Bir çöplükte iki horoza dönüşen ve giderek didişmenin de ötesine geçen İzmir'in Valisi ve Belediye Başkanı arasındaki mücadeleyi izliyoruz.
Bazıları 'kimin haklı' olduğu sorusuna yanıt ararken kentte ağırlıklı görüş 'İzmir'in malları İzmir'de ve de İzmirlilerde kalsın' diyen Kocaoğlu'nun 'haklı' olduğu yönünde.
Kaldı ki tartışmanın merkezinde İzmir'in malları varsa Kocaoğlu'nun haklı olduğunu, İzmir'in başkanının yanında olduğumu ilan etmekte bir beis görmüyorum.
Tabi ki dün de altını çizdiğim gibi devletin nerede başladığı iktidar partisinin nerede bittiğinin belli olmadığı hatta kadro yönüyle neredeyse 'tek partili yılları' andıran süreçten geçerken bir valinin devleti temsil etmesi kolay değil.
Gelinen noktada pek çok valinin böyle bir derdi de yok.

Mustafa Toprak'ın da öyle bir iddiası olduğunu sanmıyorum. Yahut 'Ben devleti temsil ederim arkadaş, parti, hükümet beni ırgalamaz' diye(bile)ceğini…
Kariyer basamaklarına baktığımızda Toprak'ın bunu diyecek son vali olduğunu düşünebiliriz. Yıldız'ın parladığı yıllara bakarak…
Bu tartışmada bize/bana acayip gelen bir husus aslında yoktur.
Yani AK Parti'nin ya da devletin Trabzon'da farklı İzmir'de farklı davranması artık kimse için sürpriz değil.
Peki, hal böyleyken….
Bunca gürültünün, patırtının sebebi ne?
İzmir'i harekete geçiren Trabzon'a, Denizli'ye, Kayseriye, Erzincan'a farklı, İzmir'e farklı muamele yapılması, yani AK Partililere başka CHP'lilere başka davranılması değil…
Ya ne diyeceksiniz haliyle?
Kentin genetiğindeki karşı durma, itiraz etme kültürü.
Özel İdare'nin malları perspektifinden bakıp yaşanan durumu normal, olağan karşılasak da yanlış bulduğumuzu da birilerinin bilmesini istiyoruz aslında.
Aslında hepimiz biliyoruz.
Ne kadar bağırırsak bağıralım. Nereye yürürsek yürüyelim.
Cemaat ne derse desin imam bildiğini okuyacak.
Sorumluluğu, yetkiyi, personeli belediyelere kupon arazileri hazineye, özelleştirmeye…
Görünen köy kadar net bir tablo bu…
Kahin olmaya, alim olmaya, fala bakmaya gerek yok
Yani Balçova Termal Otel, Kaya Termal Otel gibi kupon tesisler, Çeşme, Urla, Foça gibi turistik kentlerdeki 'kupon' araziler eninde sonunda özelleştirme üzerinden satılacak.
Ve kent içindeki kupon araziler/apartmanlar...
Eninde sonunda 'ham' yapılacak.
Efendim, Vali o arazileri hazineye devrediyor.
Tamam işte… Vali hazineye devredecek. Hazine özelleştirme idaresine bırakacak. Ve o kupon araziler, tesisler 'babalar gibi' satılacak.
Er ya da geç… Umarım yanılan ben olurum. Ve bu konuda yanılmayı da isterim doğrusu.
*
Belki İzmir Ticaret Odası, EBSO; İTB, İESOB gibi kuruluşların suskunluğunun nedeni de bu malum tablodur. Sonu belli bir maça yorum yapmak istemiyorlar muhtemelen.
Ama iş dünyası tamamen suskun değil…
İşte muhabir arkadaşımız Sinan Doğan'ın haberi…
İş dünyasından hatırı sayılı isimler İzmir'de özel idare malları üzerinden süren kavgaya dair yorum yapmışlar. Patronlar Kulübü ESİAD'ın Eski Başkanı Sıtkı Şükürer, İZSİAD, EGİAD VE TÜGİAD Başkanları doğru bildiklerini anlatmış kamuoyuna.
Ama EBSO Başkanı'ndan 'tık' yok.
İTO Başkanı suskun…
İTB Başkanı, İESOB Başkanı…
Neden sustukları belli… Konuşmanın da bir şeyi değiştirmeyeceğine, havanda su dövmekten farklı olmayacağına inanarak Yeni Türkiye'nin yeni sivil toplum modeline ayak uyduruyorlar.
Yani susup, izliyorlar.
Bize/bana gelince…
Konuşmaya ve yazmaya devam edeceğiz tabi ki.
Bir çöplükte iki horoz ötmez diyeceğiz. Yanlış yapılıyor diyeceğiz.
İzmir bu anlayıcı kabullenmez diyeceğiz.
İzmir'in asırlık medya organlarının 'İzmir'in malları İzmir'de kalsın' diyemediği ortamda kurumsal açıdan 'daha dünkü çocuk' sayılabilecek bizler o misyonu da üstleneceğiz.
İzmir'in malları İzmir'de kalsın arkadaş diyeceğiz.
Ve Vali Toprak'a (üzerindeki siyasi baskıyı bile bile) çağrıda bulunacağız.
Bugün yandaş müteahhitlerin iştahını kabartan Balçova Termal'i İzmir'e kim, nasıl kazandırmış bi zahmet incele sayın valim diyeceğiz.
Sadece Termal'i mi?
Bugün 'batan geminin malları' muamelesi gören 'kupon' arazileri, tesisleri…
İzmir'in efsane Valisi Hüseyin Ögütcen'in hayatını, kente kazandırdıklarını, son sürecin efsanelerinden Kutlu Aktaş'ın yaptıklarını şöyle bir incele sayın valim diyeceğiz.
Sadece Urla'daki Durtur tesislerini merak etme, Balçova Termal denildiğinde aklına sadece bir zamanlar tedavi görmek zorunda kaldığınız ve halen yakinen ilgilendiğiniz fizik tedavi merkezi gelmesin…
Tüm bunları düşünün…
Efsane valilerin İzmirlilerin öz varlığıyla, bin bir emekle kente kazandırdıklarını, aportta bekleşenlere yangından kaçırır gibi vermeyin.
İnanıyorum ki kısa bir iç yolculuğun ardından 'İzmir'in malları İzmir'de ve İzmirlilerde kalsın' diyenlere daha çok hak verecektir İzmir Valisi Mustafa Toprak.
Yeter ki horoz dövüşünde altta kalma psikolojisinden kurtulsun…
Kocaoğlu'na gelince…
Efendim siyaset yapıyor falan filan…
Tabi ki siyaset yapacak Aziz Kocaoğlu…
Baksanıza kente daha dün gelen Emniyet Müdürü bile yaptığına göre..
Daha dün 1 milyon 300 bin oyla üçüncü kez İzmir'in başkanı olan CHP'li Kocaoğlu'nun siyaset yapmasını kimse yadırgamasın.
Tabi ki kenti yönetenler kavga etmesin, tabi ki İzmir'i 'kavgalı ev' görüntüsünde bırakmasın kimse. Ama kentin asırlık, katrilyonluk tesisleri, malları yangından kaçırılır gibi kapalı kapılar ardında dağıtılıyorsa, Kocaoğlu'nun yerinde kim olsa aynını yapar, yapmalı.
Yarınlarda 'Bu mallar dağıtılırken sen neredeydin, ne yaptın, ne dedin Aziz efendi' sorusuna yanıt verebilmek için bugün sesini gür çıkarmak zorunda Kocaoğlu.
Ve o da öyle yapıyor zaten!
Ama kente dün gelen bürokratların, emniyet müdürünün, İzmir'in sokakları hırsız kaynarken siyasete meyletmesi, alışılmış bir durum değil…
Moda tabirle noktalayalım. Siyaset yapmak isteyen varsa şayet…
Ki olduğu ziyadesiyle görülüyor.
Herkes cübbesini, üniformasını, apoletini çıkarsın!
Son dönemde ne yazık ki at iziyle it izi birbirine karıştı.
Kimin siyasetçi, kimin idareci, kimin bürokrat, kimin gazeteci olduğu belli değil.
Herkes herkesin rolüne soyununca ortaya da böyle kakafonik bir tablo çıkıyor.