Hz. Mevlana’’nın en sevdiğim sözü;
Dünle beraber gitti, düne ait ne varsa cancağızım,
Bugün yeni şeyler söylemek lazım’…
Hayatın her alanında geçerli bu söz’…
Aşk, siyaset, ticaret, insan ilişkileri hatta futbol’…
Belki biraz Polyannacılık biraz da umut tüccarlığı’…
Müsabaka kaybeden topçunun, ’‘önümüzdeki maçlara bakacağız’’ demesi gibi.
Aday ya da aday adayı bir siyasetçinin başarısız olunca, umudunu bir sonraki sürece taşıması gibi’…
Umut her zaman olmalıdır.
Dün kaybetmiş olmak yarın da kaybedeceğin anlamına gelmez.
Hatta kimi zaman, yarının kazananıdır aslında bugünün kaybedenleri.
Dünkü tecrübe, yarın ki zaferin işaretidir çünkü.
Ayakların yere daha sağlam basar.
**
34 yaşındayım aslında. Çoğunuz için ’‘çocuk’’ sayılacak bu kısa ömre onlarca hata sığdırdım.
Doğru sandığım pek çok yolun yanlışa götürdüğünü geç fark ettim.
O nedenle onlarca kez de kaybettim.
Ama her düştüğümde yerden bir avuç toprak, taş ya da çalı/çırpıyla kalkmasını bildim.
Hani ÖSYM’’de dört yanlış bir doğruyu götürür ya!
Hayatın kuralı farklıdır.
Bazen tek bir doğru, tüm yanlışları götürür.
9 yaşında muhteşem bir kızım var. Adı Melike Yaren.
Benim tüm yanlışlarımı götüren tek doğrum odur işte.
**
Ve hayatımın hiçbir evresinde kimseyle yarışmadım.
Dünkü ben dışında’…
Hep dünkü beni aşmaya, hep onu geçmeye çalıştım.
Sağıma, soluma ve arkama değil daima önüme baktım.
O nedenle hiç düşmanım olmadı.
Elbette hasetler, çekemeyenler, dost kılıklı amansız düşmanlar vardır hayatta.
Olacaktır da.
En büyük hatta tek sermayesi yüreği ve beyni olanlar için ’‘vız gelir, tırıs gider’’ bunlar ve benzerleri’…
**
Ve ’‘Hayat beni yok saysın’’ diyen şair gibi koyuvermedim kendimi.
’‘Acıyı bal eyledim’’ onun yerine.
Sizlere de tavsiyem tam olarak budur.
Bırakınız ne derlerse desinler.
Bırakınız ne yaparlarsa yapsınlar. Ellerinden geleni, arkalarına koymasınlar.
Yalnız, yani tek başına geldiğimiz şu dünyadan yine tek başına gideceğiz.
Başkaları olmayacak toprağa dönerken, mezara girerken yanımızda.
Tıpkı doğarken olmadıkları gibi’…
**
Cahit Sıtkı’’ya göre yolun yarısına gelmek üzereyim.
Diğer yarısı meçhul’…
Birkaç gün önce toprağa verdiğimiz gazeteci dostumuz/ağabeyimiz Fevzi Yılmaz henüz 52’’sindeydi.
Doğduğu gün yumdu, hayata gözlerini.
Beni ’‘tıp tepti’’ demişti, bu sayfadan da yayınlanan son yazısında.
Bizleri/sizleri de bir gün bir şeylerin tepmeyeceğinden emin değilim.
Tıp tepmezse, trafik canavarı, amansız bir hastalık, kaldırıma düşen bir kiremit parçası, inatçı bir katır ya da karanlık bir katil. Ya da bizzat hayatın kendisi...
Hepimizi her an bir yerlerde bir şeyler tepebilir.
O nedenle dünle değil, bugünle/yarınla meşgul olmak en iyisi.
Dünü, önceki günü düşünürken bugünü, yarını kaçıran onlarcasını tanıyorum.
Bırakın dünde kalsın düne ait olanlar,
Biz bugüne bakalım. Doya doya yaşamak, yarını daha net görebilmek için.
**
Bazen her şey ama her şey üstünüze gelir;
Necip Fazıl gibi dertlenir; Ve ’‘Hayat yerine Mayat’’ı seçer, Vatan yerine Matan’’a gitmek istersiniz’’.
Ya da Büyük Usta Nazım gibi küplere binip;
"Sen çıkmadın çıkardılar, karşıma seni!
Kıllı, kara elleriyle tutup enseni,
gövdeni yerden bir karış kaldırdılar,
sonra birdenbire
bırakıp yere
seni pantolonumun paçasına saldırttıılar.
Bir düşün oğlum,
bir düşün ey yetimi Safa
bir düşün ki, son defa
anlayabilesin :
Sen bu kavgada
bir nokta bile değil,
bir küçük, eğri virgül,
bir zavallı vesilesin!..
Ben, kızabilir miyim sana?
Sen de bilirsin ki, benim adetim değildir
bir posta tatarına
bir emir kuluna sövmek,
efendisine kızıp, uşağını dövmek!.
Sen de bilirsin ki, jurnal esnafı, senin gibiler
tutulup kulaklarından birer birer teşhir edilirler’…"
*
Dersiniz...
*
Dersiniz...
İşte öyle bir durumdaydım açıkçası dün.
Mevlana’’nın muhteşem sözünü hatırlayıp, sakinleşip, kendime geldim bugün.
Ve izninizle içsel yolculuğuma sizleri de ortak ettim.
Not: Bugün siyaset/miyaset yoktu dostlar. Aslında vardı görenler için. Ama öyle vardı işte. Bir buklecik!