İki yüzlülük hayatın her yerinde karşımızda… İki yüzlülük çoğu zaman güveni zedeleyen, dürüstlüğü sorgulatan ve ilişkileri olumsuz etkileyen bir davranış biçimi… İnsanlar, özellikle güven üzerine kurulu ilişkilerde, söz ve davranışların tutarlı olmasını beklerler. İki yüzlülük, kişinin söyledikleriyle yaptıkları arasında belirgin bir uyumsuzluk olduğunda ortaya çıkar ve genellikle hayal kırıklığına veya güvensizliğe yol açar. Bakın çevrenize ne kadar ikiyüzlü insan göreceksiniz…

Uluslararası ilişkilerde de iki yüzlülük sıradan, normal bir şey… İki yüzlülük ve samimiyetsizlik hayatın her alanına hakim ama bu işin ustaları da politikacılar. Yarın gece yarısı veya en geç Çarşamba sabaha karşı ABD seçimlerinin sonuçlarını öğrenmiş olacağız. Trump'ın tutumu nedeniyle bu seçim Kamala ile arasındaki 'Çevre Savaşına' dönüşmüş durumda.Kamala Harris Demokratların başkan adayı olarak yarışıyor. Çevre politikaları, Harris'in kampanyasında güçlü bir yer tutuyor ve özellikle iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik hedefleri, sürdürülebilir enerji yatırımları ve karbon emisyonlarının azaltılması gibi alanlara yoğunlaşıyor. Bu çerçevede, Biden döneminde başlatılan bazı projeleri devam ettirme ve genişletme vaatleri de öne çıkıyor. Karşısındaki Cumhuriyetçi Trump'ın çevre konusundaki daha farklı bir yaklaşımı var; örneğin, fosil yakıt üretimi ve enerji bağımsızlığı gibi konulara ağırlık veriyor. Bu farklar, çevre politikalarının seçim gündeminde neden önemli bir yere sahip olduğunu gösteriyor.

Bakalım ABD hangisini tercih edecek ama dün sona eren COP16 gösterdi ki, siyasilerden fazla da bir şey beklememek gerek…

Kolombiya'nın Cali kenti, BM'nin 16. biyolojik çeşitlilik zirvesine, yani Cop16'ya ev sahipliği yaptı. 21 Ekim'de başlayan zirve, ülkelerin 2030 yılına kadar dünya topraklarının ve sularının en az yüzde 30'unu koruma ve bozulmuş ekosistemlerin yüzde 30'unu restore etme vaatlerini nasıl yerine getireceğine odaklanıyordu. Ama hayal kırıklığı oldu açıkçası… Bu asil bir hedef; ancak Kolombiya, gidilecek daha çok yolumuz olduğunu gösteriyor.

Cali'den bir daha söz edelim: Cali'den güneydoğuya, And Dağları üzerinden Amazon havzasına doğru yol alırsanız, buradan yüzlerce kilometre boyunca Brezilya sınırına ve daha da ötesine uzanan bir yağmur ormanı ile karşılaşırsınız. Bu yağmur ormanı, Kolombiya'nın dünyanın en biyolojik çeşitliliğe sahip dördüncü ülkesi olmasının ana nedeni. Hiçbir yerde bu kadar çok kuş türü yok. Yalnızca Brezilya ve Çin'de daha fazla ağaç türü var.

Ancak bölge, bir çevre krizi yaşıyor. Kuzey Kolombiya Amazonu üzerine yaptığım doktora çalışmamda, yağmur ormanlarının hızla yok edilip sığır çiftlikleri için meralara dönüştüğünü takip ettim. Özellikle And Dağları'nın Amazon tarafındaki biyolojik çeşitlilik açısından zengin vadilerin bu durumdan nasıl etkilendiğine ve bu yerlerin nasıl korunabileceğine odaklandım.

COP16 müzakerelerinde en büyük engel, küresel kuzeyin 2025 yılına kadar küresel güneye 20 milyar dolarsağlama vaadinin gerçekleşmiyor gibi görünmesi.

Zirveye katılan Slow Food ekiplerinden aldığımız bilgiler fena…Pazartesi günü 'finans günü' olarak ilan edildi, ancak yalnızca sekiz ülke tarafından 163 milyon dolar taahhüt edildi; bu miktar, yapılması gerekenlerle karşılaştırıldığında 'çok yetersiz' olarak nitelendirildi. Burada paranın kendisinde değil, bu miktarın küresel ekonomide yaratabileceği yapısal değişimlerde bir takıntı söz konusu. Para, gelişmekte olan ülkelerin küresel ölçekte önemli ekosistemleri koruma çabalarını finanse edebilmesi için kritik bir rol oynuyor.

Bu finans meselesi, doğayı kurtarma hedeflerinin etrafında döndüğü temel sorun. Bu tartışmalar, birkaç hafta sonra Bakü'de başlayacak olan BM iklim konferansı COP29'da iklim krizi bağlamında da benzer şekilde görülüyor.

BM'ye göre, biyolojik çeşitliliği sürdürülebilir bir şekilde yönetmek ve ekosistemlerin ve türlerin yok edilmesini durdurmak için ihtiyaç duyulan finansman açığı 700 milyar dolar. Bu büyük bir rakam gibi görünse de, perspektif olarak ABD'nin her yıl askeri harcamalara ayırdığı miktardan çok daha düşük.

Korumalı alanlara (milli parklar vb.) yapılan küresel harcama, dünya çapında sakal bakımı endüstrisine harcanan miktarla (yıllık yaklaşık 24 milyar dolar) aynı seviyede. İnsanlar doğayı önemsediğini söylüyor, ancak doğayı koruma için ayırmaya hazır olduğumuz miktar, başka bir şey söylüyor.

Bu devasa açığın kapatılmasında, zengin ülkelerden gelmesi beklenen 20 milyar dolar önemli bir katkı olurdu. Ancak BM toplantısı öncesinde yayımlanan bir rapora göre, zengin ülkelerin çoğu biyoçeşitlilik finansmanındaki 'adil paylarının' yarısından daha azını sağlıyor gibi görünüyor. İşin püf noktası sadece miktarda değil, kalite de önemli. Biyolojik çeşitlilik finansmanı için küresel olarak kabul edilmiş bir tanım yok. Örneğin, Ukrayna'daki savaşla bağlantılı gıda yardımı projesi, Campaign for Nature'ın raporuna göre biyoçeşitlilik finansmanı olarak sayılmış.

Ayrıca, borcun finansman olarak sayılıp sayılmayacağı da masadaki başka bir konu. Krediler şeklindeki doğa fonlaması artış gösterdi.

Sonuç: İkiyüzlülük burada da kendini gösterdi ve başarılı oldu…

Kolombiya'daki COP 16 zirvesi ile ilgili uzmanlar, biyoçeşitliliğin korunmasında yeterli ilerleme kaydedilemediğini ve zirvenin etkili çözümler sunmadığını belirtiyorlar.

Özellikle, ülkelerin taahhütlerinin yetersizliği ve finansman eksiklikleri gibi sorunlar gündeme geldi. Bunun yanı sıra, tarafların arasında sağlanan anlaşmazlıklar da sürecin zayıf kalmasına neden oldu.

Bu tür zirveler genellikle karmaşık ve çok paydaşlı bir yapıya sahip olduğundan, tüm ülkelerin çıkarlarını dengelemek ve somut sonuçlar elde etmek zor olabiliyor. COP 29'un yaklaşmasıyla birlikte, Kolombiya'daki başarısızlıkların dersleri ve nasıl daha etkili bir şekilde ilerlenebileceği üzerine tartışmalar devam ediyor.

Şurada dursun: Biyoçeşitlilikte başarı sağlanmaz ise dünya iyiye gitmez…