1 Kasım'dan sonra kurultay ateşi yanan CHP'de bir yandan olağan diğer yandan olağanüstü süreç tüm hızıyla işliyor. 1 Kasım'dan önce start verilen olağan süreç 1 Kasım'dan sonra kıran kırana bir hal aldı. Tansiyon her geçen gün yükseliyor. Olağanüstü sürecin takipçileri de hafta sonu yoğun bir mesai yaptılar. 39'u 'eski' 3'ü yeni 42 il başkanı, çok sayıda eski-yeni milletvekili, belediye başkanının da katıldığı toplantıların sonunda fotoğraf netleşmeye başladı.
Muhalefet bugün için imza sürecini başlatıyor.
Olağanüstü cephede ibrenin Muharrem İnce'ye doğru olduğunu söyleyebilirim.
Nabız yoklayan Metin Feyzioğlu ile iddialı açıklamalarla sürecin fitilini ateşleyen Umut Oran'ın 'milletvekili olmamak' gibi ciddi bir dezavantajları söz konusu.
Adaylık sinyalini Cumhuriyet Gazetesi'ndeki köşesinden veren Mustafa Balbay da ülke genelinde çalışmalarını sürdürüyor. Ama Balbay'ın da daha çok 'olağan kongreye yatırım' yaptığı düşünülüyor. Muharrem İnce'yi öne çıkaran ilk faktör söz konusu delegeden bir önceki 'olağanüstü kurultay'da aldığı 400'ün üzerinde oy! Mevcut vekillerin bir kısmının açık desteğini alması ve de örgütte karşılık bulan hitabeti de cabası...
Olağanüstü kurultaycıların hesabı ağırlıklı olarak Kılıçdaroğlu ile… 'Önce o gitsin. Sonrasına bakarız' mantığıyla işletilen süreçte Muharrem İnce vurguladığımız özelliklerinin ötesinde 'Kılıçdaroğlu'nu devirebilecek isim' olarak görülüyor. Mesele Kılıçdaroğlu'nu devirmek olunca da ötesi aranmıyor.
Yani 'değişimi' tepeden aşağı yansıtmak istiyorlar.
Bir de meseleye 'aşağıdan yukarı değişim' penceresinden bakanlar var. Kılıçdaroğlu için yolun sonunun geldiğine ağırlıklı olarak onlar da inanıyor. Dahası 5 yılda 6 seçim kaybeden ve CHP'yi yüzde 25'e hapseden sürecin faturasının öncelikle Kemal Kılıçdaroğlu'na ve de MYK'sına kesilmesi gerektiğine inanıyorlar. Onlar olağan kongre sürecinin işletilmesinden yana… 'Süreç işlesin. Yeni delege gereğini yapsın' diyorlar. 'Hem bu arada mevcut adaylara ilave arayışlar için de zaman kazanılmış olur' diyorlar.
Kılıçdaroğlu ve CHP yönetimi ise, 'Olağanüstü kurultaya ne gerek var. Zaten ikisi de aşağı yukarı aynı tarihe denk düşecek' derken süreci soğutma ve de kontrolü ele geçirme amacı güdüyormuş gibi görünüyor. Özellikle de varlıklarını Kılıçdaroğlu'na borçlu olan MYK üyelerinin bu yöndeki çıkışları samimi bulunmuyor. Ama olağanüstü kurultay sürecine karşı çıkanların hepsi bu noktada değil.
Yani süreci soğutmak değil bilakis tartışmayı büyütmek, genişletmek ve de derinleştirmek niyetinde olanlar çoğunlukla…
Her iki kesimin de haklı olduğu noktalar var.
Olağanüstü sürece omuz atanlar MYK üyeleri ve Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarına değişim talebine direnmek için zaman vermek istemiyor. Ve değişimi mümkün olan en kısa zamanda istiyor.
Olağan sürece omuz atanların haklı olduğu nokta şu…
Delege öfkeli… 3 yıl önce seçilmiş delege iki genel bir yerel seçim gördü. 4 kez seçim yenilgisi tattı. Ama söz konusu seçimlerin çoğunda talep kardı. Kimi vekil, kimi başkan kimi meclis üyesi olmak istedi. Bu arada kızıp, küsüp başka partiye geçen hatta oradan aday olan kurultay delegeleri bile oldu. Dolayısıyla bu delegeni 'intikam' duygusu üzerinden yapılan seçim sağlıklı bir seçim olmayacaktır' diyenlerin de haklılık payı var. İster olağan olsun ister olağanüstü… CHP'de değişim artık kaçınılmaz görünüyor.
Kılıçdaroğlu'nu şu anda varlık sebebi olduğu atanmış MYK'sı değil aklıselim bazı parti önderleri ayakta tutuyor. Ama onların da arayışları sürüyor. Yani Kılıçdaroğlu'nın olası 'MYK'yı verip, koltuğu kurtarma' girişimi çok da rağbet görmüyor bu cephede. En büyük sorun şu ana kadar çıkan adayların 'Evraka' dedirtmemiş olması…
Mesele CHP'yi kimin idare edeceği değil çünkü… Mesele memleket meselesi… Mesele 14 yıldır bileği bükülemeyen iktidarla başa çıkıp ülkeyi onlardan daha iyi idare edeceği konusunda halkı ikna edecek bir manifesto ve kadroyla sahaya inebilme meselesi… Mesele iktidar olma meselesi…
Yani süreci 'Kılıçdaroğlu'nu kiminle deviririz?' meselesinden çıkarıp 'CHP'yi nasıl, hangi kadro, program, tüzük ve liderle iktidar yaparız' noktasında tartışmayı becerebilirlerse kurultay amacına ulaşır. Yoksa ilk kurultayı 'Sivas Kongresi' kabul edilen ve günümüze değin 34'ü olağan 18'i olağanüstü olmak üzere tam 52 kurultay gerçekleştiren CHP için yaklaşan kurultay sadece bir rakamdan ibaret kalır. Delegenin özellikle de yaralı delegenin ne beklediğini, neyi istediğini biliyoruz. Ama aklıselim partili ve seçmen sadece Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlığı döneminde 5 yılda 6 kurultay yapan CHP için yaklaşan kurultayın ciddi bir yüzleşme ve özeleştiri kurultayı olmasını bekliyor.
Tabi ki olağan ve olağanüstü sürecin birlikte işletildiği bu dönemde yanıtı aranan bazı sorular da var.
1 Kasım'dan önce başlatılan takvime göre 'il-ilçe kongresini' gerçekleştiren bölgelerin durumu mesela. Siyasi partiler kanunu ve CHP tüzüğüne göre bir ilin, ilçenin hatta mahallenin çıkaracağı delege yapılan son genel seçimden alınan oy oranında olur' ibaresi mesela… 1 Kasım'dan önce yapılan seçimlerin hukuki durumu bu açıdan tartışmalı görünüyor. Öte yandan kongresi gerçekleştirilen birçok ilde de delegenin yenilenmesi söz konusu. Süreç bu denli birbirine girmişken 'olağanüstü' kongreye dair bazı hukuki sorunlardan söz edenler de var. Ama bu hususta bazı yüksek yargı karar ve içtihatları konunun uzmanları tarafından masada tutuluyor.
Muharrem İnce'nin TBMM'deki çıkışıyla netleşmeye başlayan olağanüstü süreçte Eski Genel Sekreter Önder Sav'ın nerede durduğu belli. Ama Deniz Baykal için aynı şeyi söylemek zor. 1 Kasım öncesinde CHP'deki değişimi tetiklemek için özel öneri ve girişimlerle siyaset sahnesinde yer alan Baykal'ın son dönemde bir çıkış yolu arayan Kılıçdaroğlu'na da kapıları kapatmadığı biliniyor.
7 Haziran'daki hezimetin şokunu Deniz Baykal'ı ağırlayarak atan Erdoğan'dan sonra Kılıçdaroğlu'nun da hafta sonu Baykal'la baş başa bir görüşme gerçekleştirdiğini fısıldayalar oldu. Baykal'a uzak olmayan eski bir parti üst yöneticisi dostum, uçakta başlayan karşılaşmanın evde tamamlanan bir görüşmeye dönüştüğünü ve Kılıçdaroğlu'nun Deniz Baykal'a 'PM'yi birlikte hazırlayalım' önerisi götürdüğünü fısıldadı. Bugünkü Aydınlık'ta Deniz Baykal'ın komşusu Sebahattin Önkibar'ın bu bilgiyi teyit eden yazısı bu görüşmenin gerçekleştiğine dair daha somut bir veri sağlıyor. Önkibar'ın yazısından anladığımız kadarıyla görüşmeye Kılıçdaroğlu'nun makam aracıyla gelmiş olması 'gizlilik' derecesini zaten düşürüyor. Görüşme aleni yani…
Ama Baykal'ın ortaya attığı 6-7 aylık 'Deniz Abi' formülünün Kılıçdaroğlu tarafından kabul edilmediği bunun üzerine Baykal'ın 'istersem olağanüstü süreci engelleyebilirim' diyerek olağan süreçteki PM'ye ortak olma niyeti taşıdığı da kulislere yansıyanlar arasında...