31 Mart seçimlerinden sonra yaşanan koltuk devir teslimlerini takiben, daha önce görülmemiş çeşitlilikte haberler yayınlandı. TC tabelalarının Belediye girişlerine takılması, sokak ve caddelerdeki Arapça tabelaların sökülmesi, makamda mevlit okutulması, göreve başlarken Kuran'ın öpüp başa konulması gibi.

Bunlar kamuoyuna yönelik sembolik mesajlar olmakla birlikte, aslında tartışmalı siyasi bir üslubu da taşımaktadır.

Lüks makam otomobilleri, şatafatlı ve görgüsüzlük sembolü çifte makam odaları (üstelik banyolu) ve daha neler neler…

En çok gündeme getirilen konuların başında belediyelerin borç batağında devredilmesiydi. Bu daha önce de kısmen gündeme geliyordu ama bu defa çok koltuk değiştiği için çok daha fazla gündeme geldi. Ayrıca savurganlık ve yağma o boyutlara ulaşmış ki, eskisinden farklı olarak, aynı partiden başkanlar da bunları ifşa etmeye başladı. MHP'li başkandan devralan MHP başkan, AKP'li başkandan devralan AKP'li başkan ve kol kırılır yen içinde kalır diye yıllardır bunları açıklamayan yeni CHP'li başkanlar da kendinden önceki yönetimlerin belediyeleri ne kadar kötü yönettiğini ortaya koyan açıklamalarda bulunuyorlar.

Başka partili bir başkandan koltuğu devralan belediye başkanının borç pankartı asması veya diğer saltanat harcamalarını kamuoyu ile paylaşması değerli bir tutum. Ama kendi partisinden devraldığı belediyenin durumunu ifşa etmek demokratik denetim açısından daha da değerli.

İzmir Büyükşehir Belediyesinin yeni Başkanı Cemil Tugay'ın son iki ayda Belediye ve şirketlerine 2 binden fazla personel alındığı açıklaması, ardından İZBETON'un iflas aşamasında olduğu ve 2.5 milyar borcu bulunduğu yönündeki haberler üstü örtülecek olaylar değil.

Benzer yöndeki olayların birçok belediyede yaşandığı bir gerçek. Biz sadece açıklananları bilme şansına sahibiz. Konak Belediyesi 1 milyarı aşan borç ile işçi maaşlarını ödemekte zorlanıyor. Bayraklı Belediyesi yeni Başkanı son ayda belediyeye alınan 2002den fazla personelin sözleşmesine son vermekten söz ediyor.

Dikkat ederseniz, savurganlık, iktidarı saltanat makamı gibi görme ve eş/dost kayırma gibi konularda Saray iktidarına yönelik eleştirilerin tamamı, parti ayrımı olmaksızın belediye yönetimleri için de geçerli görünmektedir.

Tek adam yönetimi meclisinde Başkanın Adamları rolü üstlenmesi, hemşeri, eş dost kayırma personel alımı ve ihaleler konusunda belediye yönetimlerinin tamamen Erdoğan'ı model aldıkları acı bir gerçektir.

Ancak devri sabık yaratmayalım anlayışı benimsenir ve yapılan yolsuzluklar ve istismarlar, yapanın yanına kar kalırsa, bu çürümüşlükle baş etmek imkansızdır. Belediye Başkanları babasının mirasını veya aile şirketini yönetmiyor. Bir kamu kurumunu, yerel halkı temsilen yönetiyor.

Ataşehir Belediye Başkanlığına atanan siyasetçinin eşi de başka bir belediyeye başkan yardımcısı, Malatya Milletvekilinin yeğeninin İzmir Büyükşehire bürokrat atanması gibi çok sayıda olayı, magazin haberi olarak geçiştirmek, büyük hata olur.

Sadece borçlar ve aşırı personel alımı değil, gerekçesiz şekilde belediye mülklerinin satılması ve bu satışın gerekçesi ile niteliği de önemlidir.

Belediye yönetimlerinde artık çok yaygın hale gelen yağma düzeni hakkında bir Beyaz Eller kampanyası başlaması gerekir. Özellikle muhalif belediyelerde. Ancak bu yapılırsa, siyasette yerelden başlayarak bir arınma süreci başlayabilir.