7 Haziran'dan sonra ilk sınavını başkanlık seçimiyle veren yeni TBMM'de 'koalisyon için' kritik süreç başlamış olsa da Türkiye hala Bahçeli'nin 'boş oy' hamlesinin etkisinde... Öyle ki liderlerinin bu hamlesini MHP seçmeni/teşkilatı bile anlamadı.
Seçmenin AK Parti ve Erdoğan karşıtlığı üzerinden yüzde 13'e taşıdığı ve MHP ile aynı sayıda sandalyesi bulunan HDP'ye karşı yürüttüğü siyaseti şu sıralar yakınlarına bile anlatmakta zorlanan Bahçeli, siyaset literatürüne geçecek bir adım attı.
-Kimilerine göre Bahçeli, Erdoğan'ın son yollarda sarıldığı 'kutuplaşma siyasetiyle' partisini büyütmek istiyor.
-Kimileri bir adım daha ileri giderek 'boş oyun' AK Parti ile yapılan anlaşmanın gereği olduğunu savunuyor.
-Daha da ileri gidenler MHP içinden etkin bir ismin Saray'la görüştüğünü, başkanlık karşılığı bakanlık anlaşmasının yapıldığını ileri sürüyor.
-Hatta yemin töreninde Bahçeli'nin Davutoğlu ve kabinesi tarafından alkışlanmasının boşuna olmadığından bahisle 'işin daha o gün bitmiş olduğundan' dem vuruluyor.
Neticede o boş oylar AK Parti Adayı İsmet Yılmaz'ın başkanlık biletine dönüştü. Ne bastonluğu kaldı koskoca MHP'nin ne koltuk değnekliği…
Açık söylemeliyim…
Bu sütunların okurları başından bu yana AK Parti-MHP koalisyonunun benim açımdan en mümkün seçenek olduğunu bilirler. Hatta bu ihtimal 7 Haziran'dan çok önce bile güçlüydü benim için.
Lakin boş oy hamlesi beni bile ters köşeye yatırdı.
Bu kadarını beklemiyordum. 12 Haziran'da kaleme aldığım 'demokratik romantizm' başlıklı yazıdaki temel dayanağım MHP ile HDP'nin asla ve kata yan yana gelemeyecekleri ne olan inancımdı.
Benim yan yana gelmekten kastım birlikte hükümet kurmak yahut HDP'nin dışarıdan destekleyeceği bir MHP-CHP hükümetiydi.
Ne yani HDP, MHP adayına oy verseydi adaylarını geri mi çekeceklerdi? Yahut önümüzdeki beş yıl boyunca ellerini kaldırmadan önce kafalarını çeviren HDP'nin ne yaptığına mı bakacaklar?
Hele hele oy verilmesi beklenen kişi Deniz Baykal gibi Türk siyasetinin yarım asırlık deneyimi olunca Bahçeli'nin HDP üzerinden yürüttüğü bu anlamsız siyaset daha da sevimsizleşti. Açık söylemek gerekirse; Devlet Bey'in bu tavrı, yarın seçim olsa ya da hükümet krizi bir erken seçime dönüşse MHP'ye baraj kabusu yaşatabilir.
Öte yandan Devlet Bey'in AK Parti adayını açıktan desteklemesi bile geleneksek tabanını rahatsız etmezdi. Yani Bahçeli, gerekçelerini sıralayarak dördüncü turda İsmet Yılmaz'ı destekleyeceğini açıklasa bu kadar tepki almazdı. Lakin 'hülle' yoluyla Yılmaz'ı seçtirmesi olmadı, yakışık almadı.
Bu hamle beni İzmir siyaseti açısından çok gerilere götürdü. 1994 yerel seçimlerine…
İzmir'de dönemin DYP adayı Burhan Özfatura ile anlaştığı söylenen MHP, aday göstermemek adına seçim kuruluna adayın belgelerini geç teslim etmişti. Seçim kurulu beklendiği gibi MHP adayının adaylığını düşürmüş, Özfatura MHP seçmeninin de desteğiyle rakiplerini alt etmeyi başararak, ikinci kez İzmir'in başkanı seçilmişti.
Bu hülle çok sayıda MHP'liyi Büyükşehir Belediyesi'nde iş, aş ve makam sahibi yaptı, yapmasına da MHP İzmir seçmeninin gözünden düşmüştü bir kere… Hala daha MHP'nin İzmir'de yerel seçim partisi olamamasının nedeni 20 yıl önceki o hülledir.
İzmir seçmeni genel seçimde yüzde 13-14 oy verdiği MHP'ye yerel seçimde bu oyun ancak yarısını ravi görmektedir. Yani güven krizi hala sürmektedir.
Bilmem anlatabildim mi?
Türk seçmeni Bahçeli'nin son hamlesine 1994'ün İzmir'indeki hülle benzeri bir anlam yüklerse, MHP için değilse de Bahçeli için yolun sonu göründü demektir.
Bu arada Bahçeli'nin 'boş oy' hamlesini koltuk pazarlığı sonucu yaptığına ihtimal vermiyorum. Bana göre de Bahçeli, partisini 'etki-tepki' prensibi üzerinden diri tutmaya çalışıyor. Kutuplaşma siyasetine sarılıyor… Ama yanlış yönlendiriliyor. Öte yandan Erdoğan'ın sonunu getiren bu siyasetin geleceğin Türkiye'sinde yeri olduğuna inanmıyorum.
Kimse Bahçeli'nin ya da MHP'nin kırmızıçizgileri olmasın demiyor.
Bilakis kırmızıçizgiler her partiye lazımdır. Bir partiyi ötekinden ayıran kırmızıçizgileridir.
Ama partilerin kırmızıçizgileri seçmenin kırmızıçizgileriyle paralel olmak zorundadır.
7 Haziran'da Türk seçmeninin kırmızıçizgisi gayet net bir şekilde kendini belli etmişken Bahçeli'nin bu çizgiye dik bir siyaset izlemesi hem partisinin hem de kendisinin sonunu hazırlayabilir.
Sandıktan uzlaşı çıkmıştır 7 Haziran'da…
Türk seçmeni HDP'ye Türkiye Partisi olma noktasında bir şans vermiştir.
Seçmenin verdiği bu şansı Bahçeli'nin göz ardı etmesi, neredeyse 'sizinle aynı atmosferi solumak bile züldür' anlamına gelen ifadeler ne sandıktan çıkan sonuçla örtüşüyor ne de 21. yüzyıl siyaset anlayışıyla…
*
Biraz da senaryolardan dem vuralım.
Meclis başkanlığındaki jest nedeniyle AK Parti ile MHP şu sıralar birbirlerine çok yakıştırılıyor.
Başından bu yana ben bu ihtimalin daha mümkün olduğunu savunanlardanım. Lakin Bahçeli'nin HDP'ye karşı yürüttüğü garip siyaset şu sıralar bu ihtimalin önündeki en büyük engel gibi görünüyor.
Bu ihtimalin altını çizerken ben 'çözüm sürecinin' MHP'nin kırmızıçizgileriyle yeniden tanımlanarak sürdürülebileceğini düşünüyordum. Hatta MHP'nin onayı olmadan yapılan çözüm sürecinin bir ayağının hep eksik kalacağına inanıyordum.
MHP'nin ortak olduğu bir hükümetin çözüm sürecini daha az tavizle tamamlama ihtimali olduğundan hareketle bu ortaklığın çözüm sürecini her iki taraf açısından da hazmedilebilir hale getireceğini düşünüyordum. Lakin Bahçeli'nin son günlerde imza attığı söylemler MHP'nin çözüm sürecini topyekûn reddettiği, rafa kaldırmak istediği anlamına geliyor.
Reel siyaset konjonktüre göre değişiklik arz edebilir. Ama çözüm süreci hiçbir hükümetin rafa kaldıramayacağı kadar önemli ve de acil bir süreçtir. Bana göre de her iki tarafı rencide etmeden 'kardeşlik şemsiyesi' altında çözülmesi gerekir. Bu konuda geri adım atan, belirli bir noktaya gelmiş süreci sekteye uğratan kaybeder.
O nedenle CHP'nin AK Parti açısından daha doğru bir seçenek olduğu ortaya çıkıyor bugün. Her ne kadar MHP kadar doku uyuşması yaşamayacak olsalar da CHP'lilerin kırmızı plakaya olan hasreti kısa süre içinde kaynaşmayı artıracaktır.
AK Parti'nin CHP ile ortaklığa gitmesi, Bahçeli'ye çok istediği 'ana muhalefet koltuğunu' bırakırken bir sonraki seçimdeki en büyük rakibini de şimdiden bağlaması anlamına gelir.
Bu ortaklık önceki yazılarda altını çizdiğimiz gibi parti içinde çalınmaya başlanan kurultay tamtamlarını da bir süreliğine susturur. Yani CHP'yi kurtarır mı bilinmez ama Kılıçdaroğlu'nun koltuğunu kurtarır.
HDP'nin dışarıdan desteğini alan bir azınlık hükümetinin vebalini ise AK Parti taşıyamaz.
Şimdilik bu kadar diyelim.
Seçmenin AK Parti ve Erdoğan karşıtlığı üzerinden yüzde 13'e taşıdığı ve MHP ile aynı sayıda sandalyesi bulunan HDP'ye karşı yürüttüğü siyaseti şu sıralar yakınlarına bile anlatmakta zorlanan Bahçeli, siyaset literatürüne geçecek bir adım attı.
-Kimilerine göre Bahçeli, Erdoğan'ın son yollarda sarıldığı 'kutuplaşma siyasetiyle' partisini büyütmek istiyor.
-Kimileri bir adım daha ileri giderek 'boş oyun' AK Parti ile yapılan anlaşmanın gereği olduğunu savunuyor.
-Daha da ileri gidenler MHP içinden etkin bir ismin Saray'la görüştüğünü, başkanlık karşılığı bakanlık anlaşmasının yapıldığını ileri sürüyor.
-Hatta yemin töreninde Bahçeli'nin Davutoğlu ve kabinesi tarafından alkışlanmasının boşuna olmadığından bahisle 'işin daha o gün bitmiş olduğundan' dem vuruluyor.
Neticede o boş oylar AK Parti Adayı İsmet Yılmaz'ın başkanlık biletine dönüştü. Ne bastonluğu kaldı koskoca MHP'nin ne koltuk değnekliği…
Açık söylemeliyim…
Bu sütunların okurları başından bu yana AK Parti-MHP koalisyonunun benim açımdan en mümkün seçenek olduğunu bilirler. Hatta bu ihtimal 7 Haziran'dan çok önce bile güçlüydü benim için.
Lakin boş oy hamlesi beni bile ters köşeye yatırdı.
Bu kadarını beklemiyordum. 12 Haziran'da kaleme aldığım 'demokratik romantizm' başlıklı yazıdaki temel dayanağım MHP ile HDP'nin asla ve kata yan yana gelemeyecekleri ne olan inancımdı.
Benim yan yana gelmekten kastım birlikte hükümet kurmak yahut HDP'nin dışarıdan destekleyeceği bir MHP-CHP hükümetiydi.
Ne yani HDP, MHP adayına oy verseydi adaylarını geri mi çekeceklerdi? Yahut önümüzdeki beş yıl boyunca ellerini kaldırmadan önce kafalarını çeviren HDP'nin ne yaptığına mı bakacaklar?
Hele hele oy verilmesi beklenen kişi Deniz Baykal gibi Türk siyasetinin yarım asırlık deneyimi olunca Bahçeli'nin HDP üzerinden yürüttüğü bu anlamsız siyaset daha da sevimsizleşti. Açık söylemek gerekirse; Devlet Bey'in bu tavrı, yarın seçim olsa ya da hükümet krizi bir erken seçime dönüşse MHP'ye baraj kabusu yaşatabilir.
Öte yandan Devlet Bey'in AK Parti adayını açıktan desteklemesi bile geleneksek tabanını rahatsız etmezdi. Yani Bahçeli, gerekçelerini sıralayarak dördüncü turda İsmet Yılmaz'ı destekleyeceğini açıklasa bu kadar tepki almazdı. Lakin 'hülle' yoluyla Yılmaz'ı seçtirmesi olmadı, yakışık almadı.
Bu hamle beni İzmir siyaseti açısından çok gerilere götürdü. 1994 yerel seçimlerine…
İzmir'de dönemin DYP adayı Burhan Özfatura ile anlaştığı söylenen MHP, aday göstermemek adına seçim kuruluna adayın belgelerini geç teslim etmişti. Seçim kurulu beklendiği gibi MHP adayının adaylığını düşürmüş, Özfatura MHP seçmeninin de desteğiyle rakiplerini alt etmeyi başararak, ikinci kez İzmir'in başkanı seçilmişti.
Bu hülle çok sayıda MHP'liyi Büyükşehir Belediyesi'nde iş, aş ve makam sahibi yaptı, yapmasına da MHP İzmir seçmeninin gözünden düşmüştü bir kere… Hala daha MHP'nin İzmir'de yerel seçim partisi olamamasının nedeni 20 yıl önceki o hülledir.
İzmir seçmeni genel seçimde yüzde 13-14 oy verdiği MHP'ye yerel seçimde bu oyun ancak yarısını ravi görmektedir. Yani güven krizi hala sürmektedir.
Bilmem anlatabildim mi?
Türk seçmeni Bahçeli'nin son hamlesine 1994'ün İzmir'indeki hülle benzeri bir anlam yüklerse, MHP için değilse de Bahçeli için yolun sonu göründü demektir.
Bu arada Bahçeli'nin 'boş oy' hamlesini koltuk pazarlığı sonucu yaptığına ihtimal vermiyorum. Bana göre de Bahçeli, partisini 'etki-tepki' prensibi üzerinden diri tutmaya çalışıyor. Kutuplaşma siyasetine sarılıyor… Ama yanlış yönlendiriliyor. Öte yandan Erdoğan'ın sonunu getiren bu siyasetin geleceğin Türkiye'sinde yeri olduğuna inanmıyorum.
Kimse Bahçeli'nin ya da MHP'nin kırmızıçizgileri olmasın demiyor.
Bilakis kırmızıçizgiler her partiye lazımdır. Bir partiyi ötekinden ayıran kırmızıçizgileridir.
Ama partilerin kırmızıçizgileri seçmenin kırmızıçizgileriyle paralel olmak zorundadır.
7 Haziran'da Türk seçmeninin kırmızıçizgisi gayet net bir şekilde kendini belli etmişken Bahçeli'nin bu çizgiye dik bir siyaset izlemesi hem partisinin hem de kendisinin sonunu hazırlayabilir.
Sandıktan uzlaşı çıkmıştır 7 Haziran'da…
Türk seçmeni HDP'ye Türkiye Partisi olma noktasında bir şans vermiştir.
Seçmenin verdiği bu şansı Bahçeli'nin göz ardı etmesi, neredeyse 'sizinle aynı atmosferi solumak bile züldür' anlamına gelen ifadeler ne sandıktan çıkan sonuçla örtüşüyor ne de 21. yüzyıl siyaset anlayışıyla…
*
Biraz da senaryolardan dem vuralım.
Meclis başkanlığındaki jest nedeniyle AK Parti ile MHP şu sıralar birbirlerine çok yakıştırılıyor.
Başından bu yana ben bu ihtimalin daha mümkün olduğunu savunanlardanım. Lakin Bahçeli'nin HDP'ye karşı yürüttüğü garip siyaset şu sıralar bu ihtimalin önündeki en büyük engel gibi görünüyor.
Bu ihtimalin altını çizerken ben 'çözüm sürecinin' MHP'nin kırmızıçizgileriyle yeniden tanımlanarak sürdürülebileceğini düşünüyordum. Hatta MHP'nin onayı olmadan yapılan çözüm sürecinin bir ayağının hep eksik kalacağına inanıyordum.
MHP'nin ortak olduğu bir hükümetin çözüm sürecini daha az tavizle tamamlama ihtimali olduğundan hareketle bu ortaklığın çözüm sürecini her iki taraf açısından da hazmedilebilir hale getireceğini düşünüyordum. Lakin Bahçeli'nin son günlerde imza attığı söylemler MHP'nin çözüm sürecini topyekûn reddettiği, rafa kaldırmak istediği anlamına geliyor.
Reel siyaset konjonktüre göre değişiklik arz edebilir. Ama çözüm süreci hiçbir hükümetin rafa kaldıramayacağı kadar önemli ve de acil bir süreçtir. Bana göre de her iki tarafı rencide etmeden 'kardeşlik şemsiyesi' altında çözülmesi gerekir. Bu konuda geri adım atan, belirli bir noktaya gelmiş süreci sekteye uğratan kaybeder.
O nedenle CHP'nin AK Parti açısından daha doğru bir seçenek olduğu ortaya çıkıyor bugün. Her ne kadar MHP kadar doku uyuşması yaşamayacak olsalar da CHP'lilerin kırmızı plakaya olan hasreti kısa süre içinde kaynaşmayı artıracaktır.
AK Parti'nin CHP ile ortaklığa gitmesi, Bahçeli'ye çok istediği 'ana muhalefet koltuğunu' bırakırken bir sonraki seçimdeki en büyük rakibini de şimdiden bağlaması anlamına gelir.
Bu ortaklık önceki yazılarda altını çizdiğimiz gibi parti içinde çalınmaya başlanan kurultay tamtamlarını da bir süreliğine susturur. Yani CHP'yi kurtarır mı bilinmez ama Kılıçdaroğlu'nun koltuğunu kurtarır.
HDP'nin dışarıdan desteğini alan bir azınlık hükümetinin vebalini ise AK Parti taşıyamaz.
Şimdilik bu kadar diyelim.