Boşuna dememişler siyasette 1 gün çok uzun süredir diye... Dünden buyana CHP'de olanlara bakınca bir kez daha hak veriyorsun. Meseleye kronolojik olarak bakmak gerekirse;
7 Ocak'ta toplanan MYK, İzmir il başkanlığına Bedri Serter'i uygun buldu.
Karar İzmir'e iletildi. İl yönetimi 'yedeksiz olarak' toplandı ve MYK'nın önerisini oyladı.
Öneri 12-10 reddedildi.
Karar anında Örgütlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Tekin Bingöl'e, telefonla iletildi.
'Sizin önerdiğiniz isim il yönetiminde kabul görmedi' diyordu İl Başkan Vekili Barış Erel…
Ve toplantı sürerken sıcağı sıcağına yapılan bu görüşme cep telefonunun megafonu açılarak, diğer yöneticilere de dinletildi. Ardından MYK'nın detayları ulaştı kente...
Kılıçdaroğlu'nun 2 numarası Tekin Bingöl'un MYK'ya verdiği bilgilerin bir kısmı Kocaoğlu tarafından telefon marifetiyle düzeltildi. Tekzip edildi.
Amaç olası bir ekipsel mağlubiyetin önüne geçmekti.
Ve çarşı bir anda karıştı. Senaryolar havada uçuştu.
Şimdi ne olacaktı?
Ve Genel Merkez ikinci bir kart açtı masaya… Kılıçdaroğlu, Kocaoğlu'nun telefonunu önemsememişti.
Atama yazısı Tekin Bingöl ve Gürsel Tekin imzasıyla geldi. Yani bir nevi reste restle karşılık verildi.
Lakin ortada tüzüksel yani hukuksal bir sorun vardı bu kez de…
CHP'nin görevdeki il yönetimi 7 Ocak'ta atanan başkanı 8 Ocak'ta oy birliği ile seçiyordu.
Dün 'hayır' diyenlerin bugün 'evet' demesinden daha önemlisi 'atanmışın seçilmesi' idi. Tüzüğün hiçbir sayfasında/satırında MYK'nın atadığı il başkanının il yönetimi tarafından seçilebileceğine dair bir ibare yoktu. Hukuksal ve de tüzüksel garabet CHP tarihinde bir ilkti.
Tavsiye kararının atama yazısına dönüştürülmesi de ilkti, atanmış başkanının seçilmesi de…
24 saat gibi kısa sürede bunlar yaşandı perdenin görünen yüzünde…
Ya arkasında neler oldu? Ciddi özeleştiriler, ekipsel kaymalar, saatler süren durum değerlendirmeleri, zafer naraları ve de hezimetin giderek ağırlaşan faturası.
Son sürecin kazananları ve de kaybedenleri üzerinden bakalım meseleye… Bir kesim için Bedri Serter'in atanması Kocaoğlu ve Yüksel'in kesin kez kaybetmesi anlamına geliyor çünkü.
Gerçekte kim kaybetmiştir, kim kazanmıştır bakalım.
Kılıçdaroğlu'nu saymıyorum. Çünkü onun kazanacağı ya da kaybedeceği tek bir tarih var: 7 Haziran!

Tekin Bingöl:
Önce kaybetti. MYK'ya sunduğu 3 isimli raporda Bedri Serter'in sorunsuz, oy birliği ile seçileceğini söyledi. Ama öyle olmadı. Hatta Kocaoğlu'nun Kılıçdaroğlu'na düzeltme telefonu ile Bingöl'ün karizmasına bir çizik daha atıldı. Ama 'atama kartını' çıkararak sağlam bir rest çekti. Ve maçı berabere bitirmeyi başardı. Ama totalde Bingöl'ün İzmir sınavında ciddi bir yara aldığı söylenebilir.

Gürsel Tekin: İzmir Sorumlusu Tekin, sessiz ve de derinden çalışarak başından bu yana desteklediği Bedri Serter'i büyük bir ustalıkla seçtirmeyi başardı. Yani sürecin kazananlarından biri o...

Alaattin Yüksel: Süreçte çok ciddi taktiksel hatalar yaptı. Önce Uğur Büke gibi son derece saygın bir ismi 'ağabey formülüyle' masanın üzerine koydu. Birkaç gün sonra Kılıçdaroğlu'na başka bir ismi götürüp 'Uğur Bey'den vazgeçtik' dedi. İTO seçimlerinden yaralı, siyasi tecrübesi yetersiz Salih Özçiftçi'de direnerek olmaza oynadı. Ve yıllara dayanan süreçte birlikte yol yürüdüğü arkadaşlarının bir kısmı da Utku Gümrükçü'yü destekledi. Yani ekibi bölündü. İl Başkanı olarak önerdiği Ali Engin de son düzlükte şerit değiştirdi. Yani ekipsel anlamda ciddi bir erozyondan söz edilebilir. Yani süreçte Yüksel, yaşanacak her şeyi yaşadı. Yanlış ata oynama, yenilgi, ihanet vs… Ne varsa!

Aziz Kocaoğlu: Onun durumu biraz 1. Dünya Savaşı'ndaki Osmanlı'nın pozisyonuna benziyor. Son dönemlerde daha çok birlikte yol yürüdüğü ya da kendi ifadesiyle doğruda birlik felsefesiyle ittifak ettiği ekibi üzerinden yenilen tarafta kalıyor. İl başkanlığı sürecinde ne Salih Özçiftçi ne de Uğur Büke Kocaoğlu'nun adayı değildi... Bir ara 'Cihan Türsen' diyecek oldu. Siyaset arkadaşlarından veto yedi. Tekin Bingöl'ün MYK'da 'Kocaoğlu ile görüştüm. O da Bedri Serter'i destekliyor' şeklindeki sözleri olmasa muhtemelen o telefonu da etmeyebilirdi. Ekipsel duruş gereği Özçifçi'ye destek veriyor görünse de esasen Serter'le de bir sorunu yoktu. Hatta 10 gün kadar önce Serter'le telefonla görüşmüşlerdi. Süreçteki tarafsızlığını ona da aktırmıştı. Neticede birlikte siyaset yaptığı ekibin aldığı yaradan o da nasibini aldı.

Tuncay Özkan:
İzmir'den vekil adayı olacağı da konuşulan Gazeteci PM Üyesi Tuncay Özkan da İzmir örgütünde var olma iddiasını kaybetti. Çiğli İlçe Başkanı ve dava arkadaşı Utku Gümrükçü'yü 'başkan seçtiremediği' gibi görevlendirme yazısıyla geldiği kentte de ciddi bir defansla karşılaştı.

Utku Gümrükçü: Özkan'ın aksine Gümrükçü'nün kaybettiğini sanmıyorum. İzmir siyasetinin genç ve iddialı ismi Gümrükçü, arkasına taktığı 11 ilçe başkanıyla Ankara'da gövde gösterisi yaptı. Ve daha dün, zoru başararak seçildiği Çiğli'ye sığmayacak bir siyasetçi olduğunu kanıtladı.

Hasan Karabağ: Bir özeleştiri yaparak söylüyorum. Bayraklı Belediye Başkanı Hasan Karabağ'ı hafife almışım. Çünkü bu sürecin en net kazananı O gözüküyor. Kulislerden edindiğim bilgiler doğruysa herkesten önce Ankara'ya giderek Bedri Serter ismini Kılıçdaroğlu'nun, MYK üyelerinin önüne koyuyor. Hatta maaş verdiği bir il yöneticisini tavşan aday olarak sahaya sürdüğü bile söyleniyor. Ve il yönetiminin tek bir aday üzerinde uzlaşmasının önüne geçiyor. Bu arada Gümrükçü'yü destekleyen Tuncay Özkan'ı İzmir'de protesto ediyor. 'Özkan'ın İzmir'de ne işin var. İzmir'in PM üyeleri yok mu?' diyerek haklı bir çıkışa imza atıyor. Muhtemelen rengini belli etmemek için Bingöl'ün toplantısına da katılmıyor. Ve sessiz ve de derinden yürüyerek sonuç alıyor. Karabağ bu hamlesiyle yeni sürecin önemli siyasi figürlerinden biri olmaya aday olduğunu ortaya koyuyor.

Ali Engin: Kusura bakmasın ama Ali Engin de bu sürecin kaybedenlerinden… Kendisini il başkanlığına taşıyanları son düzlükte yalnız bırakması değil tek mesele... Başından bu yana herkese mavi boncuk dağıtmasıdır asıl mesele… Yani bir nevi duruş bozukluğu! Son süreçte özellikle yerel seçim sürecindeki hatalarını örtmek için ekibine bile sırt dönmeyi göze almak varılan son noktadır. Bu sürecin en net kaybedenlerinden biridir diyorum çünkü olası bir ön seçim ya da eğilim yoklamasında uzun süre birlikte yol yürüdüğü ekibinin anahtar listesinden bugün itibariyle çıkmış görünmektedir. Belki böyle yaparak genel merkezin kontenjanını garantilemiş olabilir. Hatta vekil bile olabilir. Ama mesele her zaman aday olmak, vekil olmak değildir…

Bedri Serter
: Müthiş bir fırsat yakaladı aslında... Sürecin en net kazananı şu anda o... İster 'Kılıçdaroğlu'nun Antalya'daki bir akrabası üzerinden geldi' desinler ister 'Gürsel Tekin-Tekin Bingöl ittifakının ürünüdür' desinler, isterse İzmir'deki 'öteki ekibin' gayretidir desinler… Hatta Önder Sav ekibinin bile bir bölümünün Serter'i istediği konuşuldu bu süreçte… Hiç şüphe yok ki Serter bu süreci çok iyi yönetti. Öne çıkmadı. Ama boş da durmadı. En az 2 aydır bilinçli hamlelerle sonuca gitti. Tabi ki her mücadelede olduğu gibi kendi doğruları kadar rakibin yanlışları da onu zafere götürmüştür. Yakaladığı müthiş fırsata gelince… Yönetmek üzere atandığı il yönetiminde karşı listeden 12 isim var. Çarşaf listenin gereği olarak İzmir'in tüm renkleri orada temsil ediliyor. Şu ana kadar doğru adımlar atan Serter'in süreç içinde tüm İzmir'i kucaklamak gibi bir fırsatı var. Tabi ki değerlendirirse…

Öteki ekip: Her mücadelenin kazananı ya da kaybedeni olacaksa bu mücadelenin de kazananı onlar. Onlar kim mi? PM Üyeleri Mehmet Ali Susam, Aytun Çıray… Kocaoğlu-Yüksel yapısına karşı keskin bir duruş gösteren Musa Çam, Erdal Aksünger, Güldal Mumcu hatta Rahmi Aşkın Türeli… Gerektiğinde birlikte gidip Kılıçdaroğlu'na 'Bedri Serter olmalı' diyecek kadar da sürecin içindeydiler. Öne çıkmadılar, perdenin gerisinde kalmayı tercih ettiler. Ama kazanan taraf oldular.

Ve Barış Erel: Sürecin bana göre tartışmasız kazananlarından… Savaşı şu veya bu nedenle kaybetmiş olabilir. Dahili ve harici bedbahtlarla yüzleşmiş hatta ihanete uğramış da olabilir. Lakin Erel bu süreçte kişisel açıdan çok iyi bir sınav verdi. Genel merkezin kesin iradesine karşı, 'öneriniz kabul görmedi' demek bile tek başına bir şeydir. Partiyi kamuoyunda çok fazla tartıştırmadan gerektiğinde bir adım geriye çekilmeyi de bilerek… Süreçteki tek hatası ekip büyüğüne uyup Salih Özçiftçi'yi Ankara'ya götürmektir. Ali Engin gibi yıllara dayanan süreçte birlikte yürüdüğü bir siyasetçinin yalnız bırakmasına hatta karşısında yer almasına rağmen Erel, yönetimini yani ordusunu önemli ölçüde bir arada tutmayı başardı. Kısa sürede çok şey yaşayarak ve de yaşadıklarından da bir şeyler öğrenerek bence siyasi açıdan lig atlamıştır.
O yüzden Erel'in savaş değil muharebe kaybettiğini düşünüyorum. Çünkü görünen o ki, orta vadede bu maçın kazananlarından biri olacak.
**
Velhasıl… CHP yine de bu süreci hasarsız ya da az hasarlı atlatmıştır. Ama bu süreçte olanlar dikkatlice bir kenara not edilmiştir. Gördüğüm manzara beni yanıltmıyorsa gidişat hayra alamet değildir. Bazı atlar şimdiden eğerlenmeye başlamıştır. Bazı belediye başkanları, vekillerin de desteğini alarak 2019'un hesaplarını şimdiden yapmak suretiyle 'Mahşerin Atlıları 2'yi çekip, aksiyonu bol bir filme imza atmak için harekete geçmiş olabilirler. Bu süreç derin kırılmalara yol açsa da asıl kırılma olası ön seçim ya da eğilim yoklaması sürecinde yaşanacaktır. Ve burada oluşacak depremlerin büyüklüğü de seçim sonrası kurultaylarda Tsunami'ye yol açabilir.

Son söz… Kendimizce kazananlar-kaybedenler listesi yapmaya çalıştık. Ama şairin 'Galip sayılır bu yolda mağlup' sözünü de bir kenara not etmekte fayda görüyorum.