Son bir ayda 7 gününü İzmir’e ayıran ve kentin siyasi fotoğrafını derinlemesine çeken CHP’nin 2 numaralı ismi, partinin yaşayan hafızası, örgütün abisi Adnan Keskin’den çarpıcı açıklamalar…

Önce İzmir'in dış ilçelerinden başladı. Ve 4 günde 23 ilçeyi dolaştı. Genel Sekreter Bihlun Tamaylıgil ile birlikte İzmir'e ikinci gelişleri 3 gün sürdü. Bu kez fotoğrafın ya da madalyonun öbür yüzündeydi sıra. Metropol ilçeleri tek tek dolaşan Keskin, yaklaşan seçimler öncesi örgütünün durumunu çıplak gözle görme şansı yakaladı. Deniz Baykal'la yaşadığı sorunların ardından siyasete mola veren ve Yeni CHP söylemlerinin arttığı dönemde 'ön seçim şampiyonu' olarak döndüğü siyasette tecrübesiyle kısa sürede örgütün önemli bölümünün umuduna dönüşen Keskin, son kurultayda en fazla oyu alan isim olarak önce PM'ye sonra da MYK'nın en önemli koltuğuna adını yazdırdı.
Yeni CHP söylemiyle öne çıkan Kılıçdaroğlu'nun siyasi açıdan tecrübesiz, CHP örgütünü için yabancı kadrosuna Eski CHP'yi çok iyi bilen bir tecrübe abidesi olarak denge getiren Denizlili Adnan Keskin, MYK'da ilk kez temsilcisiz kalan İzmir'in fahri temsilcisi olarak kabul ediliyor.
Tabi ki röportaj konuğumuz Keskin gibi 'ağır' bir siyaset adamı, mücadele olunca konular da yağ gibi akıp geçti.
Neler konuştuk neler…
Osman Özgüven'in terki diyar edişiyle başladık, Yeni CHP'deki eksen kaymalarına kadar indik. Tabi ki 29 Ekim'in Ulus'una geri dönüp '70 yaşındaki cumhuriyet çocuğunun' neler yaşadığına birinci ağızdan bir kez daha şahit olduk.
Ve 2014 sürecindeki İzmir'e dönük senaryoları masaya yatırdık? Bu incelemelerin amacı neydi, hazırladıkları rapor ne işe yarayacak, örgütlerle belediyeler arasındaki ilişkide en önemli sorun neydi? Bütünşehir Ege Bölgesi'nde CHP'nin elini mi güçlendirecekti yoksa 2011 seçimlerinden sonra Ege için umutlanan AK Parti'ye mi yarayacaktı.

Daha fazla uzun etmeden uzun ama keyifli röportajla baş başa bırakalım sizleri….


Adnan Keskin, Genel Yayın Yönetmenimiz Ümit Yaldız'ın soruları yanıtladı.(Fotoğraflar: Cihan Durak)


SONSÖZ–En sıcak meseleden başlayalım isterseniz. Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven'in 8,4 ay hapse mahkûm edilmesi ve yurt dışına gidişi ya da kaçışı… Ne diyorsunuz?

KESKİN- Biz (Tamaylıgil'i de kastederek) Osman Özgüven için düzenlenen destek mitingine katılmak istiyorduk ama maalesef programımızı önceden planlamıştık. Bu sebeple bizleri temsilen Ali Engin'i gönderdik Dikili'ye.

SONSÖZ– Dosyaya vakıf mısınız? İçeriğini biliyor musunuz peki?

KESKİN-Ben olayın ayrıntısını, detayını bilmiyorum. Dosyanın içindeki kanıtlar açısından bilgim yok. Ama olaya farklı açıdan bakmak gerektiğini düşünüyorum. Yargıçların arkasında adalet mülkün temelidir yazar, biliyorsunuz. Bunun anlamı insanlar adalete güvenirse devlet ile sistem ile daha uyumlu yaşarlar. O sebeple adalet mülkün temelidir diye bir ibare konulmuştur. Son zamanlarda Türkiye'de yargı üzerinde yapılan operasyonlar özellikle anayasa değişikliğinden sonra yargının tamamıyla buyruklar ve talimatlar altına girmesi insanların yargıya olan güvencinin ortadan kaldırdı. İnsanlar artık yargının bağımsız olduğuna inanmıyorlar. Herkes yargıya kuşku ile bakıyor. Yapılan soruşturmalardaki pozitif, hukuk kurallarının ihlal edilmesi, gece yarısı operasyonları ile insanların evlerinden alınması, insanlar gözaltına almak için sanki başka saat yokmuş gibi gece yarısı 3'te en mahrem saatlerde konutları basılıyor. Daha araştırma evresinde hatta henüz o evde araştırma yapılırken kanıtlar dışarıya sızdırılıyor. Yargısız infazlarla insanlar yargılanmadan itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor.

SONSÖZ-
Bu durumu muhalif belediyelerde daha mı sık görmeye başladık sizce de?

KESKİN-
Evet, özellikle İzmir Büyükşehir Belediyesine 700 polisle yapılan baskın bu durumun somut örneklerinden birini oluşturuyor. 700 polisle bir kamu kurumuna geliyorsunuz. Evrakların, dosyaların yani delillerin yok edilmesine imkan olmayan bir kurum burası. Hangi kurumda kayıta girmiş bir evrak kaybolur. Sanki oradaki kanıtlar buharlaştırılacakmış gibi acelecilik ve acizlik içinde bu şekilde bir tavır ile baskı yapılıyor. Bütün insanların dikkati oraya çekildi. Amaç gelen geçen herkesin dikkatini oraya çekerek medya önünde başta belediye başkanı ve personelini itibarsızlaştırmak, kamuoyunda kuşku yaratan bir durum varmış gibi hava yaratmaktır.
Silivri'deki yargılama süresinde hakimlerin tutumu ve kanıt değerlendirmeye yanaşmamaları bir takım yapay kanıt üretme merkezlerinde üretilen iddialar üzerinden davaları yürütmeye çalışmaları dikkat çekiyor. Yapay iddialar ile ilgili uluslar arası kurumların (laboratuarlar) görüşleri/raporları dikkate alınmazken TÜBİTAK gibi siyasi iktidarın güdümüne çoktan girmiş bir kurumun tartışmalı/çelişkili raporları ile insanlar mahkûm ediliyor. Böylesi bir ortamda yargının yürütmenin etkisi altında olduğuna ilişkin bir görüş varsa (Ki fazlasıyla var) hiç kimse verilen kararların adaleti yansıttığını kabul edemiyor. Bu sebepten yargıya herkes kuşku ile bakar oldu bugün.



ÖZGÜVEN NEDEN O KARARA BOYUN EÐSİN Kİ!
SONSÖZ-Belediyelere yapılan operasyonlara açılan davalara haritada işaret koyduğumuzda 2009 seçiminden sonra oluşan muhalefet haritası ile örtüştüğünü görüyoruz. Bu durum sizin de dikkatinizden kaçmamış anlaşılan…

KESKİN-
Tabi tabi Melih Gökçek için dünyalar kadar iddia var. Bir ara gözaltına bile alındı hatırlarsanız. Gece yarısı Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in müdahalesi ile serbest bırakılmıştı. Ankara'da garajda inin herhangi bir taksiye veya dolmuşa binin. Vatandaşa Gökçek'i sorun. Size verilecek tek bir cevap vardır. 'Çalıyor ama çalışıyor da' diyeceklerdir. Buna rağmen bugüne kadar hakkında ciddi bir işlem yapılmamıştır. İstanbul Büyükşehir'deki yolsuzluklar ayyuka çıkmış durumda. Belediye meclis toplantılarında bile konuşuluyor artık. Ama İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne de operasyon yapıldığını göremezsiniz.
Hal ve vaziyet böyleyken Osman Özgüven'in hakkında verilen karara boyun eğmesini nasıl bekleyebiliriz.
İnsanlar neden yargının kararlarına boyun eğerler? Yargının tarafsızlığına ve adilliğine inanırlar da ondan… Hatta insanlar inandıkları yargının verdiği kararlar doğrultusunda devlet ile yaptığı sözleşme sonrasında ellerinde kelepçe ile kendi rızaları ile hapishaneye giderler. Ama burada devlet ile kişi arasında yapıldığı sayılan sözleşmenin ihlali vardır. Yani yargı tarafsız ve adil değildir. Yargı dosyadaki kanıtlara göre değil verilen talimatlara göre karar vermektedir. Osman Özgüven'in yurt dışına çıkmasına bu odaktan bakılmalıdır. Bıraktı gitti diyorlar. Kararı öğrenmeden önce mi sonra bırakıp gitti bilgi sahibi değilim. Yurt dışına çıkış kararında verilen kararın doğru ve tarafsız olduğunu düşünmemesi rol oynamıştır. Bütün yurttaşlarımızda böyle bir inanç var bugün. Yargı kararlarının içselleştirmede insanlar zorluk çekiyor. Bunun müsebbibi kaçan insanlar değil bu tabloyu yaratan yargıçlardır. Ve de Yargı kurumunu bu hale getiren siyasal iktidardır.

SONSÖZ-
AK Partili belediyelere operasyon yapılmazken sadece muhalefet belediyeleri baskına uğruyor diyorsunuz. Neden peki?

KESKİN-
Siyasal iktidar bir yandan haksız bir şekilde kendi partisine prim toplamaya çalışırken bir yandan da CHP'yi belediyelerimiz üzerinden itibarsızlaştırmaya çalışıyor.

MEZAR TAŞLARINA SARILARAK SİYASET YAPIYORLAR
SONSÖZ-Yeni İSKİLER mi aranıyor CHP'li belediyelerde?

KESKİN-
Belki öyle… Ama İSKİ'nin sanıkları yargılanmış, cezalarını çekmişlerdi. Ama iktidar mezar taşlarına sarılarak siyaset yapmaktadır bugün. Kendi faziletsizliklerini fazilet kırıntıları ile örtmeye çalışmaktadırlar. AKP'nin kendi belediyelerinde yaptıkları devasa yolsuzlukları kapatabilmek için fazilet kırıntıları ile kendilerini nuru pak gösterme gayretindeler. Öbür taraftan CHP belediyelerine karşı hukuk dışı uygulamalar ile itibarsızlaştırmaya çalışmaktadırlar.

SONSÖZ-
Sadece CHP'li belediyeler demek yeterli mi yoksa 'muhalefet belediyeleri' diye genellemek mi lazım?

KESKİN-
Daha çok CHP'li belediyelere yapılıyor. Tabi Bodrum'da özel bir durum söz konusu...

SONSÖZ
-Adana Belediyesi operasyon sürecini izleme imkanı oldu mu? Ya da MHP'li Edremit, Balıkesir vs?

KESKİN-
Aytaç Durak yıllardır göreve başlatılmadı. Davaların çoğunda beraat etmesine rağmen… Bu olay bile hükümetin ne kadar yanlı davrandığını göstermektedir. Aytaç Durak'a isnat edilen suçun tarihi 2006, yargılandığı tarih çok sonra. Yargılandığı tarihte MHP'li suç isnat edilen tarihte AKP'li…
Bu durum sakatatçı dükkanında parfüm satmaya benzemektedir. Kendi kokmuşluklarını gizlemek için sakatatçı da parfüm satan tacirin durumuna düşüyorlar. TOKİ'de yaşanan yolsuzluğu Bakan Bayraktar kendi açıkladı. Zaten iktidarın temel görevi var. Türkiye'deki kendi partililerin yaptıkları yolsuzlukları örtmek için hukuki koruganlar üretiyorlar. Özelleştirmeler ile ilgili verilen yargı kararlarını yürütme yetkisi hükümete bırakılmıştır. Bu durum anayasa ihlalidir. Anayasanın amir hükmü vardır. Yargı kararları herkesi bağlar. Yürütme, yargı kararlarına uymak mecburiyetindedir. Bu durum kuvvetler ayrılığı ilkesini vazgeçilmez unsurudur. Anayasanın bu hükmü yürürlükte olduğu halde özelleştirmelere karşı Danıştay'ın verdiği iptal kararlarının yürürlüğünü sürekli erteleyerek bir yasa çıkardılar. Bu kararların uygulama yetkisi siyasal iktidara verildi. Bu neden siyasal iktidara verildi? Seydişehir alüminyum tesisleri, Balıkesir süt kurumu, kıyı limanlarının özelleştirilmesi gibi konularda kesinleşmiş yargı kararları olduğu halde, uygulamasını iktidarın eline veren yasa sayesinde satıldı. İktidar kendi pis işlerini örtebilmek için burada aynı anlayış ile hareket etmiştir.
O nedenle siyasal iktidarın adı Adalet ve Kalkınma Partisi soyadı ise yolsuzların mucidi ve yolsuzlukları uygulayıcısı şeklinde tabir edilmelidir.



İZMİR'DE İLK KEZ GİDİLEN İLÇELER OLDUÐUNU GÖRDÜK
SONSÖZ-
Yeniden İzmir'e dönelim. CHP MYK'sına İzmir'den hiçbir isim alınmayınca örgüte yaptığınız çağrıda 'Beni İzmirli kabul edebilirsiniz' demiştiniz. Bu anlamda İzmir'in MYK eksiğini giderdiğinizi düşünüyor musunuz? Çünkü önce çevre ilçeleri sonra da metropol ilçeleri mercek altına alan örgütsel temaslarınız oldu. Neler gördünüz?

KESKİN- Siyasette her kent kendi rengini partinin üst noktalarında görmek ister. Belki bu durum siyasetimizin tam bir ideolojilik zemine oturtulmamasının sebebidir. Ama seçildikten sonra milletvekili Türkiye'nin milletvekilidir. Partinin üst organında bulunup bulunmamak kentin genel merkezle ilişkilerinde olumsuz bir sorun yaratmaz. Ama geçmişten belli bir geleneğimiz vardır. Tabi halk da örgüt de kendi kentinden seçilen insanları MYK'da görmek istiyor. Ben bu duruma saygı ile bakıyorum. Genel Sekreterimiz Bihlun Tamaylıgil ile birlikte İzmirlilerin olumsuz bir duruma düşmesini ortadan kaldırmak için İstanbul, Ankara ve İzmir kentlerini çalışmalarını yönlendirme görevini üstümüze aldık. İzmirlilerin bu konuda duyduğu eksikliği gidermek için bizzat yerinde bir çalışma yürütüyoruz. Öncelikle dört günlük çevre ilçelerimizde geziler yaptık. Belediyelerimizi gezdik. Şimdi ise metropol ilçelerini 3 gün turluyoruz. Belki de ilk defa bir Genel Başkan Yardımcısı ve Genel Sekreter bir kente 7 günlük bir zaman ayırmıştır. Ana kademe, belediyeler ve ilçe örgütleri ile birebir temas etme imkanı bulduk bu gezilerde. Tabi ilk defa bu düzeyde ziyaret edilen ilçeler de vardı aralarında. Genel Başkan ve Genel Sekterin ilk defa uğradığı ilçeler… Oralarda sevinç ile karşılandık. Hatta yaptığımız toplantıda partililerimiz bu yaklaşımımızı parti içi demokrasi açısından çok olumlu bulduklarını beyan etti.

SONSÖZ -
Bu 7 günlük kent tur nereden çıktı Sayın Keskin? Genel Başkan tarafından verilen bir görev mi yoksa…?

KESKİN –Hayır, hayır bir görev söz konusu değil. Göreve gelmemden önce zihnimde geliştirdiğim bir projeydi bu aslında. Bizim şöyle bir eksikliğimiz var. Biz yıllardır kendi içinde çok tartışan bir partiyiz. Biz partililerimizin sorunlarını ve yüksünmelerini belirtecekleri bir platform sağlamadığımız için parti içinde frekans farklılıklarından kaynaklanan rahatsızlıklar dışarıya büyük tartışmalar olarak yansımaktaydı. Bu da CHPnin kendi içinde kavga eden ve merkezi iktidar odağından vazgeçmiş bir durumda algılanmasına neden oluyordu. Bunun aşılması gerekiyordu. Partinin demokratik platformda her türlü konuyu zihin berraklığı ile açık bir üslup ile tartışması gerekmektedir. Bunu yaptığı takdirde parti içi tartışmaların yansıması engellenebilir. İnsanların zihninde oluşan CHP'nin kendi içinde tartışıyor mantığı da silinmiş olacaktır. Bu düşüncelerle oluştu bu 7 günlük ziyaret turu… Geçen hafta Mersin'deydim. Daha önce Ardahan'daydım. Hatta orada aynı anda 1 cami 5 cem evi açtım. Başbakana da bir mesaj gönderdim açılıştan. Dindar ve kindar gençlik yetiştireceğim diye insanların kutsal değerleri üzerinden siyaset yapıp toplumu bölmekten vazgeçsin ve gelsin yaptığımız çalışmalardan esinlenerek farklı mezhepte bulanan kardeşlerimizin nasıl birlikte bir ibadethane açtıklarını görsün. Çünkü makası keserken yanımda hem imam hem de alevi dedesi vardı.
Bu tarz karargah çalışmalarımızı elimden geldiğince oralara taşıyorum. İstanbul'da da İzmir'e benzer bir çalışma yaptık. 33 ilçe 11 belediyede 7 günlük bir tur düzenledik. Yine Ankara'da benzer bir çalışmayı yürüttük. Ankara'da 5 ve 6 ilçeye girdik. İzmir'i tamamladıktan sonra Ankara'da kaldığımız yerden devam edeceğiz.

SONSÖZ-
Bu ziyaretler bir rapora ya da ilçeler/başkanlar açısından bir karneye dönüşüyor mu?

KESKİN –
Evet çalışmalarımızı raporluyoruz. Genel Sekreterimiz bu ziyaretleri rapora dönüştürüyor. Raporlar önce bana geliyor tabi ki. Ama amaç burada yazılı bir metin hazırlamaktansa insanların bizzat benim karşımda çekinmeden konuşmasını sağlamak ve Genel Başkan Yardımcısını yüzüne bakarak partinin eksikliklerini herhangi bir kısıtlamaya izin verilmeden özgürce ifade etmesine imkan sağlamaktır. Yalnız ana kademe, kadın ve gençlik kollarını değil işin formatını bozarak dışarıdan gelen partililerimizi de kapıdan çevirmeyerek toplantılarımıza kabul ettik. Partililerimizin CHP siyaset anlayışı ile ilgili konuşmasına izin veriyoruz. Ben de toplumun değişik kesimlerinden gelen insanların değerlendirme ve tepkilerini direk onların ağzından dinleme şansı buluyorum. Ve daha sağlıklı bir şekilde değerlendirme yapmamı sağlayacak doküman elde ediyorum doğrusu.

SONSÖZ -
Bu çalışmanızın özellikle belediye başkanları açısından bir karneye dönüşme ihtimali nedir ya da var mıdır böyle bir ihtimal?

KESKİN-
Şimdi biz not verme durumunda değiliz. Herkes bu konuda rahat olsun. Ama önümüzdeki yerel seçimlerde adaylarımızın hangi yöntemlerle seçileceği gündeme geldiğinde bir merkez yoklaması söz konusu olursa elde ettiğimiz bu bilgilerin bizim için bir ön görü sağlayacağı muhakkak. Bu aslında adaylarımızı ön seçim ile mi yoksa eğilim yoklaması ile mi tespit edeceğimizin de bir ham çalışmasıdır bir yerde. Burada belediye başkanları örgüt ile yan yana geliyor, genel merkez politikaları ile ilgili örgüt mensubu arkadaşlarımız farklı değerlendirmeler yapıyor.
Benim açımdan da anlamı büyük bu çalışmaların… Partinin yukarıda devreye soktuğu siyaset söyleminin toplumda/örgütte ne kadar ve nasıl karşılık bulduğunu birinci elden görme fırsatı yakalıyorum. Bir nevi kamuoyu araştırması gibi sonuçlar çıkarıyorum bu toplantılardan…

ÖRGÜTLER İLE BELEDİYELER ARASINDAKİ EN BÜYÜK SORUN İŞ BASKISI!
SONSÖZ- 7 günlük gezide İzmir'in fotoğrafını tam anlamıyla çekmiş olacaksınız. Şimdiye kadar sizi şaşırtan detaylar artılar ya da eksiler nelerdi? Ya da ilçelerde en göze çarpan sorun?

KESKİN -Artıların yanında olumsuzluklar da var tabi ki. Türkiye'nin en canlı sorunu işsizlik… Haklı olarak analar ve babalar çocuklarının sistem ile uyumlu yaşamasını isteyerek bir iş sahibi olmasını istiyor. Ama işsizlik öylesine devasa boyutlara ulaşmış üniversite mezunu askerliğini yapmış olan çocuklarımız sokakta geziyor. Enerjilerini kahve köşelerinde oyun oynayarak harcıyorlar. Bu gençler için büyük bir sorundur. Ailesinin aldığı emekli maaşı ile geçinmeye çalışan üniversiteli işsizler var İzmir'de…
Bu durum örgüt ve belediyeler arasında büyük soruna yol açıyor. Örgüt tarafından belediyelere iş baskısı yapılıyor. Haklı olarak baskı yapılıyor. Ama belediye başkanı da aşağıdan gelen iş taleplerini ve toplumun genelinin beklediği yatırımları dengelemek zorunda… Kaynaklarını ona göre dengelemek zorundadır. Ama işsizlik gerçeği belediyelerimiz üzerinde baskıya sebep oluyor. Zaman zaman parti tabanımızdaki insanlar ile belediye başkanımız arasında tatsızlıkların yaşanmasına sebep oluyor.



SONSÖZ -
Başkanların çekmece ve dolaplarındaki özgeçmişleri gördünüz mü, iş baskısıyla ilgili soru sordunuz mu?

KESKİN-
Hayır sormadım ama sormama gerek yok. Bana her gün 20 -30 gencimiz iş için geliyor. Hatta İzmir'den iş bul demek için bile gelen var. Her gelen '40 yıllık partiliyim bir kez işim düştü size' diyor. Ama kendisi gibi on binlerce partilinin de aynı durumda olduğunu bilmiyor. Haklı olarak insanlar kendi sorunlarının çözümünde beklenti içinde oluyorlar. Benim görebildiğim kadar örgütlerimizle belediyelerimiz arasındaki en büyük sorunun temelinde işsizlik var. Diğer sorunlar aşılamayacak boyutta değil. Bu toplantılarda bu sorunun çözümünün bizde değil genel iktidarda aranması gerektiğini hatırlatıyoruz. Toptan çözümün CHP'nin iktidarı ile mümkün olacağını vurguluyoruz. En azından bu konuda partililerimizin gösterdiği tepkilerin biraz daha disipline edilmesini gerektiğini anlatıyoruz.

SONSÖZ-
Bazı ilçelerde belediye başkanları ve örgüt arasında ciddi sorunlar yaşanırken bazı ilçelerde ise örgüt ve belediye birbirine fazla yakın. Hatta örgütü de yöneten belediye başkanları var İzmir'de… Bunlar da bir sorun olarak sizin cephenizden görünüyor mu?

KESKİN
-Benim bulunduğum toplantılarda böyle bir konu gündemde gelmedi. Ama kongreler aşamasında bazı belediye başkanlarının kendilerine yakın insanların seçilmesi için bazı girişimleri olmuştur. Bu durumun da oluşturduğu tortuları görüyorum. Bu konuda sorunların yaşandığı itiraz götürmeyen bir gerçektir. Ama bu durum çok rahatsızlık verici bir durum değildir. Zamanla bu konu aşılarak sıcak ilişki kurulması sağlanmıştır.

BİNALİ YILDIRIM BABASININ TARLASINI MI SATTI, CEBİNDEN Mİ ÖDÜYOR?
SONSÖZ
-Sizi şaşırtan belediye oldu mu? Bu ilçede de böyle bir proje varmış böyle bir çalışma varmış şeklinde bir şaşırmanız oldu mu? İzmir ağırlıklı olarak projeleri konuşuyor son dönemde? Bakan Binali Yıldırım'ın açıkladığı 35 projeyi duymuşsunuzdur. Ciddi maddi kaynak ayrılan projeler bunlar. Bunun yanında kıt kaynaklar ile ilçe belediyelerinin projeleri var. Burada yani İzmir'de projeler tartışıldığı zaman durum ne olacaktır?

KESKİN
-Siyasetçiler maalesef kamu kaynaklarını kullanarak insanları etkilemeye çalışıyor. Aslında bu projeler merkezi hükümetin yapması gerekenlerdir. Türkiye'nin her tarafında merkezi hükümet tarafından yapılan projeler var. Ama İzmir'de bu siyasi amaçlarla kullanıyor. Yani sanki Binali Yıldırım babasının tarlasını mı satıp bu projeleri yapıyor? Yoksa kendi kesesinden ya da kasasından mı ödüyor? İzmirlilerin ödemiş oldukları vergilerden oluşan bütçeden İzmir'e proje yapıyorlar. Bunu sürekli ısıtarak Binali Yıldırım'ın projesi olarak özellikle bir bölge gazetesinin durmadan allayarak pullayarak takdim etmesini basın etiği ile bağdaşır bulmuyorum. Tünel projesi Binali Yıldırım'ın projesi diye 50 kere baskı yapılmıştır. Bu yayının arkasındaki kimler olduğunu biliyoruz. Bazı yayın kuruluşlarını hangi kolaylıklar ile holdinglere geçtiğini biliyoruz. İktidarımız bu kurumu besledi. O organ da iktidarı büyütmeye çalışıyor. İzmirliler şunu iyi biliyordur ki merkezi hükümet tarafından vergiler ile büyük bütçenin yanında ilçe belediyelerin küçük bütçelerini karşılaştırmak çok hakkaniyetli olmaz.

İZMİR'İN KENTSEL DÖNÜŞÜM PROJELERİ NEDEN BEKLETİLDİ O ZAMAN?

İzmir'e kaynak aktardığını söyleyerek propaganda yapmak istediğini söyleyen iktidar kendi iradesi ile seçilmiş olan belediyelere pranga vurmaya çalışmaktadır. Niçin kentsel dönüşüm ile ilgili proje neden iki senedir bekliyor. İzmir'in bakanları önce bunun hesabını versinler. Büyükşehir belediyesinin toplumun refahını sağlayacak projeleri bekletilmektedir. İktidar burada çifte standart yapıyor. İzmirlileri enayi, kör ve bilinçsiz sanıyor. Başbakan gavur İzmir diyerek İzmir'i hak etmediği bir ithamla suçlamıştı. Şimdi de İzmirlileri bunun farkında değilmiş gibi uyutmaya çalışıyorlar. Bakan Yıldırım'a sesleniyorum. İzmir'i seviyorsa İzmir'e duyduğu sempati varsa o zaman gitsin Başbakan tarafından set koyulan projelerin gerçekleşmesini sağlasın. Bu yapılan çifte standarttır. İzmirli her şeyin farkındadır. Niçin İzmir belediyelerinin üzerinde bir korku yaratılmaya çalışılıyor? Neden belediyelerimizin yapmak istedikleri durdurulmak isteniyor? Dünyanın neresinde görülmüştür belediyelere gelen müfettişlerin her gün köstebek gibi her yeri kurcalayarak belediye başkanını kuşku ve sıkıntı içinde çalışmaya sevk ettiği…



TÜREL ANTALYA'YA YILDIRIM ERZİNCAN'A GİTSİN!

İzmirli bakanlar ve Menderes Türel kapalı salon toplantılarında gerdan kırarak kendi adaletlerini pazarlamak için İzmirliler benim adaylığımı düşünürse bundan ancak şeref duyarım diyor. Bende diyorum ki 'Ey Menderes Türel, başka kentlerde kaybettiğin şerefi İzmir'de arama. İzmirliler kimseye bol keseden şeref vermemiştir. Varsa şeref arayışı gitsin Antalya'da arasın. Bakan Yıldırım da gitsin Erzincan'da arasın şerefini…

TASFİYE VE ÖTEKİLEŞTİRME OLMAZ, BEN İMZA ATMAM…
SONSÖZ –Biraz da CHP'nin içine dönelim. Yeni CHP ile başlayan eksen kayması tartışmalarını biliyorsunuz. Kendi ifadenizle siz bu örgütün dününde önceki gününde de olan bir siyasetçisiniz. En son sizin başkanlık ettiğiniz PM toplantısında sert tartışmalar yaşandı, grup toplantısında bir vekilin (Hüseyin Aygün) kaygıları arttıracak önergesi reddedildi. Ayrıca Yeni CHP ile 'tasfiye korkusu' yaşayan Eski CHP'ye yakın başkanlar var İzmir'de. Örgütün Adnan Abisi olarak ne diyorsunuz bu olanlara. Eksen kayması gerçekten var mı? Ötekileştirme ya da tasfiye gibi bir tablo yaşanacak mı?

KESKİN- Kimse tasfiye endişesi duymasın. Ben parti içi hukuk dışında hiçbir işe, evraka imza atmam. CHP'nin ahlaklı olan herkese kişiye ihtiyacı var bugün. Hiç kimse birileri muhalif oldu diye onları ötekileştirilemez. Herkes kendi yeteneği, bilgisi ölçüsünde parti içinde herhangi bir mevkiiye, makama gelme, talip olma hakkına sahiptir. Biz CHP olarak 30 yıldır kendi içimizde tartışır bir parti haline geldik ve bundan siyasi İslam yararlandı. Türkiye'nin içinde bulunduğu olumsuzluklar sosyal demokrasinin gelişmesine düne göre daha fazla ihtiyaç olduğunu göstermiştir.
Türkiye'nin yeniden silkinip Cumhuriyet değerlerini koruyarak Anadolu coğrafyasını bir barış ortamına dönüştürmesi ve insanların birbirine mezhepsel, ırksal ayrımlar içinde bakmadan birlikte yaşamanın mutluluğunu hissetmesi ancak sol bir iktidar ile mümkündür.
Bu açıdan CHP'nin de tarihi bir misyonu vardır. Her CHP'linin de hem topluma hem kendine böyle siyasal sorumluluğu ödeme borcu vardır. O yüzden öncelikle parti de hiçbir kimse demokratik haklarını kullandı diye dışlanmamalıdır. Ben bu olaya böyle bakıyorum. Bu olayı çok doğru bulmuyorum. Kişi mevcut yönetimi beğenmeyebilir ya da beni ve çalışmalarımı da eleştirilebilir. Benim aleyhime gelip kurultayda çalışabilir de. Ama bu durum benim o kişiyi veya kişileri partinin dışına itmeme sebep olmamalıdır. O nedenle tüzük ve parti hukukuna uyulduğu sürece artık partide kimse dışlanmamalıdır. Bunlar artık geride kalmıştır.

HENÜZ KİMSEYİ GÖREVDEN ALMADIM, ALMAYI DA DÜŞÜNMÜYORUM
Bakın ben göreve geleli o a kadar zaman oldu. Daha herhangi bir örgütü görevden almış değilim. Kendi istekleri ile ayrılanlar dışında kimseye müdahale etmedim. Sıkıntı çıktığı zaman görevden almak yerine görüşerek arkadaşımızla sorunu çözmeye uğraşıyorum. Çünkü ben her partiliye ihtiyacımız olduğunun farkındayım. Artık o kısır tartışmalar geride kalmıştır.

CHP'NİN SİYASİ ÖRS VE ÇEKİCİYLE ŞEKİLLENMEMİŞ YENİ SİMALAR VAR
SONSÖZ-
Ya eksen kayması meselesi… Parti Meclisi'ndeki ulusalcıların Güneydoğu ve Doğu politikasından rahatsızlık duyduğu gözleniyor. Ne düşüyorsunuz?

KESKİN
-Parti içinde zaman zaman tabanı ve bize oy veren insanları rahatsız edenler oluyor. Ama bu açıklamalar partinin asıl temsilcileri tarafından yapılan açıklamalar değil. Biz bir kitle partiyiz. Parti yönetiminde görev alan arkadaşlarımızın hepsi CHP kültüründeki örs ve çekiçle siyasi kimlikleri şekillenmiş arkadaşlar değil. Yeni insanlar ve yeni arkadaşlarımız var. Sorun aslında onların açıklamalarıyla yaşanıyor. Ama bir partiyi bağlayacak olan o partiyi bağlama yetkisine sahip insanlar tarafından yapılan açıklamalardır. Örnek vermek gerekirse, CHP'de partiyi bağlayan açıklamalar Genel Başkanımız tarafından yapılır. Bazı sıfat sahibi yeni arkadaşların bireysel açıklamalarının toplumda, parti tabanında rahatsızlık yarattığını biliyoruz. Yani bu açıklamaları yapan arkadaşlarımız değerlendirmeyi iyi yapmalıdır. Ama bu açıklamalar bir bölünmeye ya da onun gibi bir duruma zemin hazırlamamıştır.

O ARKADAŞLARI UYARDIM, PARTİ PROGRAMINI HATIRLATTIM

SONSÖZ -Adnan Ağabeyleri olarak bu arkadaşlarınızı uyardınız mı?

KESKİN -
Evet ben bu arkadaşlarla görüştüm. Değerlendirmemi yaptım ve kendilerini parti programına göre şekillendirmeleri gerektiğini hatırlattım. Partinin programının ancak bir kurultay toplanarak değişebileceğini hatırlatarak böyle bir şey olmadığı sürece hiç kimsenin bireysel tercihleri ya da düşünceleri ile bu programın dışına çıkmaya hakkı yoktur. Partinin giriş beyannamesini imzaladıktan sonra bireysel tercihlerini, şahsi düşüncelerini disipline etmeleri gerektiğini parti meclisinde de vurguladık. Ben de konuştum son PM toplantısında…
Ancak tüm bunlar CHP'nin eksen kayması ya da rota değiştirmesi anlamına gelmez. Eksen kayması gibi tartışmalar kurultay gündemine taşınarak partinin tercihleri, hedef kitlesi ve kurucu iradeye olan ilişkinin değişmesi ile olur.

YATAÐINDA KURUYAN DEBİSİ DÜŞÜK IRMAKLAR…
CHP'nin kurucu irade ile ilgili hiçbir sorunu yoktur. Tam tersine kurucu irade ile uyum içindedir. Kurucu idarenin Türkiye'ye getirdiği değişimlere ve çağdaşlıklara saygılı ve sahip çıkan bir yapısı vardır CHP'nin. Kurultay toplanıp bir karar almadığı sürece CHP'nin rotası bellidir. Bu durum debisi düşük olan bir ırmakların denize ulaşmadan kendi yatağında kuruması gibidir. Siyasette önemli olan denize ulaşmaktır. Diğerleri güdük çıkışlardır. Irmak denize ulaşmadan kurur gider. Ama güçlü ırmak ise yatağında kurumadan denize ulaşır. Söz konusu arkadaşlarımız biraz daha dikkatli açıklamalar yapmalıdır. Temel değerler ve tercihler ile ters düşen yaklaşımlarda açıklama yapılmaması gerekmektedir. Nitekim Hüseyin Aygün'ün son çıkışına el koyduk. Verdiği son yasa tasarısının (Seyit Rıza'ya iade-i itibar verilmesi) TBMM'ye verilmesini engelledik.

SONSÖZ -
Genel Başkan Kılıçdaroğlu da bu konuda net durdu. CHP Genel Başkanı'nın alt kimliği hatta mezhebi üzerinden özellikle Başbakan Erdoğan'ın siyasi çıkışları oldu. Eksen kayması tartışmalarını da eklersek bu tablonun özellikle Batı'da CHP'nin oylarını azaltacağına dair yorumlar var. 2009'daki ortamın olmadığına dair yorumlar bunlar. Katılıyor musunuz bu yorumlara?

ERDOÐAN'IN ALIN KİRİ VE AYIBIDIR ETNİK SORGULAMA
KESKİN -
Maalesef Türkiye bu açıdan şansızdır. Türkiye gibi bir ülkenin Başbakanı etnik kimlik üzerinde siyaset yapar mı? Bu bölen, ayrıştıran ve atomize eden bir davranıştır. Başbakan'a buradan soruyorum. Başbakan'ın etkin kimliğinin açık edildiği bir kitap var. Başbakan'ın tüm soyuna ilişkin iddialar var o kitapta. Kitabı yazan Silivri toplama kampında yaklaşık 3 senedir tutuklu. Devleti yönetme iddiasında bulunan biri Cumhuriyetimizin temelindeki felsefe tercihi içselleştiren bir insan bu şeklide davranmaz. Türkiye bir etnik devlet midir? Türkiye bir inanç devleti midir ki Başbakan çıkıyor CHP'nin Genel Başkan etnik kimliğini sorguluyor. Türkiye Cumhuriyeti kimsenin ırkı ve mezhep ile meşgul olmaz. Bu ülkenin Başbakanı bu temel felsefi düşüncenin dışına çıkıp yorum yapması kendisinin alın kiri ve ayıbıdır. Nasıl olur da bir Başbakan vatandaşların soyunu sopunu sorar? Bu durum utanç vericidir. İlk defa Cumhuriyet tarihinde bir Başbakan böyle bir davranış içine girmiştir.

ERDOÐAN'IN VE EŞİNİN ALT KİMLİÐİ NEDİR?
Bu durum Başbakanın siyasi gıdası olan kutsal değerleri sömürmek insanların kanı ve ırkı ile meşgul olarak kendisine siyasi bir prim sağlamaktadır. Peki, Başbakan'ın kendisinin ya da eşinin alt kimliği nedir? CHP bunları sorgulama ve konuşmayı bile ayıp görür. Genel Başkanımız bu konuda cevap vermiyor. Ama böyle bir tartışma sürekli gündemde olursa karşı tarafın da bir tahammül gücünün, sınırının olduğu unutulmasın. Zaten Başbakanın bu konudaki görüşü bellidir. Kindar ve dindar nesil yetiştireceğini söyledi. Kendi ağzıyla bu konuda topluma nasıl bir sakat açıdan baktığını göstermiştir.



SİSTEMDEN HER GÜN BİR TUÐLA ÇEKİLİYOR BUGÜN
SONSÖZ-
29 Ekim Ulus'a gelirsek. 70 yaşında bir Cumhuriyet çocuğu olarak Ulus'ta polisin karşına dikildiniz. İzmir'de inanılmaz mitingler, tepkiler oldu. 29 Ekim'de gerginliğe yol açan yönetmelik 10 Kasım'da bir miktar gevşetildi. Anlattınız ama bir kez daha dinleyelim sizden o gün yaşananları.

KESKİN-AKP'nin toplumu dönüştürme diye bir projesi var. İktidara geldiklerinde gömlek değiştirdik gibi laflarla kurucu irade ile herhangi bir ters düşme gibi bir durum olmadığını söylediler. Ama her geçen gün iktidar toplumu dönüştürme projesini kademeli olarak devreye alıyor. Benzetme yerindeyse sistemden her gün bir tuğla çekilerek insanlar tepkisizleştirildi. Öbür taraftan yanlı bilgi ve haberlerle insanların zihinleri zapt edilerek toplumu teslim alma stratejisi uygulanıyor. Bunun bir ayağı da toplumuz için bazı simge olan özel günleri gündemden çıkarmaktır. 19 Mayıs'ın Ankara dışında kutlanmasını engelleyecek yönetmelik çıkarıldı. Daha sonra 30 Ağustos Zafer Bayramının Cumhurbaşkanının özel sebepleriyle kutlanmasının engellenmesi… 9 Eylül'de olanları biliyoruz. Geçen yıl 29 Ekim deprem nedeniyle ertelendi bu yıl 'şiddet/terör' endişesiyle engellenmek istendi.
AKP'nin Cumhuriyet ile bir sorunu olduğu için cumhuriyete kadar olan süreci ve Cumhuriyet'in getirdiği değerleri kafalardan silmek istiyorlar. 30 Ağustos Zafer Bayramı sadece bizim için simgesel bir gün değildir. Bütün mazlum uluslar için yakılan bir zafer meşalesidir, çoban ateşidir o gün. Bizden sonra tüm masum uluslar özgürlüklerini kazanmak için mücadeleye girişmiştir. 30 Ağustos Zafer Bayramı'nı askeri bir başarı dışında büyük bir başarı olmasını ise Cumhuriyet ile taçlandırılmasıdır. Zafer Bayramı Cumhuriyet ile taçlandırılması Türk Ulusunun dünyada özgür bir toplum olarak yaşama hakkının kabul ettirme sözleşmesidir. Bütün bunlar kafandan silinmeden ümmetçi bir yapıyı toplumu kabul ettirmek çok zordur. İktidarın hedefi Cumhuriyet ile kazanılan haklar yerine İslami dokulu bir yaşam biçimini dayatmaktır. 29 Ekim'i engellemek için bazı istihbarat bilgilerinin geldiği iddia edilmiştir Ankara Valiliği ve İçişleri Bakanlığı tarafından…

29 EKİM'DE İLK GÖRDÜÐÜM BİBER GAZIYDI
SKT'lar da 'Hayır, biz her şeye rağmen Cumhuriyet Bayramımızı kutlayacağız' dediler. Bizler de o yürüyüşe parti olarak destek verdik, katıldık. Bayramımızı kutlamak için gittiğimiz alanda ilk karşılaştığımız şey gözümüze gaz sıkılması oldu. Ben bu durumun getirdiği rahatsızlığı gidermek için barikatlardan çıkıp boşlukta gözlerimi yıkarken arkamda bulunan bir polis grubunun barikatları zorlayan insanların üzerine tekrar gaz sıktığını gördüm. Olduğum yerden hareket ederek ne yapıyorsunuz diye müdahale ettim. Sonra burnunun kırıldığı iddia edilen emniyet amirinin etrafındaki polisler bana karşı fiziki güç kullanmaya kalkıştılar. Aramızda itiş/kakış yaşandı.

O POLİSLERE KIRGIN DEÐİLİM, 21 YAŞINDAKİ ÇOCUÐA NEDEN KIRILAYIM
Ben bana karşı güç kullanan polise kırgın değilim. Asıl onları halk ile karşı karşıya getiren zihniyete hesap sormak gerekiyor. 21 yaşındaki bir polise neden kırgın olayım. Onu sabahın 5'inde getirip oraya dikersen sürekli stres ve halk ile karşı karşıya getirirsen olacağı budur. Bu durum ile karşılaşan bu kadar stresin baskısında olan bir insandan soğukkanlı hareket etmesini beklemek haksızlık olur. Bu insan duyduğu öfkeyi mantığının akıl süzgecinden geçirmeden onu şiddete dönüştürebilirler. Bunun içinde kişisel olarak bir şikayette bulunmadım. Ama asıl ayıbı yapan İçişleri Bakanlığıdır. Ne oldu peki şimdi o istihbarat bilgileri.
Buradan soruyorum İçişleri Bakanı'na. Orada yaşlı bir insanın ezilmesine ramak kalan olumsuzlukları yaşamasına neden olan biber gazlarının atılmasının gerçekleştirilmesine izin veren bu istihbarat bilgisini hangi kurum vermiştir. MİT mi yoksa polis teşkilatından mı verdi? Yoksa böyle bir istihbarat yokta sadece 29 Ekim kutlamalarını engellemek için böylesine hayali bir gerekçe mi üretildi. Eğer böyle bir istihbarat bilgisi varsa bu konuya ilişkin ne yapılmıştır. Şu çıkmıştır ki ortaya siyasal iktidar hayal peşindedir. İnsanların Türkiye Cumhuriyet'inin zedelenmesini kabul etmeyecekleri ve Türkiye Cumhuriyet'inin değerlerine toplumun sahip çıkma kararlığı içersinde olduğu görülmüştür. Zaten o direnmeden sonra 10 Kasım'da siyasal iktidar bir yasaklama sergileyecekti. Ama toplumun demokrasi refleksleri üst noktadaydı. Böylece geri adım atmak durumunda kalındı. Bu kutlamalar ile ilgili Sayın Başbakan düzenledikleri yönetmelik ile şöyle açıklamalar yapıyordu. Bu kutlama biçimleri soğuk savaş dönemindeki askeri ülkelerin kutlama yöntemleri demişti. Fasişt ülkelerin kutlama yöntemleri olduğunu söylüyordu. Bu sebeple bu bayramları halkın kutlaması gerektiğini söylemişti. Peki, bu açıklamalardan sonra aradan belli bir müddet geçti ne değişti ki tekrar soğuk savaş dönemlerindeki kutlama yöntemlerine döndük. Neden siyasi parti ve halkın kentlerde Atatürk anıtlarına çelen koymasını engelleyici yönetmelikler çıkarıldı. Bu bile siyasal iktidarın art niyetli olduğunu çok açık bir şekilde ortaya çıkarmaktadır. Halk bu çelişkinin farkına varmıştır. Halk, 'Mehter takımı gibi bir ileri iki geri gidiyorsun Tayyip Efendi' diyerek biz bunu yutmayız demiş ve meydanlara akın etmiştir. Umarım toplumun verdiği siyasi mesaj doğru şekilde değerlendirilerek gelecek günlerde yeni olumsuzluklar yaşamayız.

EVRENSEL HUKUK AYAKLAR ALTINA ALINMIŞTIR
SONSÖZ-
Bütünşehir Yasası hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu yasa Ege'nin siyasal duruşuna 2014 yerel seçimlerinde nasıl yansır? Genel seçim verileri AK Parti'yi avantajlı kılıyor sanki Ege bölgesinde… Katılıyor musunuz?
KESKİN- Bütünşehir ile ilgili düzenleme yerel yönetimlerin tarih çizgisine uymayan bir düzenlemedir. Çağımızın demokrasi anlayışı ile bağdaşmaya bir yapıdır. Çağımızın demokrasi anlayışı çoğulculuktur, çoğunluk değildir. Siyasal iktidar maalesef çoğunlukçu bir anlayışı getirdi. Toplum ile siyasal partiler ile STK'lar ile bu konuyu tartışmadan onların görüşünü almadan 'çoğunluk bende ben bu yasayı çıkarırım' düşüncesiyle şuan ki demokrasi anlayışımıza terk düşen bir uygulamayı devreye soktu. 1583 belde belediyesi ve 15 binden fazla köyün hükmü şahsiyeti ortadan kaldırıldı. Öncelikle hukukta evrensel bir kural vardır. Kazanılmış haklara saygı duyulur. Bu durum ayakaltına alınmıştır. 50 – 60 yıllık kasabalarda nüfusu 5 bin 10 bin olan kasabalarda yaşayan yurttaşların gelişim alanlarının kazanılmış hakları buharlaştırılmıştır. Dolayısıyla hukukun evrensel kuralı da ayaklar altına alınmıştır. Siyasal iktidar her konuya ekonomik odaktan bakıp o şekilde değerlendiriyor. Sanki bütünşehir modeli uygulanırsa oluk oluk merkezi iktidardan belediyelere paralar gelecek. Dolayısıyla işsizlik çözülecek. Ama böylesine büyük bir kaynak akışı olmayacaktır. Tam tersine bütünşehir uygulaması devreye girdikten sonra hem kırsalda yaşayanlar hem de kentte yaşayan vatandaşlarımıza ek yükler gelecektir. Çağdaş toplumlarda demokrasi yerel yönetimlerin uygulamaları ile kökleşmiştir. Bakın Fransa'nın coğrafi büyüklüğü bizim yarımız kadar. Ama 36 bin belediye var Fransa'da…. Bunun sebebi yerel yönetimciliğin denetim ve katılımcılığın uygulandığı yerlerdir. Demokrasinin hoşgörü ilkesinin hayata geçtiği yerleşim alanlarıdır. Demokrasi yerel yönetimlerde tıpkı bu kurallar uygulanıp yukarı doğru çığ gibi büyüyerek toplumlarda gelişimi yakalama şansı elde edilir. Şimdi bu durumda demokrasinin bu kuralı işleyecek midir? 1581 belediye farklı partilerin belediye başkanının denetlemesi ve değerlendirmeleri yaparken farklı belediyelere mensup belediyeleri dinlenmesi demokrasi kültürünün bir uygulamasıdır. İktidarlar genel toplumda köklü değişiklikler yapacağı için projelerini seçim sürecinde açıklar. Bu siyasin etiğin gereğidir. 14- 15 ay evvel ülkemizde genel bir seçim oldu. Hangi iktidar partisi mensubu bu köklü değişimden söz etti seçmene? 148 yıllık il genel meclislerini kaldırıyorlar. Acaba İzmir'de AKP belde belediyelerini ve il genel meclislerini kapatacağını açıklasaydı sandığa giden oyların rengi ve biçimi ne olurdu? Halk aldatılmış ve yalan söylenmiştir. Siyasi yapıya uymayan bir anlayış sergilenmiştir. Bir yerleşim alanın idari yapısının değiştirilmesinde bütün dünyada uygulanan kurallar vardır. Bir idari yapı değiştiriliyorsa kamu hizmetlerinin ucuz ve kaliteli gitmesi esas alınır. Yani şimdi bir ilçeye 40 kilometre mesafedeki kasabayı mahalle haline getirdiğinizde o belediyenin üretmiş olduğu hizmetler hızlı, kalite ve ucuz bir şekilde gidecek mi? Yoksa tam tersine yavaş kalitesiz ve pahalı mı gidecek. Burada hangi kriterler işleyecektir. İktidar bunları hiç dikkate almadan halkta şöyle bir yargı oluşturulmak istendi. Bütünşehir yapılınca her sorun çözülerek merkezden oluk gibi para akacak gibi vaatler ile toplumu gerçek dışı iddialar ile yönlendirmeye çalıştılar. Uygulamada bu aksaklıkların hepsini göreceğiz. Başka bir iddia daha var. Tabi bunun için elimizde somut kanıt olması için KCK operasyonlarında Diyarbakır'da ele geçirilen belgelerde Oslo görüşmelerinde Türkiye'yi temsil eden Hakan Fidan'ın söylediği cümledir. Fidan, 'Başbakanımız Türkiye ile ilgili vizyonu Öcalan ile çakışmaktadır' demiş. Bunun değerlendirilmesini İzmirli yurttaşlarımıza bırakıyorum.

SONSÖZ-Teşekkürler Sayın Keskin…
Ben teşekkür ederim.