Geçtiğimiz yıl, Gezi Parkı Protestoları, pek kimsenin gidip görmediği küçük bir parkın yıkılıp yerine AVM yapılmasını engellemek amacıyla başlamış, sonra da özellikle genç entelektüellerin devletlerinin giderek daha otoriter bir kimlik kazanmasını protesto etmesine dönüşmüştü. Sivil itaatsizliğe örnek ve anayasal bir haktı. Cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar kapsamlı ve neredeyse her kesimden insanı içine alan bir hareketti. Özellikle bizim neslimiz, bizzat hiç tanık olmadığı baskı ve insan hakları ihlallerini yaşadı ve bunlara baş kaldırdı. Yıllardır söylenen; ''Atatürk Devrimleri tepeden inme olduğu için, Avrupa'da olduğu gibi halk tarafından tam anlamıyla sahiplenilemedi'' argümanına ilaveten, bu defa halkın kendi istediği bir özgürlük ve demokrasi hareketi oldu. Öyle ki, bundan çok değil iki sene önce, siyasetle hiç ama hiç ilgili olmayan yüzlerce kişi gündemi takip eder hale gelip, yanlış gördüklerini sosyal medya üzerinden paylaşmaya, siyasi fikir ve paylaşımlarıyla beğeni toplama ihtiyacı duymaya başladı. 80 sonrası doğan ve devlet eliyle apolitik olarak yetiştirilen gençler, aniden sert birer muhalif haline geldiler.
Yine aynı şekilde, dün Soma Madeni'nde yaşanan facia, hangi sınıfa mensup olursa olsun pek çok vatandaşı, ''Para babaları daha çok kazansın diye, fakir işçiler üç kuruşa çalışıp ölüyorlar'' diye düşünmeye itti. ''Bu mesleğin kaderinde bu var'' veya ''Kader, Allah rahmet eylesin, şehit oldular'' söylemlerine daha fazla tepki göstermelerine sebep oldu. Ailesinde hiç işçi olmayan, binlerce orta ve orta üst gelir seviyesine sahip genci, en temel işçi haklarını savunmaya itti ve yıllardır sadece sendikalar tarafından hakları savunulmaya çalışılan işçilerin haklı davasını bir 'Ülke Meselesi' haline getirdi.
Bu olaylar bana bazı konuları derledikten sonra, kafamda şekillenmeyen bazı soruları yüksek sesle sormama neden oldu. Sorum şu: Senelerdir bu topraklara pek de uğramamış, uğrasa da halk tarafından bir türlü benimsenememiş: 'Çevrecilik, Eşitlik, Özgürlük, Emekçilik' gibi değerlerle; 'ifade özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı' gibi temel haklar, işte tam da bu tip olaylar sonrasında halk tarafından benimsenmeye başlanıyor mu sizce?
Yıllardır söylene gelen; ''Türkiye'de solun olmadığı, güçlenemediği'' gerçeği, bu değerlerin kazanılmasıyla, Batılı tarzda bir değişim yaşayabilir mi sizce?
Benim gibi, kendini ''Ulusalcı, Kemalist, Vatansever veya ne sağ ne de sol görüşlü'' olarak ifade eden binlerce kişi, yavaş yavaş da olsa, ''Çevrecilik, Eşitlik, Özgürlük, Emekçilik'' gibi değerleri sahiplenerek sola yaklaşıp, Türkiye Solu'na yeni bir kimlik verip güce dengeyi getirebilir mi sizce?