Bazı okurların deyimiyle ’‘CHP’’yi karıştırıp’’ soluğu Suriye’’de aldım. Telefonu kapatıp 4 günlük gezinin her anlamda keyfini çıkarmak, kaliteli bir ekiple İzmir’’den biraz olsun uzak kalmak iyi geldi doğrusu.’¶
Bugün Suriye gezisine ilişkin gözlemlerimi aktarmak, bu ülkeye yatırım yapmayı planlayan işadamlarına elimden geldiğince yol göstermek ve de yıllarca soğuk savaş yaşadığımız komşumuzu merak edenlere turistik açıdan gözlemlerimi aktarmak niyetindeyim.
İzmir Sanayici ve İş Adamları Derneği (İZSİAD) Başkanı İlknur Denizli önderliğinde 21 kişilik heyetle yaptığımız Suriye çıkarması her açıdan verimli olumlu geçti benim adıma. Son dönemin popüler kadını Denizli’’yi siyaset camiası ’‘29 Mart fatihi’’, kente ilişkin gelişmeleri takip edenler de ’‘otoyol fatihi’’ olarak tanımlıyor. Hasetler, kıskançlar, küçük olsun benim olsuncular da o ismi duyunca tüyleri diken diken olup, çatır çatır çatlama noktasına geliyor. İstanbul-İzmir otoyol projesinin İzmir’’den de başlaması gerektiğ i fikrini ortaya atıp, üyesi olduğu İzmir Ekonomik Kalkınma Kurulu ile birlikte hükümeti bu konuda köşeye sıkıştırmayı başaran ve 7 yıl sonra kente gelmesi beklenen otoyol projesini eş zamanlı olarak Bursa ile birlikte İzmir’’den de başlatan cabbar kadın’…

Mardin Sanayici ve İşadamları Derneği (MARSİAD)’’ın da başkan ve iki yöneticisinin katıldığı geziye Şam’’dan başlıyoruz. Gezi deyince aklınıza turistik bir gezi gelmesin sakın. Denizli’’nin de bu konuda Ekrem Demirtaş’’tan pek farkı yok. Demirtaş’’la ’‘geziye’’ gidenler bilir. Gezide olmayan tek şey gezidir. Nefes alacak haliniz kalmaz. Konferanstan, toplantıya koşar, en sonunda yorgun düşüp izmir’’e dönüp kurtulmayı hayal edersiniz. Bu konuda Demirtaşlı iki gezi deneyimim vardır.
Arap Birliği’’ne alınmışız
Başkent Şam’’a gece 04,00 civarında varıyoruz. Havaalanı tam bir hayal kırıklığı’… Üç adet giriş kapısı görünüyor. Birinde ’‘Suriye’’ yazıyor. Diğerinde Arabic. Üçüncüsünde ise ’‘Frogein’’. Yani yabancı. Suriyeli ve Arap olmadığımızdan hareketle uzunca süre bekleyeceğimiz üçüncü kapıya diziliyoruz. Diğer iki kapıdan herkes vızır vızır geçiş yaparken, bizimki biraz yavaş işliyor. Yabancıyız ya’… Sıra bize geldiğinde sonlara doğru pasaport memuru uyarıyor. Sizler de ’‘Arabic’’ kapısından geçebilirdiniz aslında. Neden burada beklediniz ki?Meğerse Suriye’’nin Araplar dışında vizesiz geçiş hakkı tanıdığı tek milletmişiz. Yani Suriye’’ye göre biz de Araplamışız aslında. Vize bakımından tabi ki’… Sonunda otelimize yerleşiyoruz. Suriye’’nin sınırından karayoluyla gelip Şam’’a bizden önce ulaşan Mardin heyeti derin bir uykuya dalmış durumda. Hareket sabah 09,30’’da’… 4 saatlik bir uykunun ardından yola koyuluyor ve Şam Ticaret Odası’’ndaki randevuya yetişiyoruz.
12 yıllık ticaret anlaşması
Şam Ticaret Odası’’nda bizleri Oda’’nın Başkan Vekili ve Türk-Suriye İş Konseyi Başkanı Baha Eddin Hasan karşılıyor. Yuvarlak masa toplantısında iki ülke arasındaki ilişkilerin geldiği nokta masaya yatırılıyor, gelişen ticaret hacmine dikkat çekiliyor. Hasan, Başbakan Erdoğan ile Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esat’’ın girişimleriyle imzalanan 12 yıllık ticaret anlaşmasına ve de iki ülke vatandaşları arasında vizenin kaldırılışına dikkat çekiyor. İki ülke arasında üç yıl önce 400 milyon dolar olan ticaret hacminin 2 milyar dolar sınırına dayandığını bu rakamın iki yıl içinde 5 milyar dolara çıkmasının beklendiğini sözlerine ekliyor. Ve Suriye’’ye yapılacak yatırımın Türk işadamına artılarını sıralıyor Hasan. En büyük artı, Suriye’’nin 300 milyonluk Arap devletlerine vergisiz ihracat hakkı.
İşte o an anlıyoruz ki Arap devletleri arasında vize olmadığı gibi ciddi bir ekonomik işbirliği de var. Yani Arap Birliği ile karşı karşıyayız.
Tam 50 yıldır Avrupa Birliği kapısında bekletilsek de vizesiz geçiş hakkı tanınan Suriye üzerinden Arap Birliği’’ne girdiğimizi de anlamış oluyoruz. Global ekonomik krizin inlettiği ortamda Türk işadamlarına iyi gelecekse Arap Birliği de bir şeydir diye düşünüyoruz. Ve kendi kendime gelinen noktanın başarı mı yoksa acizlik mi olduğunu soruyor, Türkiye Cumhuriyeti’’nin içinde bulunduğu duruma üzülüyorum. Ama bir yandan da yıllarca Avrupa ve ABD tarafından şu veya bu şekilde sömürülen Arap devletlerinde Türk yatırımcının da cazip imkanlarla iş yapma fırsatı tanınmasına seviniyorum. Sonuçta paranın rengi, etnik grubu olmaz. Avrupa Birliği’’ne giremedik ama Arap Birliği’’ne Suriye Cumhurbaşkanı Esat’’ın rızasıyla alındık’… Ve bunları düşünürken yarının tarihi aklıma geliyor. 29 Ekim 2009. Türkiye Cumhuriyeti’’nin 86. Yıl dönümü’…
Bin yıllık kültürel bağ
Şam Ticaret Odası’’ndaki yuvarlak masa toplantısı tam iki saat sürüyor. İZSİAD Başkanı İlknur Denizli, MARSİAD Başkanı Nasır Duyan ve beraberindeki 24 kişilik heyet’… Hasan’’ın yanında da bir o kadar Suriyeli işadamı’… Tercümanımız Muhammet Nur aracılığıyla herkes kendin, iş alanını tanıtıyor. Notlar alınıyor, o anda kartlar, broşürler veriliyor. Yatırımdan, hammaddeden, teknolojiden söz ediliyor. İzmir nire, Suriye nire’…?Diye düşünenlere inat, iki ülke işadamları kısa sürede kaynaşıyor. Karşılıklı bağlantıların ilk sinyalleri burada veriliyor. Hatta Suriyelilerin sık sık tekrarladıkları, ’“Burası ikinci vatanınız. Türkiye de bizim için öyle’” cümlesiyle iki ülke arasında bin yıla yakın dostluğa vurgu yapmaları kaynaşma sürecini hızlandırıyordu.

Emeviye Cami’’ni görmelisiniz
Toplantı sonunda Şam’’daki gezinin turistik bölümü başlıyor. Önce dar sokaklardan geçerek ulaştığımız klasik bir Arap sofrasında öğle yemeği. Suriye mutfağı ile ilk tanışma’… Yemeklere önce göz ucu, ardından çatal ucuyla dokunmaca’… Acabalarla geçen dakikalar ve ’‘mırra’’ ile tamamlanan öğle yemeği’… Ardından durağımızı Şam’’ın en ihtişamlı tarihi eseri Emeviye Camii’… Tarihi en az bin yıllık’… Aramiler, Nasuriler döneminde yapılmış. Jübiter tapınağı olarak biliniyor. Roma-Bizans döneminde kutsal mekanlardan biri olarak kabul görmüş. Hz. İsa’’yı vaftiz eden Yahya peygamberin kabri caminin tam ortasında... Yanında bin yıllık vaftiz kuyusu aynen korunmuş. Emeviler döneminde önce yarısı sonra tamamı camiye çevrilmiş, mükemmel mimarisi, geniş avlusu, yangınlardan kurtulan bölümlerindeki şahane mozaik tablolar, Hz. Hüseyin’’in kesik başının muhafaza edildiği bölümle neredeyse tüm medeniyetler, mezhepler için kutsal bir mabedin içindeyiz. Bahçesinde yer alan Selahattin Eyyubi kabrine yöneliyoruz ardından. Haçlıların korkulu rüyası Kudüs Fatihi Türk komutan, sultan Eyyübi için dua ediyor, hemen yanındaki Türkiye’’nin ilk hava şehitlerinin mezarlarında Fatiha okuyoruz.

Osmanlı eserleri her yerde
Camilerin Araplar için sadece ibaret alanı değil aynı zamanda toplumsal bir buluşma mekanı olduğunu, Bahçesinde oynayan çocuklar, sohbet eden kadınlı, erkekli gruplar hatta uyuyanları görünce daha iyi anlıyoruz. Ardından kentteki en muhteşem turistik değerlerden biri olan Hamidiye Çarşısı’’na geliyor sıra. Emeviye Cami’’nin dibinden başlayıp neredeyse kilometre uzayan Çarşı’’nın Osmanlı Sultanı Abdulmecit’’in kente armağanı olduğunu öğreniyoruz rehberimizden. Geleneksel Suriye kıyafetleri, el sanatları, turistik eşyalarla yarı Türkçe konuşan esnaftan alışverişimizi yapıyor ve kaldığımız yerden tura devam ediyoruz.
Ve akşama doğru fuar alanında alıyoruz soluğu’… Ortadoğu’’nun en önemli endüstri fuarlarından biri olan BİG 4 SHOW’’un açılışına katılıyor, toplam alanı 2 milyon metrekareyi bulan fuar alanı hakkında detaylı bilgi aldıktan sonra, (Keşke İzmir’’de de böyle bir alan olsa diye iç geçirerek) endüstri fuarında stant ziyaretleri başlıyor. Heyetteki işadamları uğraş alanlarına dönük üretim yapanları buluyor, konuşmalar ve bağlantılar yapılıyor.
Dünyanın en büyük lokantası
Akşam yemeği Giennes Rekorlar Kitabı’’na giren dünyanın en büyük restoranında. Tam 5 bin sandalyenin bulunduğu mekandaki servisin hızına yetişmekte zorlansak da Arap mutfağına ilişkin tanıma sürecimiz devam ediyor. Yorgun/argın kendimizi otele atıp bir gün sonranın yoğun programına konsantre oluyoruz... İkinci gün yine Şam’’dayız. İlk durağımız Türkiye Büyükelçiliği’… Büyükelçilikteki ticaret Ateşemiz işadamlarımıza iki ülke arasındaki son duruma ve yatırım olanaklarına ilişkin brifing veriyor. Dikkat edilmesi gereken hususların altı çiziliyor, kafalardaki soru işaretleri gideriliyor. Aynı günün akşamında Büyükelçi’’nin konutunda vereceği Cumhuriyet resepsiyonunda buluşmak üzere ayrılıyoruz.
Vahdettin’’in mezarındayız
Ardından şehir turuna dalıyoruz. İzmir ile Şam’’ı kıyaslayıp kenti bakımsız ve pis buluyor, İzmirli olmanın huzurunu yaşıyoruz. Ama yer yer mimarisine, esnafına, geleneksel ürünlerine hayranlığımızı da gizleyemiyoruz. Kentin her noktasında dikkat çeken Osmanlı eserleri göğsümüzü kabartıyor, akşama doğru Mimar Sinan’’ın acemilik döneminde yaptığı ama 500 yıldır dimdik ayakta kalan Süleymaniye Külliyesi’’nde alıyoruz soluğu’… Kanuni Sultan Süleyman döneminde yapılan bu eserin en önemli özelliği bahçesindeki mezar taşlarında gizli’…
Son padişah Vahdettin’’in İtalya’’dan borçlularından kaçırılarak 1 ay sonra gömüldüğü mezarının başındayız. Çok iyi Türkçe bilen Arap bekçi bahçedeki mezarların sahipleri hakkında bilgilendiriyor bizleri. Aynı günün akşamında Cumhuriyet resepsiyonunda 86. yıl gururunu göğsümüzü gere gere yaşadığımız Cumhuriyetimlizin faziletini anlasak da ecdadımıza saygımızı göstermeyi de ihmal etmiyoruz. Kendi adıma Suriye’’ye teşekkür ediyorum. Atalarımıza sahip çıktığı için’…
Cumhuriyet resepsiyonunda Şam sosyetesiyle yan yana Büyükelçimizin muhteşem programını izlesek de kimseyi tanımıyor olmanın rahatlığını yaşıyoruz. Hemen yanı başımdaki şık bayanın ülkenin en meşhur şarkıcısı olması, ötekinin bakan, milletvekili olması ilgilendirmiyor beni. Ve ekip arkadaşlarımı’…

Cuma günü hayat duruyor
Üçüncü gün erkenden yola koyuluyoruz. Çünkü günlerden Cuma ve Suriye’’de bunun anlamı hayatın durmasıyla aynı. Cuma mübarek gün’… Yani tatil. Cumartesi de tatil. Pazar herkes mesaide’… Tatil dediysek bizdeki gibi algılanmasın. Tamamen tatil. Her yer kapalı. Müslimlerin az sayıdaki dükkanı dışında su alacak yer bulamazsınız. Tatili yolda geçirip Cumartesi gün ikinci durağımız olan Halep’’e doğru yola koyuluyoruz. Yolumuzun üzerindeki Hama ve Humus kentlerine şöyle bir baktıktan sonra Halep’’e varıyoruz. Yani Suriye’’nin ikinci en büyük kentine’… Yani ülkenin ticaret başkentine’…
5 milyon nüfusuyla Arap, Kürt, Türk ve Ermenilerden oluşan kozmopolit yapının barış içinde yaşadığı, alışveriş kenti Halep’… Muhteşem kalesi binyıllardır korunmuş. Yöreye has özel bir taş, kente adeta hayat vermiş. Tüm binaların dış duvarları bu taşlarla kaplı. Paris’’ten sonra belki de dünyanın en disiplinli, uyumlu ve muhteşem kenti Halep’… Taş kaplama evler, yem yeşil, tertemiz caddeler, tarihi han ve çarşıları, devasa camileri, üniversitesi, kiliseleriyle etkileyici bir şehir. Şam’’a bakarak Suriye hakkında verdiğimiz kırık notu düzeltme ihtiyacı hissediyoruz. Ve Suriye’’deki son günümüzün ilk saatlerinde soluğu Halep Ticaret Odası’’nda alıyoruz. Yine yuvarlak bir masa. Bir tarafda İlknur Denizli’’nin ekibi, diğer yanda Halepliler’…Halep’’in Kilis’’e 60 kilometre mesafede olması işimizi kolaylaştırıyor. Çünkü çok sayıda Türkçe konuşan esnaf, işadamı hatta Türkmen var.
Halep’’te tarihi görüşme
İzmirli sanayicilerinin iş alanlarını anlatan kısa sunumları Araplar tarafından dikkatle izleniyor ve notlar alınıyor. Halep Ticaret Odası’’ndaki toplantıda sadece yatırımcılar yoktu tabi ki’… Arapların Türkiye ile iş yapma konusuna ne kadar önem verdiğini toplantıda hazır bulunan, Türkiye-Suriye İş Konseyi Başkan Vekili M.Fawaz Acuz, Halep Ticaret Odası Başkan Vekili Abdullah Fader Atar, Yönetim Kurulu Üyesi Ali Sara, Halep Sanayi Odası Başkan Vekili, Milletvekili Edouard Megarbane, Sanayi Odası Üyesi Taher Kasem, Halep Serbest Bölge Müdürü Paula Ghoulam, Merkez Bankası Müdürü Rıyad Al Abıad’’ın da orada olmasından anlıyoruz. Üst düzey bir temsilin yanı sıra 50 civarında da önemli yatırımcı İzmir heyetini dinliyor, notlar alıyor, bazıları yatırın ortaklığı bile teklif ediyor. Toplantının sonunda herkes kendi adamını buluyor. Araplar Türklere, Türkler Araplara doğru hareket ediyor, ikili ilişkiler, temaslar ve bağlantılar kuruluyor. Herkes çok memnun’…
Zeytinde dev işbirliği
Buradaki toplantının en can alıcı yeri iki ülkenin stratejik tarım ürünü olan Zeytin ile ilgili oluyor. Fikir yine İlknur Denizli’’den’… 30 yıl hüküm süren Hafız Esat son yıllarında bir kanun çıkarıyor. Her Suriyeli, en az 10 adet zeytin fidanı dikecek. İşte bu kanundan sonra son 10 yılda ülke zeytincilikte ciddi bir atak başlatmış. Şu anda üretimde dünya 5.si konumunda. Türkiye gibi üretimi fazla olan ancak dökme satışlar nedeniyle markasını yaratamayan, dünyaya ürününü pazarlayamayan bir noktada. Ancak Türkiye’’nin bu konuda attığı ciddi adımlar, sektörel tecrübeler söz konusu. İlknur Hanım Halep’’teki toplantıda fikri ortaya atıyor. ’“İki ülke zeytinyağında işbirliği yapsın. Önce ortak bir komisyon kuralım. İki ülkeden üçer sektör temsilcisi bu komisyonda hazır bulunsun. Ve zeytinciliğe ilişkin işbirliğini somut adımlarla destekleyelim. İki ülkenin üretimde ve markalaşma sürecinde atacağı ortak adımlar dünyaya örnek olur. Ve her iki ülke de bu stratejik ürününü değerlendirmiş olur’”.İlknur Hanım’’ın önerisi salondaki Arap sektör temsilcileri tarafından aynen kabul ediliyor. İki ülkeyi birbirine bağlayan ilk unsur zeytin oluyor. Yani Suriye gezisinin en somut adımı’…
Ve toplantının ardından yüzler gülüyor. Zeytinyağında atılan dev adım, kurulan ikili ticari ilişkileriyle mutlu şekilde Halep’’ten ayrılıyor, Kilis-Antep üzerinden Adana’’ya doğru karayoluyla hareke geçiyoruz. Zaman su gibi akıp geçiyor. 20.25 İzAir uçuşuna yetişmekte zorlanıyoruz. Heyette bulunan Bortar Yemek Fabrikası’’nın sahibi Hasan Karakurt’’un kişisel ilişkileri üzerinden, işlemlerimizi telefonla yaptırıyor ve stresli bir yolculuğun ardından birkaç dakika ile uçağa yetişiyor, rahat bir nefes alıyoruz.
Sonrası İzmir’… Güzel İzmir’…
Yani ’‘Bundan iyisi Şam’’da kayısı’’ diyoruz Adnan Menderes Havalimanı’’na vardığımızda’… Ama 4 günün yorgunluğunu düşününce de ’‘Ne Şam’’ın şekeri, ne Arap’’ın yüzü’’ diyerek gülüşüyoruz.
Sonuç olarak; Suriye laik bir Arap devleti olarak toplumsal yaşantısı bize oldukça yakın bir ülke. Başörtülü, peçeli kadınlarla, modern kadınların kol kola gezebildiği bir ülke. Bu ülkede yatırım yapılacak başlıca birkaç alan var. Gıda, kadınlara yönelik giyim ve kozmetik ürünler ve de inşaat. Bu üç sektörde hareket var. Emlak fiyatları Türkiye’’nin neredeyse iki katı. Lüks semtlerde daire fiyatlarının 1-2 milyon dolar olduğu söylendi bize.
Ama Araplarla iş yapmanın avantajlı olduğu kadar dezavantajlı yönleri de var. Şam’’daki ticari ateşemiz bu ülkeye yatırımın avantajlarını da olası sorunları da içeren tatmin edici bilgilere sahip. İsteyen yatırımcıya da hizmet etmeye hazır durumda. Oyunu kurallarına göre oynadığınız takdirde sorunla karşılaşmanız zor. Turistik açıdan da Suriye, Ortadoğu’’da görülmesi gereken bir ülke’… Akdeniz ikliminin etkisinde olduğundan zorluk yaşamıyorsunuz. Bitki örtüsü, mutfağındaki ot oranı İzmir’’de olduğunuzu hissettiriyor. Arap mimarisi, tarihi doku her şey güzel. Ama kesinlikle bana göre değil.
Suriye bana göre değil
Kariyerini siyaset yazarlığına borçlu olan biri olarak siyasetin tamamen yasak olduğu, eleştirinin olmadığı, 40 yıldır aynı aile tarafından idare edilen, değişimin olmadığı bir ülkede kendimi özgür hissetmem mümkün değil. Çünkü Türkiye’’deki gazeteciliğin gereği eleştiri hakkını kullanmaktan geçer. Eleştirinin, siyasetin neredeyse yasak olduğu bir ülke benim için özgür bir ülke değildir. Ama ’‘ben para kazanmaya bakarım, siyasetle işim olmaz’’ diyenler için Suriye cazip imkanlar sunuyor.
İzmir lobisi için önemli adım
Tabi ki bizim Suriye gezimizin en önemli misyonu bu ülkeye yatırım yapmaktan çok bu ülkedeki sermaye sahiplerini İzmir’’e çekmekti. Başkan İlknur Denizli bu konuda gereğini fazlasıyla yaptı. İzmir’’i tarihinden, turizmine, sanayi bölgelerinden, yatırım alanlarına kadar anlatmakla kalmadı, yanında getirdiği İzmir kitabını görüştüğü herkese vererek, Suriyelilere yatırım yoldaşlığı önerisi götürdü. Bize ’‘Suriye üzerinden Arap ülkelerine girin’’ diyenlere yanıt olarak ’‘İzmir üzerinden AB’’ye girin’’ diyerek kentin lobisi için önemli ve kalıcı bir hizmete imza attı.
Ah açılım, vah açılım’…
Ve işadamlarımız’… Bir bölümü Suriye ile önemli temaslarda bulunup, ciddi ikili ilişkilerde bulundu. Temasları son derece verimliydi. Bu konuda ekibin Mardinlilerinin hakkını da yememek gerekiyor. İlk gün İzmir-Mardin heyeti arasında soğuk bir ’‘açılım’’ rüzgarı esse de sonraki günlerde açılımı bir kenara bırakıp samimiyetin dozunu arttırdık. Nasır Duyan, Şükrü Karaboğa ve Mehmet Emin Duyan’’dan ayrılırken duygusal anlar yaşadık. Ve kendi adıma, ’“Şu açılım işi olmasa ne güzel anlaşıyormuşuz. Kim kazdı bu hendeği, kim ekti bu nifak tohumlarını aramıza, kim besteledi bu ayrılık şarkısını?’” diye hayıflanıp durdum.