Dün Kütahya Simav'a bağlı kapatılan Kuşu Beldesi'nin tek yürek olup, 'Söz konusu Kuşu ile gerisi teferruattır' duruşunu, 30 Mart'tan sonra 2. kez sergilemesinin bendeki izdüşümünü kaleme almaya çalışmıştım.
Çok sayıda Kuşulu aradı. Hatta ofise kadar gelenler oldu.
Verdikleri mücadelenin detaylarını anlattılar. Nedenlerini, niçinlerini sıraladılar.
Kuşu'nun köy olmasının, 62 yıl önce elde ettikleri belediyelik hakkının nüfus gerekçesiyle ellerinden alınmasının duygu dünyalarında, kentlerinde yarattığı kırılmaları paylaştılar.
Ve dört koldan mücadeleyi nasıl, hangi koşulda sürdürdüklerini...
Ben de tıpkı yazıda yapmaya çalıştığım kadarıyla, 'Söz konusu Kuşu ise parti/pırtı, dünya görüşü yani gerisi teferruattır' diyerek hem 30 Mart'ta hem de 1 Haziran'da sandığa tek bir oy bile atmayan, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de atmayacaklarının teminatını veren 1685 seçmenli Kuşuluları canı yürekten tebrik ettim.
1 Haziran'da tekrarlanan seçimlerin galibini arayanlara şu kadarını söyleyebilirim.
O seçimin galibi ne AK Parti'dir, ne CHP ne de MHP…
O seçimin galibi Kuşu Partisi'dir. Sandığa tek bir oy bile atmadan, sandıktan 'sağlam irade' çıkarmayı başarmış Kuşulular'dır.
Çok sayıda Kuşulu aradı. Hatta ofise kadar gelenler oldu.
Verdikleri mücadelenin detaylarını anlattılar. Nedenlerini, niçinlerini sıraladılar.
Kuşu'nun köy olmasının, 62 yıl önce elde ettikleri belediyelik hakkının nüfus gerekçesiyle ellerinden alınmasının duygu dünyalarında, kentlerinde yarattığı kırılmaları paylaştılar.
Ve dört koldan mücadeleyi nasıl, hangi koşulda sürdürdüklerini...
Ben de tıpkı yazıda yapmaya çalıştığım kadarıyla, 'Söz konusu Kuşu ise parti/pırtı, dünya görüşü yani gerisi teferruattır' diyerek hem 30 Mart'ta hem de 1 Haziran'da sandığa tek bir oy bile atmayan, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de atmayacaklarının teminatını veren 1685 seçmenli Kuşuluları canı yürekten tebrik ettim.
1 Haziran'da tekrarlanan seçimlerin galibini arayanlara şu kadarını söyleyebilirim.
O seçimin galibi ne AK Parti'dir, ne CHP ne de MHP…
O seçimin galibi Kuşu Partisi'dir. Sandığa tek bir oy bile atmadan, sandıktan 'sağlam irade' çıkarmayı başarmış Kuşulular'dır.
Kuşu'nun iradesini önemli bir paranteze alarak, 1 Haziran'ın diğer sonuçlarına baktığımızda ise manzara hayli ilginç görünüyor. Değerlendirmeler iki eksende yürütülüyor.
Birincisi 1 Haziran sandığının galibi kim ya da kimler?
İkincisi de bu seçimin 10 Ağustos'taki cumhurbaşkanlığı seçimlerine etkisi olur mu?
1 Haziran'da seçim yapılan 2 il, 7 ilçe ve 5 beldenin sonuçlarını birkaç açıdan değerlendirmek mümkün çünkü…
Meseleye iktidar partisinin kazanımları üzerinden bakarsak;
2'isi belde 3'ü ilçe olmak üzere 5 seçim bölgesinde zafere ulaştılar. Apoletli temsilcilerinin ifadesine göre aynı bölgelerden 30 Mart'ta aldıkları oyu yüzde 4 civarında arttırdılar.
AK Parti gibi 12 yılı aşkın süredir kesintisiz iktidar olan bir parti için Yalova ve Ağrı'nın kaybedildiği seçimde başarıdan söz etmek mümkün müdür? Bence değildir.
Erdoğan ve kurmaylarının 2 ili alıp gerisini kaybetmeye razı olduğundan da eminim.
Kaldı ki 1 Haziran'ın 10 Ağustos'un son provası olduğu düşünülürse ve de devletin, hükümetin, partinin, iktidara yakın iş ve medya temsilcilerinin tüm gücünün sahaya yansıtıldığı süreçte 'yüzde 4 oy arttırdık' ibaresi en basit ifadeyle komiktir.
Bir zamanlar milli yenilgilerin ardından yapılan 'yenildik ama ezilmedik' demenin bir başka yoludur ve de tabanı bir arada tutmaktan başka bir amaç taşımamaktadır.
Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek'in sınır ötesi bir operasyona çıkıp Çankırı'nın Şabanözü ile Eskişehir Mahmudiye'sinde başta asfalt olmak üzere çeşitli hamlelerle seçmenin önüne koyduğu 'rüşvetin' de kar etmemesi de altı çizilmesi gereken bir durumdur.
Kaldı ki Şabanözü ilçesinde 5 kilometrelik yolun 2 kilometresini seçimden önce asfaltlayan Gökçek'in seçimin kaybedildiğinin anlaşılmasıyla asfalt araçlarını gece yarısı geri çağırması da siyasi literatüre geçecek bir dramatik tablodur.
Sınır tanımayan belediye başkanı Gökçek'in yanı sıra iktidar partisinin bakanlar, valiler, kaymakamlar üzerinden yürüttüğü yoğun baskı ve çalışmaya rağmen Yalova ve Ağrı'ı kaybetmesi, pek çok ilçede rakiplerinin gerisinde kalmasını siyaseten doğru okumak gerekir.
Muhalefet cephesinden bakarsak;
Son dönemde 'çocuk kaçırma, yol kesme' dahil pek çok suçlamanın odağındaki BDP/HDP'nin bölgedeki gücünü koruduğu ayan beyan ortada... Başbakan Erdoğan'ın deprem sonrası yaraların sarılması için devletin tüm gücünü seferber ettiği, son olarak bu konuda kendisini 'eleştirme cüreti gösteren' Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun konuşmasını protesto edip salondan ayrılma nedeni olan Ağrı'dan umduğunu alamaması tabi ki önemli… Ama asıl önemli olan BDP'nin bölgedeki gücünü her ne olursa olsun koruyor olmasıdır. Ve bu durum siyasetçilerin de siyaset bilimcilerin de biz gazetecilerin de görmezden gelemeyeceği bir gerçektir artık… Doğu, Güneydoğu gerçeğimiz…
Ana Muhalefet Partisi CHP için de Yalova gibi kritik bir kenti kazanmak fevkalade önemlidir.
Ve de Eskişehir Mahmudiye'de Melih Gökçek'i de yenmek…
CHP'de Yalova zaferinin kahramanı kuşkusuz Muharrem İnce…
30 Mart'ın ardından sandıkları günler boyu bekleyen İnce, memleketi Yalova'da verdiği savaşı kazanarak CHP'nin yarınları için yapacağı mücadelede güç ve moral depoladı.
Ve 30 Mart'ın kazanan tek partisi MHP'de bazı 3 noktada zafere ulaşarak 'İç Anadolu'daki' gücünü göstermiş oldu. Saadet Partisi Erzincan Çadırkaya'da varlığını koruyarak 'yıkılmadım, ayaktayım' mesajı verdi 1 Haziran'da…
Diyeceksiniz ki; AK Parti oyunu arttırdı. BDP ve MHP bölgelerindeki güçlerini korudu. CHP Yalova'yı kurtardı. Saadet Partisi de 1 seçim bölgesini kazandı.
Peki bu seçimin mağlubu kim?
İşte o soruya son dönemlerde yanıt vermek kolay değil.
Ama yine de genel tabloya baktığımızda seçimin mağlubu muhalefettir.
CHP'si, MHP'si, BDP'si… Hepsi…
Birincisi 1 Haziran sandığının galibi kim ya da kimler?
İkincisi de bu seçimin 10 Ağustos'taki cumhurbaşkanlığı seçimlerine etkisi olur mu?
1 Haziran'da seçim yapılan 2 il, 7 ilçe ve 5 beldenin sonuçlarını birkaç açıdan değerlendirmek mümkün çünkü…
Meseleye iktidar partisinin kazanımları üzerinden bakarsak;
2'isi belde 3'ü ilçe olmak üzere 5 seçim bölgesinde zafere ulaştılar. Apoletli temsilcilerinin ifadesine göre aynı bölgelerden 30 Mart'ta aldıkları oyu yüzde 4 civarında arttırdılar.
AK Parti gibi 12 yılı aşkın süredir kesintisiz iktidar olan bir parti için Yalova ve Ağrı'nın kaybedildiği seçimde başarıdan söz etmek mümkün müdür? Bence değildir.
Erdoğan ve kurmaylarının 2 ili alıp gerisini kaybetmeye razı olduğundan da eminim.
Kaldı ki 1 Haziran'ın 10 Ağustos'un son provası olduğu düşünülürse ve de devletin, hükümetin, partinin, iktidara yakın iş ve medya temsilcilerinin tüm gücünün sahaya yansıtıldığı süreçte 'yüzde 4 oy arttırdık' ibaresi en basit ifadeyle komiktir.
Bir zamanlar milli yenilgilerin ardından yapılan 'yenildik ama ezilmedik' demenin bir başka yoludur ve de tabanı bir arada tutmaktan başka bir amaç taşımamaktadır.
Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek'in sınır ötesi bir operasyona çıkıp Çankırı'nın Şabanözü ile Eskişehir Mahmudiye'sinde başta asfalt olmak üzere çeşitli hamlelerle seçmenin önüne koyduğu 'rüşvetin' de kar etmemesi de altı çizilmesi gereken bir durumdur.
Kaldı ki Şabanözü ilçesinde 5 kilometrelik yolun 2 kilometresini seçimden önce asfaltlayan Gökçek'in seçimin kaybedildiğinin anlaşılmasıyla asfalt araçlarını gece yarısı geri çağırması da siyasi literatüre geçecek bir dramatik tablodur.
Sınır tanımayan belediye başkanı Gökçek'in yanı sıra iktidar partisinin bakanlar, valiler, kaymakamlar üzerinden yürüttüğü yoğun baskı ve çalışmaya rağmen Yalova ve Ağrı'ı kaybetmesi, pek çok ilçede rakiplerinin gerisinde kalmasını siyaseten doğru okumak gerekir.
Muhalefet cephesinden bakarsak;
Son dönemde 'çocuk kaçırma, yol kesme' dahil pek çok suçlamanın odağındaki BDP/HDP'nin bölgedeki gücünü koruduğu ayan beyan ortada... Başbakan Erdoğan'ın deprem sonrası yaraların sarılması için devletin tüm gücünü seferber ettiği, son olarak bu konuda kendisini 'eleştirme cüreti gösteren' Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun konuşmasını protesto edip salondan ayrılma nedeni olan Ağrı'dan umduğunu alamaması tabi ki önemli… Ama asıl önemli olan BDP'nin bölgedeki gücünü her ne olursa olsun koruyor olmasıdır. Ve bu durum siyasetçilerin de siyaset bilimcilerin de biz gazetecilerin de görmezden gelemeyeceği bir gerçektir artık… Doğu, Güneydoğu gerçeğimiz…
Ana Muhalefet Partisi CHP için de Yalova gibi kritik bir kenti kazanmak fevkalade önemlidir.
Ve de Eskişehir Mahmudiye'de Melih Gökçek'i de yenmek…
CHP'de Yalova zaferinin kahramanı kuşkusuz Muharrem İnce…
30 Mart'ın ardından sandıkları günler boyu bekleyen İnce, memleketi Yalova'da verdiği savaşı kazanarak CHP'nin yarınları için yapacağı mücadelede güç ve moral depoladı.
Ve 30 Mart'ın kazanan tek partisi MHP'de bazı 3 noktada zafere ulaşarak 'İç Anadolu'daki' gücünü göstermiş oldu. Saadet Partisi Erzincan Çadırkaya'da varlığını koruyarak 'yıkılmadım, ayaktayım' mesajı verdi 1 Haziran'da…
Diyeceksiniz ki; AK Parti oyunu arttırdı. BDP ve MHP bölgelerindeki güçlerini korudu. CHP Yalova'yı kurtardı. Saadet Partisi de 1 seçim bölgesini kazandı.
Peki bu seçimin mağlubu kim?
İşte o soruya son dönemlerde yanıt vermek kolay değil.
Ama yine de genel tabloya baktığımızda seçimin mağlubu muhalefettir.
CHP'si, MHP'si, BDP'si… Hepsi…
Çünkü AK Parti 2 il, 7 ilçe ve 5 beldenin tamamında kafaya oynuyor. Yalova'da CHP ile mücadele ederken Çankırı'da MHP ile Ağrı'da BDP ile savaşıyor.
Her ne kadar muhalefetin oy toplamı AK Parti'yi geçiyorsa da, 4 partinin toplamının bir partiyi ancak geçiyor olmasının 'başarı' olarak tanımlanması ancak Türkiye'de olur.
Ve pastanın en büyük dilimini tek başına sahiplenen siyasi iktidar ülkedeki kutuplaşmaya rağmen 'en büyük parça' olmanın avantajına sahip.
Matematiksel sonuçları bir kenara itersek; benim 1 Haziran sandığında gördüğüm şudur.
Öncelikle toplumun siyasal kutuplaşma katsayısında bir azalma olmamıştır. Aksine AK Parti'nin zaferiyle sonuçlanan 30 Mart seçimlerinin seçimin tekrarlanacağı bölgelerde iktidar lehine beklediğim çözülme gerçekleşmemiştir.
Yerel seçimler normal şartlar altında iktidar partilerinin sahaya 1–0 üstün çıktığı seçimlerdir. Halk, Ankara'dan daha hızlı ve daha çok hizmet alabilmek için iktidar partilerine oy vermeye meyillidir. Ve büyük bir debdebe ile geçen 30 Mart'ın da galibi belli olmuşken, yani kısa süre sallanan siyasi iktidar, koltuğunu yüzde 43-45 ile sağlamlaştırmışken, iki büyük seçim bölgesini kaybetmenin tek bir anlamı vardır.
30 Mart öncesi yaşanan kutuplaşma aynen devam etmektedir.
Yani çözülme olmamıştır. Ne iktidar ne de muhalefet cephesinde… Kutuplaşma bu seviyede kaldıkça bir cumhurbaşkanı adayının yüzde 51'i görmesi de çok kolay değildir.
İster iktidarın isterse muhalefetin adayı olsun…
Özellikle de ilk turda yüzde 51, 1 Haziran sandığından çıkan sonuca göre hayal gibi görünüyor. Ve muhalefetin önemli kısmının çatı aday aradığı süreçte BDP-HDP oyları Köşk seçiminin kaderini tayin edecek. İktidarın Doğu/Güneydoğu bölgesinde yaşanan 'yol kesme, çocuk kaçırma' gibi çözüm sürecini riske atan gelişmelere karşı insanüstü sabrının altında da sanıyorum biraz bu beklenti yatıyor.
Yoksa İzmir'deki, Taksim'deki protestocudan esirgenen, çok görülen devlet sabrının Bingöl'de, Diyarbakır'da kat be kat sergilenmesinin anlamı ne olabilir ki…
Her ne kadar muhalefetin oy toplamı AK Parti'yi geçiyorsa da, 4 partinin toplamının bir partiyi ancak geçiyor olmasının 'başarı' olarak tanımlanması ancak Türkiye'de olur.
Ve pastanın en büyük dilimini tek başına sahiplenen siyasi iktidar ülkedeki kutuplaşmaya rağmen 'en büyük parça' olmanın avantajına sahip.
Matematiksel sonuçları bir kenara itersek; benim 1 Haziran sandığında gördüğüm şudur.
Öncelikle toplumun siyasal kutuplaşma katsayısında bir azalma olmamıştır. Aksine AK Parti'nin zaferiyle sonuçlanan 30 Mart seçimlerinin seçimin tekrarlanacağı bölgelerde iktidar lehine beklediğim çözülme gerçekleşmemiştir.
Yerel seçimler normal şartlar altında iktidar partilerinin sahaya 1–0 üstün çıktığı seçimlerdir. Halk, Ankara'dan daha hızlı ve daha çok hizmet alabilmek için iktidar partilerine oy vermeye meyillidir. Ve büyük bir debdebe ile geçen 30 Mart'ın da galibi belli olmuşken, yani kısa süre sallanan siyasi iktidar, koltuğunu yüzde 43-45 ile sağlamlaştırmışken, iki büyük seçim bölgesini kaybetmenin tek bir anlamı vardır.
30 Mart öncesi yaşanan kutuplaşma aynen devam etmektedir.
Yani çözülme olmamıştır. Ne iktidar ne de muhalefet cephesinde… Kutuplaşma bu seviyede kaldıkça bir cumhurbaşkanı adayının yüzde 51'i görmesi de çok kolay değildir.
İster iktidarın isterse muhalefetin adayı olsun…
Özellikle de ilk turda yüzde 51, 1 Haziran sandığından çıkan sonuca göre hayal gibi görünüyor. Ve muhalefetin önemli kısmının çatı aday aradığı süreçte BDP-HDP oyları Köşk seçiminin kaderini tayin edecek. İktidarın Doğu/Güneydoğu bölgesinde yaşanan 'yol kesme, çocuk kaçırma' gibi çözüm sürecini riske atan gelişmelere karşı insanüstü sabrının altında da sanıyorum biraz bu beklenti yatıyor.
Yoksa İzmir'deki, Taksim'deki protestocudan esirgenen, çok görülen devlet sabrının Bingöl'de, Diyarbakır'da kat be kat sergilenmesinin anlamı ne olabilir ki…