Tayyip Erdoğan’ın canlı yayında ilgili bakana verdiği talimata tanık olduk hepimiz. “Şu belediyeleri biraz silkeleyin!” Bakan da “Emredersiniz efendim” anlamında başıyla bu buyruğu kabul etmişti.
Türkiye’de yüzlerce belediye var değil mi? Bunların çeşitli partilerin elinde bulunuyor. Otuz büyükşehir belediyesinin 14’ü CHP, 12’si AKP, 3’ü DEM ve 1’i de YRP’den seçilmişti geçtiğimiz yıl. İl belediyelerinin 21 tanesi CHP’de, 12’si AKP’de 8’i MHP ve 72si de DEM’e ait. İlçelerin ise, 356’sı AKP, 337’si CHP, 122’si MHP, 65’i DEM yönetiminde... Tabii belde belediyeleri de var.
Görüldüğü gibi yüzlerce ve hatta bine yakın belediye söz konusu ülkemizde.
Peki, Erdoğan, ilgili Bakan’a, “silkeleyin” dediği belediyeler, hangi belediyeler? Hepsi mi? Yok, öyle olmadığı anlaşılıyor. Çünkü belediyelerin neredeyse tamamının SGK’ya borcu olmasına rağmen, sadece CHP’li bazı belediyelere borç tahsilatı baskısı yapıldı.
Böylece zorda kalmaları, yani hizmetlerini yeterince yerine getirememeleri ve personel maaşlarını ödeyememeleri murat edildi. O borçların çoğunun AKP ve MHP’den devralınan belediyelerden miras kalması ise, iktidarı hiç ilgilendirmedi. Zaten aynı kurumlara borcu olan AKP’li ve MHP’li belediyeler bu açıdan silkelenmedi de.
Her alanda olduğu gibi, belediyeler konusunda da kamu kurumları tarafsızlığını koruyamadı ve bakanlıklar partizanca davrandı.
Hayat pahalılığı, emekli maaşları ve asgari ücret konusunda kamuoyunda sıkıntıya düşen iktidar, muhalefetin ya da CHP’nin belediyeler üzerinden seçmen desteği sağladığını görünce, “silkeleme” konusunda dozu artırdı.
Borç tahsili ile yetinmeyip, ardından görevden almalar başladı. Yine tesadüfe bakın ki, savcılar hep CHP’li ve DEM’li belediye başkanlarını soruşturmaya ve İçişleri Bakanlığı da görevden almaya başladı.
DEM’li Belediye Başkanları genellikle terör örgütü ile bağlantı suçu iddiası ile görevden alındı. Çünkü böyle olunca, yeni başkanı belediye meclisi seçemiyor, onun yerine kayyum atanıyor. Terör örgütleri (PKK, HTŞ vs) ile bağlantıyı yeni dönem politikası olarak benimseyen iktidarın, bu gerekçesinde de tutarlılık aramaya gerek yok. CHP’li bazı belediye başkanlarının görevden alınma gerekçeleri ise, yolsuzluk ve ihaleye fesat karıştırmak iddiasına dayanıyor.
Akademik ve alaylı olarak gözlemlerime dayanarak iddia ediyorum ki, eğer ciddi bir hukuk devleti olsa, yolsuzluk ve ihaleye fesat karıştıran belediye başkanları, bu gerekçeyle görevden alınsa, iddia ediyorum ki, belediye başkanlarının en fazla yüzde on veya on beşi görevinde kalabilir. Bazısının belgelerde imasının olup olmaması ve bazı yetkilerin de kendisinde olmaması gibi detaya girmiyorum bile. Çünkü belediyeler “tek adam” modeli ile yönetilmekte ve ne bürokrasi ne de belediye meclisi bağımsız hareket edebilmektedir.
Tabii ki, görevden alınan başkanların böyle bir suç işleyip işlemediğini bilmiyorum ama son 30-40 yıldır, belediye yönetmek, adeta rant üretmek/yönetmek ve hazinenin olanaklarını yağmalamak olarak sürmektedir. Maalesef parti ayrımı olmaksızın bu böyledir.
Belki iktidar partilerinin belediyeleri bu konuda daha rahat olabilirler ve dolayısıyla daha fazla bu işlere bulaşmış olma ihtimalleri yüksektir. Ama iktidar ile muhalefet arasında bu konudaki fark, olsa olsa nicelikseldir.
Adam kayırma, haksız kazanç elde etme, kamuyu zarara uğratma, liyakatsiz kişileri göreve getirme bakımından, Bakanlıklar ve Belediyeler arasında niteliksel bir fark bulunmamaktadır.
Yani bu ilişkiler ve işler Mehter Marşı ile de sürmekte İzmir Marşı ile de. İsterseniz Çav Bella da olur. Nasıl olsa her marşın alkışçı kitlesi hazır.
Hal böyle olduğu halde, bakın görün ki, AKP’li ve MHP’li hiçbir belediye başkanı soruşturmaya ve görevden almaya konu olmamaktadır. Çünkü amaç kamu denetimi ve hukukun işlemesi değil, muhalefet belediyelerini silkelemek...