Cumhuriyet ve çağdaş topluma karşı verilen siyasi mücadele, İmam Hatipler ve tarikatların ayrıcalıklı konuma getirilmesi ile bu iktidar döneminde ciddi mesafe aldı. Bu alandaki son siyasi hamle, Milli Eğitim Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında imzalanan protokole bağlı, ÇEDES Projesi’dir.
“Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” adıyla uygulamaya başlanan ÇEDES projesi, İzmir ve Eskişehir gibi, seküler hayatın daha başat olduğu illerde başlatıldı.
ÇEDES sadece laik ve çağdaş toplum normlarına aykırı bir uygulama olmakla kalmayıp, pedagojik açıdan sorunlu niteliğe sahiptir.
Modern yaşamda insanların sahip olduğu değerler sadece dini değerler değildir. Hatta ortaya çıktığı dönem ve tarihsel koşullar gereği, dini değerler günümüz dünyasına hitap eden değerler de değildir.
Çağdaş toplumda var olan değerlerin sadece bir kısmı dini niteliktedir. Diğer birçoğu ise, toplumsal değişmenin ve insan tecrübesinin ürünüdür. Bütün araştırma ve gözlemler göstermektedir ki, ahlaki değerler için insanın dini inanca ihtiyacı yoktur. İyi, güzel, doğru olan dini olmak zorunda değildir. Hatta bazen dini olan çağdaş dünyada iyi, güzel ve doğru da değildir.
Ateistlerin yoğun olduğu toplumlarda suç ve insan hakları ihlallerinin çok düşük olması tesadüf değildir. Başka bir örnek vereyim. Hindistan gezisine gittiğimizde, rehberimiz bizi iki yerde hırsızlığa karşı uyarmıştı. Biri maymunların bol olduğu bir tapınaktı. Burada maymunlar zaman zaman turistlerin cüzdan ve telefonlarını çalıyormuş. Hırsızlığa karşı tedbirli olmamız için uyardığı ikinci bölge ise, Cuma Camii’sinden sonra girdiğimiz Müslüman mahallesi idi. Çünkü en çok hırsızlık vakasına burada rastlanıyormuş. Yani iyi insan olmak için dindar ya da Müslüman olmak şart değildir.
Ayrıca dine dayalı eğitim ailede zaten belli ölçüde verilmektedir. Bunu küçük yaştan imamlar rehberliğinde vermek çocukların sağlıklı bir psikolojik gelişimi için de oldukça sakıncalıdır. Ölüm, cennet, cehennem gibi konular çocuk eğitimi için uygun konular değildir.
Laiklik açısından şöyle bir sorun da vardır. Değerler sadece dinsel olmadığı gibi, dinsel değerler de sadece Sünni İslam’ın değerleri de değildir. Örneğin Alevi inancına ve değerlerine sahip bir ailenin çocuklarına Sünni İslam’ın değerlerini öğretmek hem hukuken hem de etik açıdan sorunlu bir iştir.
İmam, kız çocuklarına ve erkek çocuklarına aynı değerleri mi öğretecek? Daha doğrusu ikisinden de aynı şeyleri yapmalarını mı isteyecek? Çocuk yaşta evlilik, kadın erkek miras hakkı, kocanın karısını dövme hakkı gibi birçok konuda çocuklara verilecek bu bilgiler, çağdaş insan hakları ile açıklanabilir mi?
Çocukların bu değerler ile eğitilmesi sakıncalı olduğu gibi, ateist veya Alevi bir ailenin bu değerleri reddetme hakkı da vardır.
Dini değerler ile donatılan bir çocuğa bilimin ve araştırmanı değerini nasıl öğreteceksiniz ki? Yaradılış teorisini benimsetirseniz, biyoloji dersi ne işe yarar? İmamın eğitiminden geçen bu çocuklara depremi nasıl anlatacaksınız? Ya da medeni dünyada kadın erkek ayrımı yapılmaması gerektiği yönündeki değerleri nasıl öğreteceksiniz?
Din doğma ve inanç alanıdır. Dolayısıyla bu alanın değerleri tartışmaya kaplıdır. Bilim ise akıl ve şüpheye dayanır. Dolayısıyla çağdaş toplumda değerler eğitimi, felsefe dersinin konusudur. Yani insan aklı ve tecrübesine dayanarak değerler anlatılmalıdır. Yoksa bundan bin dört yüz yıl önce belli bir coğrafyada benimsenmiş değerleri, yegâne değerler olarak görmek, günümüz dünyasına direnme çabasıdır ve ideolojik bir çabadır.
Çağdaş ve laik bir toplumda imam/din adamı, camide görev yapar, okulda değil.