Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de toplanan COP29 bugün sona eriyor. Sonuç bildirgelerini takip edeceğiz ama ne yazık ki, “dağ fare doğurdu” başlığını atmak için de çok beklemeyecek gibiyiz. İlk günden beri gelen eleştirilerden biri de COP29’da gıda egemenliğinin doğrudan bir başlık olarak ele alınmamış olmasıydı. Buna rağmen sürdürülebilir tarım, gıda üretimi ve iklim değişikliğine adaptasyon konuları tartışmaların önemli bir parçasını oluşturdu. Özellikle sürdürülebilir gıda üretimi, küçük çiftçilerin desteklenmesi ve iklim dostu tarım uygulamalarının yaygınlaştırılması gibi konular tartışıldı.
Ama Food Action Alliance gibi girişimlerle, gıda güvenliğini artırmak için dünya çapında birçok projeye destek sağlanıyor. Ama bu gündeme bile gelmedi.
COP29’da iklim finansmanı, biyolojik çeşitlilik ve iklim ilişkisi ile iklim adaptasyonu gibi başlıklar öne çıkıyor. Bu konular, yerel toplulukların kendi gıda sistemleri üzerindeki kontrolünü artırmayı hedefleyen politikalar için de bir çerçeve sağlayabilir ama ne fayda?
Geçen Çarşamba günü, beslenme sürdürülebilir turizm üzerine ortak bir panel düzenlendi. Uzmanlar, sürdürülebilirlik araştırmacıları, iş liderleri ve turizm profesyonelleri, Slow Food hareketinin ve sürdürülebilir tarım ilkelerinin düşük etkili turizmi nasıl teşvik edebileceğini tartışmak üzere “Slow Food- Düşük Etki: Yerel Tarım Ürünleriyle Sürdürülebilir Turizmi Geliştirme” başlıklı bir etkinlikte bir araya geldiler.
Azerbaycan Turizm Kurulu (ATB) CEO’su Florian Sengstschmid’in moderatörlüğünü yaptığı panelde Dayanıklılık ve Sürdürülebilir Kalkınma Merkezi’nin (CRSD) Kurucusu ve Araştırma Başkanı ve Cambridge Üniversitesi Mühendislik ve Arazi Ekonomisi Bölümü’nde Doçent olan Dr. Nazia Mintz Habib de katıldı ama bence en önemli konuşmayı Ugandalı ziraat mühendisi ve Slow FoodDünya Başkanı Edward Mukiibi yaptı.
Panelistler, gıda endüstrisinin karbon ayak izini azaltmada ve çevre dostu turizm deneyimlerini teşvik etmede yerel tarım ürünlerinin ve sürdürülebilir çiftçilik uygulamalarının rolünü tartıştılar. Tartışmada, yerel ürünlere öncelik vermenin ve sürdürülebilir tarımı desteklemenin turizmin karbon ayak izini nasıl azaltabileceği, seyahat deneyimini nasıl iyileştirebileceği ve daha yeşil, daha sürdürülebilir bir geleceği nasıl teşvik edebileceği vurgulandı.
Edward Mukiibi’nin dedikleri içinde şu cümlelerin altını özellikle çizmek isterim:
Yoğun tarıma büyük ölçüde bağımlı olan küresel gıda sistemi, çevresel bozulmaya, sosyoekonomik eşitsizliklere ve iklim değişikliğine yol açıyor. Büyük pazarlar tüketim ve üretim kalıpları aracılığıyla küresel gıda ticaretini önemli ölçüde etkiliyor. Bu zorlukların üstesinden gelmek için küresel gıda sistemi daha sürdürülebilir ve adil hale gelmeli.
Sürdürülebilir tarım ve gıda sistemleri oluşturmak, küresel gıda güvenliği sağlamak ve çevresel etkileri azaltmak için bir dizi önlem gereklidir. Erozyonun önlenmesi ve organik madde miktarının artırılması için örtü bitkileri ekimi ve organik gübre kullanımı teşvik edilmelidir. Su Yönetimi sağlanmalı. Yenilenebilir enerji kaynaklarının tarımda kullanımı artırılmalı, fosil yakıt tüketimi azaltılmalıdır. Hayvancılık sektöründeki metan salınımını azaltan beslenme yöntemleri geliştirilmelidir. Yerel ve geleneksel tohumlar çok önemli. Tek tip tarım yerine, yerel çeşitliliğin desteklenmesi şart. Tarım arazilerinin genişlemesi nedeniyle ormansızlaşmanın önlenmesi önemlidir. Atıkları azaltan ve geri dönüştüren tarım yöntemleri teşvik edilmelidir. Küçük ölçekli çiftçilere sürdürülebilir tarım teknikleri için finansman ve eğitim sağlanmalıdır.
Edward Mukiibi daha sonra Azerbaycan Devlet Televizyonunda yayınlanan bir röportaja katıldı ve Arzu Aliyeva’nın sorularını cevapladı. Ben de banttan gelen bu yayını TV’den izleme şansı buldum.
Ancak sorunlar bu kadar değil. The Guardian’da yayınlanan ciddi bir analiz var. Analiz, endüstriyel tarım için yüzlerce lobicinin Bakü’deki Cop29 iklim zirvesine katıldığını gösteriyor.
Bunlar arasında Brezilyalı et paketleme şirketi JBS, hayvan ilaçları şirketi Elanco ve gıda devi PepsiCo gibi dünyanın en büyük tarım işletmeleri şirketlerinin temsilcileri ve gıda sektörünü temsil eden ticaret grupları yer alıyor.
The Guardian’ın analizi, bu yıl genel olarak 204 tarım delegesinin görüşmelere katıldığını ortaya koyuyor. Toplam sayı Cop28’deki rekor seviyelere kıyasla düşmüş olsa da, rakamlar küresel sera gazı emisyonlarının üçte birine kadarını oluşturan tarım sektöründe çalışan işletmeler için en önemli öncelik olmaya devam ettiğini gösteriyor.
Dünyanın acımasız gerçeği bu. Gıda sektörü lobicileri oldukça etkili olmaya devam ediyorlar. Analizden okuduğum kadarı ile Brezilya, Rusya ve Avustralya’nın yanı sıra diğer ülkelerden gelen ülke delegasyonlarının bir parçası olarak Bakü’ye gelen bu delegelerin iklim kaygısı falan yok.
Malum, et ve süt üreticileri, özellikle AB ülkelerinde küresel metan üretiminin yaklaşık üçte birini yayan sığır ve koyunlardan kaynaklanan artan kirlilik nedeniyle daha fazla incelemeye tabi tutuluyor. Ama çiftçiler ayrıca hem fosil yakıt bazlı hem de sera gazı yayan ve ormansızlaşmayı teşvik eden sentetik gübrelere güveniyor. Ancak çalışmalar et ve süt üretiminde büyük bir düşüşe ve iklim dostu çiftçiliğe geçişe ihtiyaç olduğunu gösterirken, AB ve ABD’den gelen endüstriyel tarım temsilcileri COP29’da yoğun bir şekilde lobi faaliyetlerinde bulundular.
Greenpeace International’dan kıdemli bir kampanya stratejisti olan An Lambrechts, büyük tarımın görüşmelerdeki varlığı ile iklim eylemi ihtiyacı arasında açık bir “çıkar çatışması” olduğunu söylüyor: “Aynı çıkar çatışmasını fosil yakıt endüstrisiyle ve dünyayı iklim değişikliğiyle mücadele ve etkilerini ele almak için gereken eylem ve çözümlerin kapsamından uzaklaştırmak için nasıl hareket ettikleriyle görüyoruz”
Climate Watch Thailand’dan Wanun Permpibul da şunları söylemiş: “Büyük Tarım tartışmaya hakim olduğunda, ön saflardaki toplulukların sesleri -özellikle küçük çiftçiler, yerli halklar, kadınlar ve yerel gıda üreticileri- sistematik olarak dışlanıyor. Ancak bunlar nesillerdir doğayla uyum içinde yaşayan, ekosistemleri yönetmek, biyolojik çeşitliliği korumak ve yerel gıda sistemlerini sürdürmek için geleneksel bilgiyi kullanan insanlar.”
Tarım sektöründen sahada bulunanlar arasında, Bakü’ye üç delege gönderen dünyanın en büyük et şirketi JBS de yer alıyor. Dünyanın en büyük küresel gıda şirketi Nestlé ve dünyanın ikinci büyük pestisit şirketi Bayer de delegeler gönderdi.
Bakalım sonuç bildirgelerinden neler çıkacak?
Önümüzdeki hafta COP29 için genel ve son bir değerlendirme daha yapacağız. Çünkü ve ne yazık ki söylenecek çok şey var.