BM’nin 29. Taraflar Konferansı (COP29) bugün Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de başlıyor. Yıllık iklim değişikliği konferansı, şirketleri ve ülkeleri sera gazı emisyonlarından sorumlu tutmaya odaklanan ön bilgiler bir haftadır haber merkezlerine ulaşıyor. Anlaşılan o ki şiddetli tartışmalar izleyeceğiz.
COP denilince aklınıza önce “Kirleten öder”ilkesi gelmeli. Gelişmekte olan ülkeler yıllardır iklim tartışmalarının önemli bir parçası olarak “kirleten ödesin” diyorlar ama başta ABD ve Çin olmak üzere gelişmişler “Biz ödemeyiz” diyorlar. Doğrusu kirletenin insan sağlığına ve çevreye zarar vermesini önlemek için kirliliğini yönetme maliyetlerini üstlenmesi gerek ama vahşi dünyada ne mümkün…
Aslına “Kirleten öder” ilkesi teoride yaygın olarak kabul görmesine rağmen, tutarlı bir şekilde uygulamaya konulmamış veya uygulanmamıştır. En büyük kirleticilerin çoğu, neden oldukları hasar için çok az veya hiç mali sonuç olmaksızın faaliyetlerini sürdürüyorlar.
Bugün başlayan COP2922 Kasım 2024’e kadar Bakü’de sürecek, SlowFood hareketi üyeleri gözlemci olarak oradalar ve küresel iklim politikalarının geleceğini şekillendirecek önemli tartışmalara tanık ve katılımcı olacaklar. COP29, hükümetler, uluslararası kuruluşlar, özel sektör temsilcileri ve sivil toplum örgütlerini bir araya getirerek iklim krizine karşı ortak hareket etme çabalarını güçlendirmeyi amaçlıyor. Zirve boyunca farklı oturumlar, atölye çalışmaları ve yan etkinlikler düzenlenerek geniş bir yelpazede konu tartışılacak.
Bu yılki zirvenin ana gündem maddeleri arasında şunlar öne çıkıyor:
Paris Anlaşması’nın Hedeflerine Yönelik İlerleme: Paris İklim Anlaşması çerçevesinde belirlenen 1,5°C hedefini tutturmak için ülkelerin sera gazı emisyonlarını azaltma konusundaki güncel taahhütlerini güncellemeleri bekleniyor. Bu kapsamda özellikle büyük emisyon üreticisi ülkelerin yeni adımlar atması talep ediliyor.
Finansman ve Destek Mekanizmaları: Az gelişmiş ve iklim değişikliğinden orantısız olarak etkilenen ülkeler için finansman desteği konusu yoğun şekilde tartışılacak. Kayıp ve zarar mekanizmalarının genişletilmesi ve mevcut fonların etkin kullanımı gündemde olacak.
Temiz Enerjiye Geçişin Hızlandırılması: Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının teşvik edilmesi ve fosil yakıtlardan uzaklaşma yolunda alınacak önlemler masaya yatırılacak. Enerji verimliliği ve yenilikçi teknolojiler de bu başlığın alt konuları arasında yer alacak.
Eko-Adalet ve İklim Adaleti: İklim değişikliğinin etkilerini daha yoğun yaşayan yoksul ülkeler ve topluluklar için adalet mekanizmaları üzerinde durulacak. Bu gruplara destek sağlanması ve iklim göçü gibi konuların çözümü ele alınacak.
Hemen herkesin aklındaki soru aynı: İnsanlık umutlu olmalı mı bu COP29’dan?
COP29’a dair umut beslemek için bazı geçerli nedenler olsa da, geçmiş COP konferanslarında alınan kararların tam anlamıyla uygulanamaması birçok insanı ihtiyatlı yaklaşıma itiyor. Umutlu olunması gereken bazı noktalar olsa da, bu umutların temkinli olması gerektiği söylenebilir.
COP29, gelişmekte olan ve gelişmiş ülkeler arasında uzun zamandır tartışılan konularda daha somut adımlar atılması için önemli bir platform sunuyor. Özellikle 2022’deki COP27’te kararlaştırılan "kayıp ve zarar" fonu gibi gelişmeler, az gelişmiş ülkeler için finansman sağlama konusundaki küresel niyetin güçlenmeye başladığını gösteriyor. COP29’da, bu fonun nasıl işleyeceği ve daha fazla kaynağın nasıl sağlanabileceği gibi detaylar netleştirilecek. Bu durum, iklim adaletine dair umut verici bir gelişme olarak görülebilir.
Ancak daha önceki COP kararlarının çoğunlukla taahhüt düzeyinde kalması, uygulama eksiklikleri ve bazı büyük emisyon üreticisi ülkelerin verdikleri sözleri yerine getirmemesi nedeniyle, COP29’daki görüşmelerde de gerçekçi adımların atılıp atılmayacağına dair belirsizlikler mevcut. Yenilenebilir enerji geçişi ve fosil yakıtlardan vazgeçme gibi konularda daha iddialı hedefler belirleniyor, ancak bu hedeflerin uygulanması ve ülkelere bağlayıcı yükümlülükler getirilmesi hâlâ tartışma konusu.
COP29’dan umutlu olmak için gelişen küresel farkındalık ve bazı finansman adımları gibi nedenler olsa da, uygulama aşamasında netleşmeyen yükümlülükler ve ülkelerin geçmiş taahhütleri yerine getirmemesi, temkinli bir iyimserliği zorunlu kılıyor. Bu noktada, toplumsal baskı ve özel sektörün de çözümde daha aktif rol alması önem taşıyor; ancak gerçek bir ilerleme kaydedilmesi için somut uygulama adımlarının artırılması şart.
Zirve başlamadan önce ev sahibi ülke üzerine de hayli spekülasyon yapıldı. Sorular, “Azerbaycan çok fosil yakıt üreten bir ülke ... Bu çelişki olmuyor mu?” şeklindeydi.
COP29’un Azerbaycan gibi fosil yakıt üretiminde önemli bir yere sahip olan bir ülkede düzenlenmesi, belirgin bir çelişki aslında. Azerbaycan, petrol ve doğalgaz ihracatına büyük ölçüde bağımlı bir ekonomi ve gelirlerinin önemli bir kısmını bu sektörden elde ediyor. Bu durum, zirvede konuşulacak yenilenebilir enerjiye geçiş ve fosil yakıtlardan uzaklaşma hedefleriyle ters düşüyor gibi görünüyor…
Ancak burada iki temel bakış açısı mevcut:
Değişimin İçinden Gelmesi Gereken Ülkeler: Bir yandan, fosil yakıt üreticisi ülkelerin iklim krizine dair çözüm sürecine dahil edilmesi ve bu tür zirvelere ev sahipliği yapmaları, onları sorumluluk almaya daha açık hale getirebilir. Bu ev sahipliği, ülkelerin hem ulusal hem de uluslararası kamuoyu önünde iklim kriziyle ilgili daha somut adımlar atmaya teşvik edilmelerini sağlar. COP29 gibi büyük zirvelere ev sahipliği yapmak, Azerbaycan gibi ülkeleri bu konularda daha ciddi tartışmalar yapmaya zorlayabilir.
Simgesel Çelişki: Diğer yandan, bu ev sahipliği, fosil yakıt sektörünün rolü hakkında büyük bir soru işareti yaratıyor. Çevre aktivistleri ve sivil toplum kuruluşları, bu tür zirvelerin fosil yakıt üreticisi ülkelerde yapılmasını, iklim adaleti açısından çelişkili buluyor. Zira, zirvede yapılacak tartışmaların ve alınacak kararların, bu tür ekonomilere doğrudan dokunması gerekecek; ancak fosil yakıtlara bağımlı ülkelerin, yenilenebilir enerjiye tam bir geçiş konusunda isteksiz davranabileceği endişesi de var.
COP29’un, fosil yakıt üretiminde öne çıkan bir ülkede yapılması, bu nedenle hem bir fırsat hem de büyük bir sınav olarak değerlendirilebilir. Azerbaycan’ın bu çerçevede kendi enerji politikalarını gözden geçirip geçirmeyeceği, zirvenin sonuçlarına dair en önemli sorulardan biri olacak.
10 gün boyunca gözümüz kulağımız Bakü’de olacak.
Önemli gelişmeleri paylaşacağız sizlerle…