Çocukluk yaşlarında…

50’lilerde, 60’larda…

Hatta…

Daha da önceleri…

Bu güzel ülkeyi ayakta tutun birlik ve beraberliğin…

Hiç unutmadığı, unutamadığı bir “tekerleme” vardı:

“Yerli malı, yurdun malı… Herkes onu kullanmalı…”

Bugün…

Artık unutuldu…

İlkokulların sınıflarında da bile artık…

Hep bir ağızdan…

“Yerli Malı Yurdun Malı” şarkıları bile artık öğretilmiyor…”

Neden?

Çünkü…

Yerli Malı’nı hayatımızdan çıkardık…

30 yıldır…

Bayıla bayıla yediğimiz dondurma bile…

Dünya devi yabancı firmaların tekelinde…

Hatırlayın çocukluğunuzu…

Kapıdan geçen üç tekerlekli dondurmacıyı…

Nasıl da sabırsızlıkla beklerdik?

***

Esnaf…

Yabancı etiketli giysi satarken mutlu olabilir mi?

Yaşını başını almış İzmir esnafı…

Yıllarca…

Yerli malı ürün satmadı mı?

Tabii ki…

Şu tekerleme çok geçerlidir:

“Zevkler ve renkler tartışılmaz…”

İyi de mis gibi “Türk Kahvesi” varken…

Neden yabanca markalar tercih ediliyor?

Ve dahi…

Neden?

Bi’zamanların “Yerli Malı Haftası” heyecanını kaybetti?

Hatırlayın…

Yerli malı ürünlerin üstündeki o meşhur “T.M.”

Yani “Türk Malı”nın kısaltılmış hali…

Alışveriş yaparken sizi de heyecanlandırmıyor mu?

Yurt dışında alışveriş yaparken…

Tesadüf de olsa…

Seçtiğiniz tişörtün etiketinde…

İngilizce “Made in Turkey” kelimelerini görünce…

Heyecanlanmıyor musunuz?

***

Bunları düşünürken…

İzmir’in en büyük esnaf teşkilatı…

İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği (İESOB) Başkanı Yalçın Ata…

Taşı gediğine koydu…

Hem de…

Affedin beni…

Adını bile neredeyse unuttuğumuz…

“Yerli Malı Haftası” kutlanmaya başlandığında…

(12 / 18 Aralık arası…)

Dedi ki…

131 Oda’nın…

Aktif, pasif 330 bin esnaf ve sanatkarın Başkanı Yalçın Ata

Bilene, bilmeyene…

Adeta ders verir gibi şöyle anlattı…

“Yerli Malı”nın ne denli kıymetli olduğunu:

“Yerli malının tüketilmesine özen göstermek demek, üretim ve istihdamı artırmak, ithalatı ve cari açığı azaltmak demektir… Ekonomide kalıcı rahatlama için yatırımların, istihdamın ve üretimin artması cari açığın makul seviyelere çekilmesi zorunludur… O halde yerli malı tüketimine özen gösterilmesi ülke ekonomisinin gidişatı açısından son derece önemlidir…”

***

Hiç merak ediyor musunuz?

İzmir’in esnaf ve sanatkarlar başkanı Yalçın Ata…

Neden?

“Yerli Malı Haftası” derken…

Bu kadar hassas?

Çünkü…

Çiğnediğiniz sakız bile yurtdışından geliyor…

Yerli Malı Haftası’nda…

Yıllar, yıllar boyunca ilkokulda elma, portakal, kayısı filan…

Götürürdük…

Şimdi…

Çocuklar evde yiyemediği portakalı, inciri, kuru üzümü…

Nasıl sınıfa getirsin?

***

Niceleri gibi…

Cumhuriyet’le başlayan ve dahi…

İlkokulların müfredatında olmasa…

Kimseciklerin aklına bile gelmeyen…

Esnafın, sanatkarın lideri Yalçın Ata…

“Yerli Malı Haftası” için…

“Geçmişi unutmayalım; anılarımız taze kalsın!” derken…

Yerli mallarının…

En fazla esnaf sanatkarlarda bulunduğunu hatırlatıyor ve…

Arkasını şöyle getiriyor:

“Sermaye yapısı sınırlı küçük işletmeler ağırlıklı olarak yerli ürün satıyor… Geleceğimiz tutumlu olduğumuz, yerli malı kullandığımız, küçük işletmelere sahip çıktığımız ölçüde güzel olacaktır…”

***

Bitiriyoruz…

Geleneklerimizi yitiriyoruz birer birer…

“Yerli Malı Haftası” da onlardan biri…

Şimdi diyeceksiniz ki…

Yıllar, yıllar önce…

Her öğrenci minicik, minicik de olsa…

“Yerli Malı Haftası”nda sınıfa fındık, fıstık, narenciye getirirdi…

Şimdi nasıl getirsin?

Yavrucak o yerli malı dediğimiz ürünleri…

Evin mutfağında, buzdolabında göremiyor!

“Eee, okul yönetimi ne yapıyor?” diyeceksiniz…

Haklısınız…

Çocuklara bırakın öğlen yemeğini…

Temizliği bile veliler yapıyor…

Hangi geleneğimizi bugüne kadar yaşatabildik ki?

Ne var ki…

Bu bir “Yıllar Yorgun Ben Yorgun” tekerlemesi ile…

Geçiştirilecek bir olay değil…

(*) Hasletlerimizi yitiriyoruz…

Acı olan budur!

Nokta…

Haslet: “Kişinin yaradılışından gelen özelliği, yaradılış, huy…”

Hamiş: Cumhuriyet’ten birkaç yıl sonra… Atatürk'ün sofrası yine konuklarla dolup taşıyordu... O gece yerli malı için bir kampanya gündeme geldi… Atatürk, sofradakilere şöyle seslendi: “Bundan sonra önder olarak benim de yerli malı kullanmam gerek... Gardıroptaki elbiselerimi getirin; köşkün önünde yakın” dedi… Sessizliği gazeteci Falih Rıfkı Atay bozmaya cesaret edebildi: “Paşam, elbiseleri yakmayın, birer tanesini bizlere verin… Biz de hatıra olarak saklayalım” deyince, Atatürk hafifçe gülümsedi; “Peki" dedi... Tüm davetlilere birer takım elbise verildi… Ertesi gün, Beyoğlu'nun tanınmış terzilerinden Arman, Yalova'ya getirildi… Atatürk, Köşk'tekilerin gözleri önünde yerli kumaştan elbiselerini kestirdi ve diktirdi… Bir daha İsviçre'den kumaş gelmedi…

Sonsöz: “Yerli üretim, emeğin değerini en iyi şekilde yansıtır. Üretmeden tüketmek, uzun vadede ülkeye zarar verir. Yerli üreticiyi desteklemek, emeğe saygı göstermek anlamına gelir… / Anonim…”