Demokrasi, tarih boyunca önüne çeşitli sıfatlar alarak tanımlanmıştır. Doğrudan demokrasi, temsili demokrasi, katılımcı demokrasi ve radikal demokrasi gibi.
Bizdeki türü temsili olmakla birlikte, bu türün de kurallarına ve geleneğine uygun bir özellik sergilemiyor maalesef.
Gelelim son günlerde sıkça kullanılmaya başlanan anomi kavramına. Kuralsızlık anlamına gelir ama bu kavramı sosyolojik literatür içindeki kullanımını dikkate aldığımızda, kuralların toplumu denetleme gücünü kaybetmesi tarifi daha açıklayıcı olabilir.
Çünkü anaomik ortam sadece, kuralların yetersizliğinden kaynaklanmaz, aynı zamanda kuralları etkisiz hale getiren ortamı da ifade eder. Cumhuriyet öncesi Türkiye, tam bir anomik ortamdaydı denebilir. Kurumlar yok, dolayısıyla kuralları denetleyen bir güç söz konusu değil. Ayrıca toplumda bir umutsuzluk ve yönsüzlük sorunu yaşanıyordu.
Karizmatik liderlik sayesinde bu anomik ortam, yeni değerler ve yeni kurallar/kurumlar inşa edilerek ortadan kaldırıldı.
Peki, güncel duruma gelirsek, anomik bir ortamdan söz edebilir miyiz? Kesinlikle evet. Çünkü toplumda bütünlüğü ve yapıyı oluşturan kurumlar işlemiyor. İşliyor ama kurallara göre değil.
Mahkemeler, hastaneler, güvenlik kurumları, okullar/üniversiteler, bakanlıklar neredeyse hiçbiri, bu kurumları var eden kurallara uymaksızın ve keyfi olarak işliyor. Seksenli yıllarda Turgut Özal, “bir defa Anayasayı delmekle bir şey olmaz” demişti.
Pek çok konuda olduğu gibi, bir defadan bir şey olmaz yaklaşımı, bu ihlallerin sürekliğine zemin hazırlar.
Bir süredir içine girdiğimiz “Tek Adam Rejimi” de adeta kurallardan azade bir iktidar haline dönüştü. Güçlerin birliği, adeta kuralların ihmal edilebilir hale gelmesine yol açtı. Medeni ülkelerde Başkanlık Sistemi, çok ciddi denge ve denetim kurumları ile bir arada iken, bizde tek kişinin bütün kurumları yönlendireceği keyfi bir rejimi berberinde getirdi.
Parlamentodan bir kişinin istediği yasalar çıkıyor ve o kişinin onaylamadığı önergeler reddediliyor. Bakanların zaten hiçbir hükmü yok. Cumhurbaşkanının atadığı memurlar konumundalar. Peki, mahkemeler bu güç odağından bağımsız mı? Tabii ki hayır.
2019 yerel seçimlerinde, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi iptal edildi ve tekrarlandı. Hangi kurala göre? Kurala değil keyfe göre. Biliyorsunuz bu seçimde seçmen dört oy kullandı. Büyükşehir, İlçe Belediyesi, İlçe Belediye Meclisi ve Muhtarlık.
Ama usulsüzlük oldu diye bu dört seçimden sadece biri iptal edildi. Bu açık bir kuralsızlıktı.
Sinan Ateş cinayetinde ve Narin’in katledilmesinden sonra, kurallar işledi mi? Kovuşturmada, soruşturmada güvenlik ve hukuk kuralları işledi mi?
Anayasa Mahkemesi ve AİHM’in bu yönde kararlarına rağmen Osman Kavala, Selahattin Demirtaş ve Can Atalay gibi çok sayıda tutuklu salıverildi mi?
Yeni doğan çetesi olarak anılan çetenin, bebek cinayetleri bize neyi gösterdi? Hastanelerde kuralların işlemediğini ve sağlık müdürlüklerinin gerekli denetimleri yapmadığını.
Devlet Bahçeli, hukuken suçlu bulunan, suçu kesinleşmiş olan Abdullah Öcalan’ı Meclise davet etmesi hangi kurala uygun? Yasal karşılığı yok ama kuralın yazılı olması gerekmez, bazen yazılı kurallara aykırı görünen uygulamalar da olur. Ama o zaman da ya yeni bir düzenleme yapılır ya da bu konuda kamuoyunun rızası ile yeni bir meşruiyet oluşur.
Ama bütün bu yazılı ve yazılı olmayan kurallara uymamayı alışkanlık haline getirme adeta bir keyfilik olarak sürmektedir.
Belediyelerin, İçişleri Bakanlığı tarafından denetlenmesi gerekir. Kurallara göre suç işleyen belediye yöneticileri görevden alınabilir. Ama bu suç kararını Bakan değil, mahkeme verir. Meşru kural budur.
Bazı belediyeler ihalelerde, konserlerde usule aykırı harcamalar yapabilir. Bunu engellemenin yolu kamu denetimidir. Ama bazı belediyeleri denetleyip bazıları denetimden muaf tutmak kurallara uygun mu? Bu da demokrasi ve hukuk açısından anomik bir tutumdur.
Toplumda yoksulluk ve geçim sıkıntısından sonra en yaygın algı ve duygu, bu ülkede adaletin olmadığı yönündedir. Kurumlar ve kurallar yerine keyfilik, kayırmacılık yaygın hale gelmiştir. Bu karamsarlık ve umutsuzluk, söz konusu kuralsızlık (anomik) ortamının ürünü.
Elimizde demokrasi olarak sadece sandık kalmakla birlikte, giderek sandığa da güven azalmakta ve geleceğe ilişkin umutlar azalmaktadır. Onun için bu anomik ortamı eleştirmek yetmez. Bundan çıkış için, yeni bir dönem umudunu oluşturmak da muhalefetin en önemli görevidir.