Şahane bir Nisan Pazarı… Sıcaklık 20 derece civarında... Doğa uyanmış. Çiçekler açmış… Üstelik Alaçatı'da Ot festivali var. Sense Gündoğdu'da miting yapıyorsun.
Büyük cesaret!
Yaptılar mı? Yaptılar… Üstelik AK Parti'nin İzmir'de yaptığı/sahiplendiği en büyük mitinglerden birini gerçekleştirdiler. Organizasyon başarılıydı. Sadece Bahçeli eksikti.
-Efendim devlet zoruyla/gücüyle yapıyorlar.
-Yok efendim memurlara alanda yoklama yaptılar.
-Vay efendim THY üzerinden uçaklar dolusu insan taşıdılar.
-Gelenlerin en az yarısı il dışındandı. İzmir'in ilçelerinden 5 bin otobüs kaldırdılar falan…
Hepsine eyvallah diyelim. Netice?
Gündoğdu Meydanı'nda görkemli bir miting…
Sahibi? Cumhurbaşkanı ve AK Parti…
*
Erdoğan, Diyarbakır'da bulamadığı morali İzmir'de buldu. İl Başkanı Bülent Delican'ın yerinde olsam CHP Konya Milletvekili Hüsnü Bozkurt'a da bir teşekkür plaketi takdim ederdim. Hatta plaketlerin en büyüğünü verirdim. Parti teşkilatını 'denize dökme' polemiği üzerinden mitinge motive ettiği ve de kararsız görünen AK Partilileri 'evet' noktasında ikna ettiği için. Zaten böylesine bir kırılma anında 'Evetçileri denize dökeceğini söyleyenin' iyi niyetinden de şüphe etmek lazımdır.
Gündoğdu mesajlarına gelince… Ben en çok Başbakan Binali Yıldırım'ın uzunca bir süre 'teröristlerle' yan yana andıkları 'hayırcıların da evetçiler kadar onurlu' olduğunu söylediği cümleyi beğendim...
Birkaç gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan da 'Evetçiler ne kadar saygınsa Hayırcılar da o kadar saygındır' demişti. Ama Gündoğdu meydanında, demokrasinin, hoşgörünün başkenti İzmir'de, İzmir'in oylarıyla seçilmiş bir Başbakan'ın daha güçlü bir ifadeyle bunun altını çizmesi, İzmir mitinginin en anlamlı mesajıydı.
Bazılarınız bu söylem değişikliğini 'çevir kazı yanmasın' mantığıyla günü birlik siyaset manevrası olarak yorumlayabilir. Kaldı ki o bazılarınız haklı da olabilir. 'Lakin en son söylenenin doğru kabul edildiği güzel ülkemde dün terörist örgütlerle yan yana anılan hayır oyu vereceklerin saygın ve de en az evetçi kadar onurlu olduklarının hatırlanması önemlidir' diye düşünüyorum.
Başbakan Yıldırım'ın İzmir'de üç günlük bir mesai daha yapmasına gelince…
İnsanın aklına iki şey geliyor. Ya İzmir'de bir sorun tespit ettiler.
Yahut bir fırsat gördüler…
İkincisi daha akla yatkın geliyor. Keza sorun olan bir kentte Pazar günkü mitingi yapmak mümkün olmazdı.
*
Evet'in bir devlet kampanyası olduğu sır değil. Evet'e çalışmak, evet demek kuşkusuz daha kolay… Devlet gücü, medya gücü, para, imkan ve de insan gücü Hayır'ın çok üzerinde…
Ama adamlar çalışıyor arkadaş!
Devlet bizde, medya bizde, para bizde demeden… Geceyi gündüze katarak…
İl Başkanları gecenin çak yarısı miting alanında bayrak asıyor.
Başbakan, Cumhurbaşkanı, bakanlar, vekiller… Sosyal medya dahil hiçbir alanda boşluk bırakmıyorlar.
Ve bana göre çok fazla eksiği olan bir anayasa paketini anlatma konusunda şu ana kadar oldukça başarılılar.
*
Sürecin en başında İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ne demişti, hatırlayalım.
'AKP 1 Kasım'da aldığı oyu alırsa referandumdan evet çıkar…'
Basit bir matematik gibi görünebilir. Ama doğru bir matematikti.
Ve AK Parti sürecin başından bu yana aynı şeyi yapmaya çalışıyor. Almanya'ya, Hollanda'ya topyekûn AB'ye efelenirken de aynı amacı taşıyorlar sabah akşam günde 5 öğün Kılıçdaroğlu'na yüklenirken de… 1 Kasım'da kendilerine oy veren 23,5 milyonu ikna etmeye uğraşıyorlar.
Bunu başardıkları an Bahçeli'nin taşıdıkları artı yazacak.
*
Şahsen dikkatimi çeken bir husus daha var. Meral Akşener'in, Muharrem İnce'nin hatta Metin Feyzioğlu'nun programları devletin defansıyla karşılaşırken Sinan Oğan'a Yozgat'ın göbeğinde 'demokratik bir müdahalede' bulunulurken Kılıçdaroğlu'nun sesi bir anda nasıl da yükseldi farkında mısınız?
Sanki sihirli el dokundu, bir düğmeye basıldı ve CHP Genel Başkanı sabah-akşam ekranlarda boy göstermeye başladı. Sanki birileri çok başlı, çok sesli, heterojen bir yapıya sahip olan 'Hayır Platformu'ndaki muhatap sayısını bir anda teke düşürmeye karar verdi.
Ve sanki bu kararın neticesinde daha önce Erdoğan'a karşı 7 kez seçim kaybetmiş Kemal Kılıçdaroğlu Hayır'ın tek temsilcisi olarak seçildi. Sürecin başında ekran yüzü görmeyen hatta grup konuşmaları bile yarıda kesilen Kılıçdaroğlu sabah akşam ekranlardan düşmez oldu.
Şöyle düşünün…
Tüm bu kampanya, tüm bu tantana bir avuç kararsız için değil mi?
Bu bir avuç kararsızın da profili belli… Az eğitimli, az gelirli bir kitle…
Şimdilerde bu kitleye bir güreş maçı izletiliyor.
Minderin bir ucunda son 7 maçını kazanmış altın kemerli bir başpehlivan…
Diğer ucunda son 7 maçını kaybetmiş bir diğeri…
Daha çok kazanandan yana olma eğilimi gösteren kararsız profil hangi pehlivana alkış tutar dersiniz?
Son yıllarda iyice altı çizilen mezhepsel ayrışmadan söz etmiyorum bile…
Erdoğan'ın yerinde siz olsanız ne yapardınız?
Siyaseten toplumda bir karşılığı olduğu görülen/ anlaşılan, Kılıçdaroğlu'na nazaran görece daha az yıpranmış olan Meral Akşener, Muharrem İnce, Metin Feyzioğlu, Sinan Oğan gibi karakterlere laf yetiştirmeye mi çalışırdınız?
Yoksa onları görmezden gelip aralarından birini seçip hayır cephesinin tek bir muhatabına mı dönüştürürdünüz?
Şu anda genel atmosfer 16 Nisan'da ülkenin kaderini değiştirecek bir anayasa referandumundan çok Kılıçdaroğlu ile Erdoğan arasında bir seçimin olacağı/olduğu yönünde…
En azından kararsızlara sunulan fotoğraf böyle…
Not: Erdoğan'ın yerinde olsam Kılıçdaroğlu'na yüklenirken '7 seçim kaybetmiş genel başkan' ifadesini çok sık kullanmazdım. Keza Erdoğan bu ifadeyi kullanınca müttefiki Bahçeli'nin kaç seçim kaybettiği akla geliyor...