Bundan neredeyse 4500 yıl önce Anadolu'nun bazı merkezlerinde, kimsenin birbiriyle dalaşmadığı; huzur ve barış içinde ticaret yaptığı; herkesin kendi işine gücüne baktığı, bir tür 'pazaryeri' olan 'karum'lar açılmış. Bu karumların önemlileri de, Kayseri yakınlarındaki Kaneş ile Çorum yakınlarındaki Hattuşaş ve Alişar karumları… Anadolu'da 10 kentte daha böyle pazarlar varmış eskiden…
Elli yılı aşkın süredir bilimsel kazıların sürdüğü Kaneş (ya da Kanis) Karumu ya da Kültepe Höyüğü, Kayseri'ye 22 km uzaklıkta ve Mezopotamya'yı Anadolu'ya bağlayan doğal yolların kesiştiği önemli bir noktada yer alıyor. Bilinen diğer karumlar da dönemin merkezlerinde, stratejik açıdan değerli yolların üzerinde kurulmuş. Dönemin dili Akadcada 'rıhtım' anlamına gelen 'karum' sözcüğüne karşılık gelen Kaneş dünyanın ilk ticaret merkeziydi. Anadolu'nun tam göbeği diyebileceğimiz bir noktada, MÖ 2300 yıllarından MÖ 150 yıllarına kadar kesintisiz iskan edilen Kaneş, 'Asur Ticaret Kolonileri' döneminde (yani MÖ 1970-1830) Anadolu'nun en önemli kenti ve karumuydu.
Emrullah Kalkan'ın araştırmalarına göre, Asurlu tüccarlar, koloni çağında ticaretin başlamasını ve gelişmesini sağlamışlar. Tüccarlar, Asur'da bulunan malları Anadolu'ya getirip satmışlar; ülkelerinde bulunmayan malları da memleketlerine götürüp satarak büyük kazanç elde etmişler. Asurlular bakır kaynakları zengin Anadolu halklarına ve Afganistan'dan getirdikleri kalayı ve yerlilerin pek beğendiği Babil dokumalarını satarlarmış. Ayrıca lapis, akik ve hematit gibi süs taşları da getirip satmışlar. Asurlu tüccarlar ulaşımda ve nakliyede eşek kervanları kullanıyorlarmış. (Burada bir spekülasyonu aktarayım: Kayserililerin yüzyılardır bilinen ticarete yatkınlıklarını, becerilerini Karum kültürü ile açıklayanlar var..)
Koloni çağında yapılan ticaretin özünü kalay ve dokumalar oluşturuyormuş. Çünkü bunlar Anadolu'da ihtiyaç duyulan, üstelik de satışı kolay olan ürünlermiş. Anadolu'da kalay madeni çok az bulunduğundan, tüccarlar, Asur pazarlarından ucuza aldıkları kalayı yerli halka satarlarmış. Bir de Asur'da büyük ölçüde kumaş üretildiğinden, tekstil ürünleri çok gözdeymiş. Kaneş'te bulunan yazıtlara göre, belli bir dönemde Asur'dan yapılan kumaş ihracatı 100 bin metre civarındaymış.
Eski Asurca yazılmış çivi yazılı metinlerden öğrendiğimize göre, tüccarlar, geliş yolları üzerindeki 'bey'lere yüzde 10 geçiş parası verirler; Anadolu krallarına sattıkları mallar üzerinden de yüzde 5 oranında vergi öderlermiş. Hiç şüphesiz, yazı, sosyal ve ticari hayatı kayıt altında tutmanın bir yolu… 'Söz uçar, yazı kalır.' misali, kazılarda birçok evde tüccarların ticari belgelerinin bulunduğu arşivlere rastlanmış. Bunlar arasında envanterler, hesaplar, raporlar, borç senetleri, mahkeme tutanakları ve anlaşmalar yer alıyormuş. En büyük tablet grubunu da iş mektupları oluşturuyormuş. Az sayıda tablet ise aile hukuku ile ilgiliymiş: Evlenme, boşanma, miras ve köle alım-satımı ile ilgili belgeler. Karumda bulunan 25 bin civarı tabletin dilinin, Akadcanın en eski versiyonu olduğu da saptanmış, bilim insanlarınca…
Kültepe sadece tabletleri ile değil, aynı zamanda gelişmiş ticari ilişkiler sonucu ortaya çıkan refahın kanıtlarını bizlere sunması açısından da çok kıymetli bir yerleşim. Bu zengin ticari hayat sayesinde Anadolu'ya 'yazı' geldiği düşünülürse, konunun önemi daha da iyi anlaşılır. Örneğin, Anadolu'da küçük bölgelere hükmeden yerel beyler, tüccarlardan görüp öğrendikleri 'çivi yazısı'nı eski Asur dili ile birlikte kendi yazışmalarında da kullanmaya başlamışlardır. Malum, çivi yazısı yumuşak kil tabletlere, üçgen prizma biçiminde kesilmiş tahtalarla bastırılarak yazılır. Sonra bu tabletler fırınlarda ısıtılır ve kırılması zor kil tabletler elde edilir.
Asurlular 'Karum'da nasıl yaşamışlar?
Emrullah Kalkan bu soruyu, 'Ticaret yapmak için Anadolu'ya gelen Asurlu tüccarlar, Karum'da Anadolu halkı ile birlikte yaşamışlardır.' diye yanıtlıyor. O dönemde (alış-verişler sayesinde) yaşam standartları ve refah düzeyi oldukça yüksekmiş. Bunun da bir getirisi olarak, sanat, her zaman ön planda tutulmuş ve en iyi şekilde icra edilmiş. Günlük hayatlarında kullandıkları nesneleri hem gösterişli, hem incelikli yapmaya özen göstermişler; her eşyada sanata dair izler bırakmışlar. Bu durum, sanat tarihçiler tarafından da bu döneme ait bir özellik olarak saptanmıştır. Sanat değeri yüksek değerli malzemelerle özgün eserler üretilmiştir. İnsanlar bu eserleri hem evlerinde, hem de mezarlarda kullanmışlardır. Bunlar arasında altın takılar ve eşyalar, tunç aletler, fildişinden objeler, obsidyenler, kaya kristalinden yapılmış vazolar ve heykelcikler de vardır. Yine bu dönemde çömlekçi çarkı yaygın olarak kullanılmaya başlamış ve en önemlisi de 'yazılı tarih' başlamıştır.
***
Şimdi bu kadar şeyi neden anlattım? CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun açıkladığı 'Merkez Türkiye' projesini inceledikten sonra, bunun tarihte başarılı olmuş örnekleri geldi aklıma. 'Kaneş Karumu' başta olmak üzere, Anadolu'nun çeşitli yerlerindeki antik ticaret merkezlerini araştırıp okudum bir kez daha…
'Merkez Türkiye' projesi, Antik Çağın 'Karum' mantığında bir projedir. Doğal olarak onun daha gelişmişidir ve Doğu ile Batı arasında yeni bir 'Dünya Merkezi' oluşturmayı hedeflemektedir. Örnek kolay ve basit, ama hedef fevkalade önemli ve büyüktür. Proje kapsamında Anadolu'da kurulacak olan 'mega kent'ler (yani çağdaş karumlar) ile milyonlarca kişiye istihdam yaratılması, yıllık kişi başı gelirin 30 bin dolara çıkarılması, evet mümkündür. Üstelik de, belli bir zümrenin değil, halkın refahını yükseltecek bir harekettir söz konusu olan.
Bu projenin karumlarla başka benzer özellikleri daha vardır. Bürokrasinin sıfıra indiği özel bir yasa ile çıkarılacak; 'Devlet' valisini atayacak, ama yönetim sivil toplum örgütlerine bırakılacaktır. Bu merkezlerde aynı zamanda sanat ve bilim de gelişecektir. Her nedense medyada, bu proje ile ilgili olarak ciddiye alınacak yazı sayısı pek azdı. CBT'de yayımlanan Orhan Bursalı'nın yazısı, bu anlamda CHP'lileri heyecanlandırmalıdır:
'Evet, coğrafyamız mükemmel. Anadolu medeniyetler beşiği. Üç tarafımız deniz. Uygarlıklar ortasındayız. Ama heyhat, berbat durumdayız, her bakımdan. Bugün ayakta durabiliyorsak bir parça, Cumhuriyet'in yetiştirdiği ve hala tam olarak yıkılamayan laik eğitim ve çağdaş ilkelerle yetiştirilmeye çalışılan insan gücümüz sayesindedir. Genç cumhuriyetin çağdaşlığa ulaşma anlayışı, AKP'yi desteklemeyen kitlelerce yaşıyor ve yaşatılıyor.
Cumhuriyet Halk Partisi, ilk kez bize biçilen kahrolası 'askeri stratejik rol ve askeri güç olarak kol' rezilliğini aşacak bir bakışı gündeme taşıyor. Merkez Türkiye önerisiyle… Evet, CHP bir tartışma platformu açtı. Plan kabadır, çeşitli yönleriyle inceltilmesi, gerçekleştirilebilecek konuma getirilmesi gerekir. Önemli olan bu projeyi Türkiye'nin ulusal projesi haline getirmektir.'
Sadece yolları değil; ekonomileri, yaşamları, kültürleri birbirine bağlayacak; dünyanın merkezini Türkiye yapacak bu proje beni gerçekten heyecanlandırdı. Umarım gelecek Pazar atacağımız oylar, 2035 için de umut yaratır ülkemde.