim yaş grubu onlarla büyüdü…

Büyüklerimiz…

O yıldızların filmleri gösterime girince…

Biletler tükenir endişesiyle…

Neredeyse…

Bi’gün önceden sinemanın önünde kuyruk oluştururdu…

Üçü de…

Çok gösterişliydi…

Özellikle…

50’lerin sonları…

60’ların ve 70’lerin efsaneleri oldular…

TV’lerin tadını çıkaramadılar ama…

Koy bugün onları TV dizilerinin başrollerine…

Hala “janti”(*)

Az da olsa Onlara benzemek uğruna…

Bi’zamanlar…

Saçlar özel kestirilir…

Onlar gibi sigara parmaklar arasında tutulur ve…

Ve…

Yine onlar gibi giyinmeye çaba gösterirlerdi…

Halkın idolü(*) olmuşlardı…

Ya şimdi?

Geliyoruz oraya…

***

Yaşını en hızlı alan ağabey ve baba durumunda olan…

Dahası…

Yıllara meydan okuyan…

Bu üç efsane aktörü takdim edeyim:

İzzet Günay, an itibarıyla “90 yaşında”

Göksel Arsoy, sağlıkla mutlulukla “88”i geride bıraktı…

Ediz Hun, en gençleri; geçen ay “84 yaşı”na bastı…

***  

Onların hayatları öyle ilginç ki…

Mesela…

İzzet Günay İstanbul doğumlu…

Babası iskele memuruydu; ortaokulda kaybetti babacığını…

Yakışıklığının yanında, esprili bir gençti…

Bir türlü devamlı iş bulamıyordu…

Gazetelerde Haldun Dormen Tiyatrosu’nun ilanlarını görünce…

(Yıl; 1957…)

Cesaretini topladı başvurdu…

Bekledi, bekledi…

Arayan, soran yoktu…

“Gideyim, durumumu öğreneyim” derken…

Tiyatronun kapısında Haldun Dormen’le karşılaştı…

Rüyalar gerçek oldu…

Ayda “100 TL.” maaşla küçük rollerde görünmeye başladı…

Sahnedeki İzzet’i, Yeşimçam kapıverdi…

İlk filmi “Kırık Plak” oldu…

Zeki Müren’in şoförü rolünü canlandırdı…

Yeşilçam’ın en ünlü kadınlarıyla başrol paylaşmaya başladı…

Ha’ni rüyada görse inanmazdı ama…

Fatma Girik… Filiz Akın… Hülya Koçyiğit… Türkan Şoray… Belgin Doruk…

Artık onlarla kamera karşısına geçiyordu…

Tanrı…

“Yürü ya kulum…” demişti bi’kez İzzet Günay için…

70’ler…

Erotik filmlerin devrimi oldu…

Teklifleri geri çevirdi; “adını korumayı” başardı…

Cesareti…

İzzet Günay’ı sahnelere itti…

Sinemada çok sevilen yakışıklı aktör…

Sahnelerde de fırtına gibi esmeye başlamıştı…

Yedi yıl gazinolarda alkış tufanına tutuldu…

1980’li yıllarda…

“Unutulmayanlar” filmiyle…

Bir nevi “jübile” yaptı…

1964 yılında “Ağaçlar Ayakta Ölür” filmindeki rolüyle…

Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde…

En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazandı…

Dile kolay…

140’a yakın filmde oynadı…

İlk eşi, dönemin Dormen Tiyatrosu Müdiresi…

Semine Celasun Günay ile…

1963’te İzmir’de dünyaevine girdiler…

Beş yıl sonra boşandılar…

Ünlü aktör, 1970’te İpek Umar ile evlendi…

Ertesi yıl çocukları Ömer dünyaya geldi…

İzzet Günay…

Yıllardır…

Unutulmaz aktörlüğünün yanı sıra…

Sadece “antikacı ve filatelist” olarak hayatını sürdürüyor ve…

90 yaşının tadını çıkarıyor…

***

“Türk Sineması’nın Altın Çocuğu” olarak anılan Göksel Arsoy

An itibarıyla “88 yaşında”

15 Mart 1936’da Kayseri’de dünyaya geldi…

Liseyi İstanbul Haydarpaşa’da tamamladı…

Bir hava üssünde doğup orada büyüdüğü için…

En büyük hayali pilot olmaktı…

Üniversitede iktisat bölümünü seçti…

Ne ilginçtir ki…

Bakırköy’deki kız arkadaşlarından biri…

Ağabeyi yönetmen Sırrı Gültekin’e…

Göksel’den bahsetmiş, “Tam sinemaya göre” demişti…

Ve artık…

Göksel Arsoy’un devri başlıyordu…

Aslında o tarihe kadar…

Yeşilçam’da hep karayağız delikanlılar revaçtaydı...

Bir anda ortaya çıkan sarışın mavi gözlü yakışıklı genç adam…

Bi’anda dengeleri değiştirdi...

İlk filmi Sırrı Gültekin’in yönettiği…

1958 yılında çekilen “Kara Günlerim” adlı film oldu...

Daha sonra Muhterem Nur’la birlikte kamera karşısına geçti…

Ortalık yıkılıyordu…

Göksel Arsoy’un en büyük şansı…

Çok okunan dramatik romanların film haline getirildiği…

Bir süreç yaşanıyordu…

Artık, o Yeşilçam’ın en yakışıklı sarışın aktörü olarak…

Adını tarihe yazdırdı…

Erotik filmler döneminde sahneye çıktı…

Amcası ünlü bestekar Yesari Asım Ersoy’du…

O günleri…

Göksel Arsoy şöyle anlatıyor:

“Sahnede çok iyi icra yapabilirsin ama şov eklemen gerekir… Beni yaptığım şovlar 15 yıl götürdü… Ben sahneye çıktığımda ortalığı hareketlendiriyordum… Sahnelerin en şık giyinen adamı bendim… Roma'da ve Londra'da ayakkabılara, elbiselere verdiğim paranın haddi hesabı yoktu…”

Sinema dünyasında “Altın Çocuk” olarak anılan Göksel Arsoy…

100’dan fazla filmde başrol oynadı…

“Bulunmaz Uşak” ve “Taş Bebek” en sükse yapan filmleriydi…

En çok Belgin Doruk’la kamera karşısına geçti…

“Yaşam Boyu Onur Ödülü” sahibi olan ünlü aktör…

1961 yılında evlendiği Soley Arsoy ile olan evliliğinden…

Gökhan ve Aşkım adında iki evladı var…

Oğlu Gökhan Arsoy da oyunculuk yapıyor…

Bu yıl…

Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'ne layık görüldü…

***

Ve…

Son yıldızımız…

Ediz Hun…

İstanbul’da gözlerini dünyaya açtı...

Babası Rumeli göçmeni, annesi felsefe öğretmeniydi…

Evin tek çocuğuydu…

Yüksek eğitimini…

Almanya’da diş hekimi eğitimi almaya başladı…

Tesadüfe bakar mısınız?

Son sınıftayken yaz tatili için ailesinin yanına…

İstanbul’a geldiğinde…

1963 yılında Ses dergisinin açtığı yarışmaya katıldı ve birinci oldu.
Aynı yıl Türkan Şoray ve Hülya Koçyiğit‘le başrolünü oynadığı…

“Genç Kızlar” adlı filmle sinemaya başladı…

Kısa süre içinde romantik jön olarak ün yaptı…

Erotik filmler dönemi başlayınca…

12 yılda 130 film yaptıktan sonra sinemayı bıraktı…

1973’te THY hostesi Berna Hanım’la evlendi; Norveç’e taşındılar…

O yaşta…

Biyoloji ve çevre bilimleri fakültesinde eğitim aldı…

Türkiye’ye geri döndü; ticaret hayatına atıldı…

Aradan iki yıl geçti…

Siyasete atıldı…

Anavatan Partisi’nden İstanbul milletvekili seçildi…

Daha sonra Çevre Bakanlığı’nda baş danışmanı oldu…
1996 Çevre Bakanlığı’ndaki görevinden istifa etti ve ‘Doğal Dengenin Korunması’ konularında yurtiçi ve dışında konferanslar verdi; vermeye de devam ediyor…

1973’te hostes Berna Hanım ile evlendi. 1974’te kızı Bengü dünyaya geldi. 1981’de oğlu Burak dünyaya geldi…

Ediz Hun, Uluslararası Malatya Film Festivali’nde “Yaşam boyu başarı ve onur ödülü sahibi…

***

Bitiriyoruz…

Bizim şahane atasözlerimiz vardır…

Anlamlıdır; hayatın içindendir…

Finalini okuduğunuz bu yazının kahramanları…

İzzet Günay… Göksel Arsoy… Ediz Hun…

Hala çalışıyorlar…

Üstelik…

Biri 90… Biri 88… Biri de 84 yaşında…

“Sanatçı” unvanları…

Onların başlarındaki taç!

Nice yıllara…

Anıt sanatçılar…

Dileğimiz hep aynı:

“O Yıldızlar Hiç Sönmesin!”…

Nokta…

Hamiş: Şahane bir atasözümüz vardır: “İşleyen demir ışıldar…”  Meali de şöyledir: İş yapmaksızın duran kimse hantallaşır, çalışma yeteneğini yitirir, oysa çalışan kimse daha da açılır, kendini gösterir…

(*) Janti: “Beyefendi ve klas… Ahlaklı ve oturmayı kalkmayı iyi bilen kişi…”

(*) İdol: “Örnek alınan, en çok hayranlık duyulan kimse…”

Sonsöz: “Gerçek sanatçının görevi; dünyanın maddi güzelliklerini, ahlaksızlığını anlatmak değil, çirkinlikleri eleştirip gerçekleri aydınlatılmış bir biçimde aktarmaktır… / Anonim…”