Bahçeli’nin işaret fişeği ile başlayan süreç, ülke siyasetinde büyük bir ağırlık kazanarak devam ediyor. Milliyetçi partiler arasında kavgaya yol açan, DEM ile Cumhur İttifakı arasında yoğun mesaiye neden olan bu süreç hakkında yeterince bilgi sahibi değiliz.

Bahçeli’nin savunduklarını bir şekilde dile getirmiş binlerce kişi cezaevlerinde yatarken, bu görüşmeler esas itibarıyla kapalı kapılar ardında devam etmektedir. AKP, MHP ve DEM dışındaki partilerin de yeterince bilgilendirildiklerine ilişkin hiçbir veriye sahip değiliz.

Bunca gazeteci, yazar, siyasetçi ve akademisyen ise, Bahçeli’nin grup konuşmalarının şifrelerini çözmeye çalışarak ve İmralı ve Edirne’den gelen mesajlar üzerinde süreci yorumlamaya çalışmaktadır. Bunların ise somut bir bilgiden ziyade, yıllardır dile getirilen genel geçer sözler olduğu malum.

Erdoğan her konuşmasında partililere, “Terör örgütü ya silahları gömecek ya da silahları ile birlikte toprağa gömülecek” derken, DEM Eş Başkanı Hatimoğlu da “Ya birlikte barışı inşa edeceğiz ya da her yer Gazze’ye dönecek” diyor. İyi de bu dil zaten otuz küsur yıldır kullanılan dil.

Öcalan’ın silah bırakma çağrısı yapacağı ve kendisinin de en azından ev hapsine çıkacağı yönünde yaygın bir söylenti var. Peki, bütün olay bu mu? Öcalan’ın affedilmesi karşılığında mı PKK silah bırakacak? Zerre kadar aklı olan hiç kimse için ikna edici bir açıklama olmaz bu.

Son otuz - kırk yıldır Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri olan bu konu, ne oldu da bu şekilde gündeme geldi? İki varsayım üzerinde duruluyor. Birinci varsayım Erdoğan’ın tekrar seçimi için Anayasa değişimi ihtiyacı. Tabii, bu değişimin sadece seçim kanunu ile değil de DEM/PKK’nın talep ettiği bazı ifadeleri de içermesinin gündeme gelmesi söz konusu.

Diğer varsayım, Suriye’deki altüst oluş ve ABD ve İsrail’in burada İran ve Araplar’a karşı müttefik bir Kürt devleti kuracakları, bu yapılırken Türkiye’nin daha az etkilenmesi için bu sürecin başlatıldığı görüşüdür.

İkinci varsayım daha güçlü bir faktörü içeriyor şüphesiz. Her ne kadar İbrahim Kalın ve Hakan Fidan ile Colani, adeta, kanka pozları verse de, uluslararası arenada Türkiye belirleyici aktör ağırlığına sahip gözükmüyor. Trump, “Erdoğan sözümü dinler” derken, AB temsilcileri, Türkiye mülteci akınını kendinde tutsun gayreti içinde.

Bazı yorumcular, Öcalan ile Demirtaş’ın farklı kişilikler olduğuna özellikle vurgu yapmaktadır. Bu doğru. Hem Kürt gençler arasında hem Türkiye solunda bu iki siyasetçi farklı değerlendirmelere sahiptir. Ancak, bu aşamada Demirtaş’ın, Öcalan’a tam destek vermekten başka seçeneği yok.

Fakat buna rağmen dikkat ederseniz Erdoğan ve Bahçeli, Demirtaş’tan ziyade Öcalan’ı muhatap almakta ve bu iki arasında ayrım yapmaktadır.

Öcalan’ın daha önceki seçim ve Anayasa oylamalarında Erdoğan’a kardeşi aracılığıyla destek açıkladığını biliyoruz. Demirtaş’ın, “Seni Başkan yaptırmayacağız” ve son seçimlerde de “Yürü Bay Kemal” mesajları, hem iktidara karşı Öcalan ile aynı tavrı benimsemediğini göstermekte hem de Cumhur ittifakının nefretini kazandığını ortaya koymaktadır.

Kandil, Avrupa Diasporası ve Öcalan arasındaki diyalogları bilemiyoruz ama bu süreçte tek karar verici Öcalan olursa, Kürt seçmenine, Erdoğan için “Seni Başkan yaptırmayacağız” değil de, “Seni Milli Şef yaptıracağız” mesajı verilebilir.

Tabii, kentleşen ve gençleşen DEM eğilimli Kürt seçmenin bu mesaja uyarak, Erdoğan’a güçlü destek vermesi kesin olmayabilir. Erdoğan’ın doğrudan pazarlık ve görüşmeler içinde olmayıp, tehdit dilini sürdürmesi, yani Bahçeli gibi seçmen nezdinde kendini bağlamaması, bu türden hesaplarla ilgili olabilir...