Kent yoksulluğu, sermayenin kentin bütününe yayılması sonucu ortaya çıktı. Kentlerde oluşan yeni toplumda yoksulluk hızla yükseldi. Gelişmekte olan ekonomilerde yoksulluk oranı %80 dolayında.
Kapitalist sistemin yarattığı yeni toplumda piyasaya düşen bütün değerler çürüdü; toplum, ahlak ve vicdan yitimiyle malul, karakter teşekkülü sorunlu.
Yürüyen gerçek; sağcısıyla solcusuyla hepimiz aynı sistemden besleniyoruz. Ve tükettiklerimizle var olmayı içimize sindireli hayli zaman oluyor. Marifet, olmakta değil, sahip olmakta…
Mesela, bir solcunun konforlu evi, arabasının markası ve modeli, insan yaşamından önemlidir. Ama dünya görüşünü ifade ederken savunduklarına bakarsanız, eşitlik, hak, adalet, kardeşlik için mücadele ediyor… Hakeza bir Müslüman, komşusu açken, hatta açlıktan ölürken, yatağında huzurla uyuyor.
Yeryüzünde, bir milyara yakın insan aç. Her gün, 20 binden fazla insan açlıktan ölüyor. Ve kimsenin kılı kıpırdamıyor.
Ekranlarda koparılan kıyamet, tuzu kuruların gösterisidir. Vicdan rahatlatma…
Acı bilgi; Her şey gün be gün daha kötüye gidecek, artık bunu biliyoruz.Yeryüzünde barınmayı beceremedik, kovulacağımız günler uzak değil. Çünkü kusurlu yaratık insan bu gidişi durduracak akıl ve iradeye sahip değil.
Yeryüzü nimetleri yağmalanıyor. Kiminin payına açlık, sefalet, ölüm düşüyor, kiminin payına da bol bol dünya nimetleri… İnsan, bu haksızlığı düzeltecek kadar ahlaklı değil. Sadece gürültü çıkarmayı biliyor. Sonra da işine bakıyor.
Çocuklar her gün ölüyor, öldürülüyor. Anneler ve babalar, her gün suç işleyerek ailece barınıyor, besleniyor, ayakta kalmaya çalışıyor. Ama yetmiyor, her an kimi mezara kimi hapse gidiyor. O beş çocuk ve hurda toplayan anne, hırsızlıktan yatan baba, büyük tükenişin sembolü olarak zihinlerimize kazındı.
Yoksulların yeni düsturu; “İyi ki suç var!” Sistemde kendilerine yer bulamayan yoksulların devlete güveni kalmadı. Artık başlarının çaresine bakıyorlar.