Hanzade Ünuz, Medical Park İzmir Hastanesi Genel Müdürü Veysi Kubba ile sağlık sistemini, İzmir’i ve İzmir’in sağlık alanındaki fırsatlarını konuştu.
Hayatı kolay geçmemiş.
Başarı altın tepside sunulmamış.
7 yaşında çalışmaya başlamış, her işi yapmış.
Azmi ve çalışkanlığıyla zorlukların üstesinden gelmiş.
Hastane koridorlarında sıra beklerken…
Sağlık ararken türlü sıkıntı yaşamış.
Kuyruklarda sabahladığı çok olmuş.
Çok istediği ama maddi olanakları elvermediği için…
Tıp fakültesine gidip doktor olamamış…
Bugün ise…
Türkiye'nin önemli hastane zincirlerinden...
Medical Park İzmir'in ortağı…
Ve Genel Müdürü.
İşadamı Veysi Kubba…
22 yıl önce Batman'da mali müşavirlik yaparken...
Çılgın bir projeye girişti...
Ankara'nın doğusundaki ilk özel hastaneye ortak oldu.
Kendini hastane işletmecisi olarak buldu.
Sağlık sektörüne yatırım yapan Veysi Kubba…
6 yıl önce de İzmir'e geldi.
Ortağı Dr. Zafer Bekmen ile birlikte 50 bin metrekapalı alanda...
300 yataklı Medical Park İzmir'i kurdu.
Sakin...
Tane tane konuşan...
Çözüm odaklı…
Titiz, detaycı ve disiplinli bir yönetici.
Veysi Kubba, İzmir'de akort eksikliği olduğunu söylüyor.
'İzmir çok kıymetli ama İzmirliler İzmir'in kıymetini bilmiyor' yorumu yaparak...
Tüm İzmir'i…
Kentin ortak çıkarları için birlikte hareket etmeye...
İzmir'in yüksek menfaatlerinde buluşmaya çağırıyor…
FİLMİ GERİ SARIP BAKTIÐIMDAAslen Siirtliyiz ama ben Batman'da doğup büyüdüm. Küçük yaşlardayken hayatımız kuyruklarda geçti. Tüp gaz kuyruğu, şeker kuyruğu… Abimle birlikte kuyrukları paylaşma görevimiz vardı. Abi sen hangi kuyruğa gidiyorsun diye sorardım. O tüp gaz kuyruğuna gidiyorsa ben yağ kuyruğuna girerdim. Kuyruk çocuğuyuz biz, bu şartlar sorumlulukları paylaşmamızı öğrenmeye de vesile oldu. Aslında hayatta her şey bir vesile. Şimdi filmi geri sarıp baktığımda Ankara Dışkapı'da SSK hastanelerinde sıra beklemelerimi, kuyruklarda ilaç beklemelerimi görüyorum.
Yaşadığımız bütün olumsuzluklar önümüzde bir kilometre taşı, aslında biz staj görüyoruz haberimiz yok. İzmir'de sokakta lokma dağıtıldığını gördüm, herkes kuyruğa girip teklifsiz lokma alıyor, bu çok güzel bir kültür. Aç geçenler var, hamile geçenler var herkes alıyor. Bu İzmir'in çok güzel bir geleneği, bu geleneği çok seviyorum. Lokma kuyruğu hayırlı, güzel bir kuyruk (gülüyor). Bizde de misafire ikram çok önemlidir, bizde ne yersiniz ne içersiniz diye sorulmaz. Evde elinizde ne varsa en güzeli ikram edilir.
KUYRUKLARDA SABAHLADIÐIM ÇOK OLDU
Dr. Zafer Beken benim 23 yıllık ortağım. Kendisi göz hastalıkları uzmanı, ben de mali müşavirim. Bizim yolumuz Batman'da kesişti, kendisi mecburi hizmet nedeniyle Batman'a gelmişti aslen Ordulu'dur Zafer Bey. Ben de mali müşavir olarak Batman'da çalışıyordum. Mali defterlerini tuttuğum doktorlar Batman'da özel bir hastane kurmak istediler. Bana ortaklık teklif ettiler. Rahmetli babamın sağlık problemleri nedeniyle çok uzun yıllar sigortalı çocuğu olarak Batman, Diyarbakır ve Ankara üçgeninde hastane kuyruklarında çok sabahladığım olmuştu. Çok sorunlar, sıkıntılar yaşadım. Sağlık alanındaki bütün zorluklardan geçmiş bir insandım. Hastane kurma teklifine hemen evet dedim.
DOKTOR OLMAK İSTİYORDUM
Hastane yapısında işletmeci olarak destek vermemi istediler. Mali müşavirlik işleri, para olgusu beni mutlu etmiyordu. Sağlık işi olunca hayır işlerine de olan yakınlığım nedeniyle sıcak baktım. Çocukken doktor olmayı da istiyordum. Kafam çalışıyor diye annem de beni o özentiyle büyüttü. Ama o günün yaşam koşulları, içinde bulunduğumuz maddi durum doktor olup dışarıda okumama engel oldu. Ben küçük yaşlarda çalışmaya başladım, 7 yaşımdan beri çalışıyorum. Hemen hemen her işi yaptım. Her işten biraz anlarım, hamallık dahil her işi yaptım. İnsan tanımada, insanlarla iletişim kurmada bu emeklerimin çok faydasını gördüm. Ben çalışmayı seviyorum. Hayatımızı üç temel ilke üzerine kurmuşuz, dürüstlük doğruluk vicdan, çok çalışmak ve hedefler. Mücadelenizi bu kurguda verirseniz dünyada gelmeyeceğiniz nokta olmaz. Bir saç ayağı eksik olsun sistem kemale ermiyor eksik kalıyor.
SİZ DELİ MİSİNİZ?
1996 yılında Batman'da hastane kurduğumuzda bize 'Siz deli misiniz orada kuruyorsunuz' dediler. O dönemde Ankara'nın doğusunda hiç özel hastane yok. Duygusal etmenlerle kuruyoruz dedik ve çok zorluk yaşadık. Hekim getiremedik, insanlar özel sektörü tanımıyordu. İlk 8 yıl zarar ettik ama bu işi yapacağız diyerek sabrettik. Biz yaptığımız işe inanıyorduk, ülkenin bu koşullara gelmesini bekledik. 2002 yılında yeni hükümetin programında özel hastanelerin önünün açıldığını görünce tamam bu iş olacak dedik. 2002 – 2008 arasında zararımız azaldı, başka büyük şehirlere de yatırım kararı aldık. 2011 Kasım ayında Medical Park İzmir'de hizmete girdi.
NEDEN İZMİR?Ortağım Zafer Bey hastane içinde kanama geçirdi ve dalağı alındı. Bir ameliyatta hastadan geçen Hepatit virüsü nedeniyle karaciğeri de iflas etmişti. 2005 yılında ambulans uçakla Ege Üniversitesi'ne koma halinde getirdik. Değerli hekim arkadaşlar ortağıma kız kardeşinden organ nakli yaptılar. Biz Zafer Beyle abi kardeş ilişkisi içindeyiz, en zor anlarımızda birbirimizin yanındayız. Başında ben kaldım, 45 gün ortamı gözlemledim.
Baktık ki ameliyatlar çok iyi ama sonrasında bakım kalitesi son derece kötü. Hatta Zafer Bey pansumanlarını bile kendi kendine yaptı. Ameliyat sonrası ölümler çoktu, çok ciddi bir hekim emeği olmasına rağmen hastalar vefat ediyordu. Biz de buradan sağ çıkarsak Ankara'ya değil, İzmir'e yatırım yapalım dedik. Bu arada Medical Park geldi 2007 yılında Batman'daki hastanemize ortak oldu. İzmir'de kurduğumuz hastane için de ortak olmak istediler. Biz bir şartımız var, yönetimi size bırakmayız çünkü biz bu işi iyi biliyoruz dedik. Onlar da kabul etti. Biz o bünyede İzmir, Batman ve Gaziantep'teki üç hastanemizde ortağız.
BENDE GRİ ALAN YOKTUR
Ben sakin bir insanımdır. İyi bir dinleyici, gözlemci ve analizciyim. Çözüm odaklı bir insanım, ben de sorun ya da iş ertesi güne kalmaz. Bana bugün gelen konu ya siyahtır, ya da beyazdır. Biz de gri alan yoktur, ben o kişilikte bir insanım. Ben bütün işi delege etmişim, şu an bir yetkim yok. Sadece yukarıdan gözlem ve analiz yapıyorum. Bana sonuçlar gelir, her sabah saat 08.30'da masaya otururuz, dün oluşan sorun bugün çözülür. Bizde sorun ikinci güne kalmaz. Hastanenin işletim sistemi çok dinamik olarak işler. Bu da vatandaşa kaliteli hizmet olarak dönüyor. Zafer Bey işin tıbbi teknik tarafındadır, idari mali sosyal taraf bende.
İTO SEÇİMLERİNE 60 GÜN KALA…İTO'da meclis üyesi oldum, sağlık komisyonundayım. Halkla iletişimi çok seviyorum çünkü ben halktan gelme bir insanım. İnsanların elini sıkmayı, bütünleşmeyi çok severim. Sivil toplum örgütlerini çok önemsiyorum, araya siyasi görüşler girmediği için daha doğal bir iletişim kuruyorsunuz. Ben net bir insanım yapamayacağım sözü vermem. O nedenle siyah ya da beyazımdır diyorum. Benim meclis üyesi olma gibi bir düşüncem yoktu, ta ki seçimlere 60 gün kalana kadar.
Bir ziyaret yaptılar, seçimlerde bizi destekler misiniz dediler. Biz Ekrem Bey'i destekliyoruz dediler. Ekrem Bey'in Ticaret Odası'ndaki misyonunun bittiğine inanıyorduk. Bir sivil toplum örgütünde en fazla 10 yıl görevde olursunuz 29 yıl olmazsınız. Ben adayınıza itirazım var dedim. O ana kadar kafamdan adaylık geçmiyordu, hemen araştırma yaptım Mahmut Özgener'den randevu istedim. Ben sizi destekliyorum dedim. Ben o ana kadar meclis üyeliğinin ne olduğunu da bilmiyordum, derdim bu köhneleşmiş yapının değişmesiydi.
EKREM BEY'İ NEDEN İSTEMEDİM?
O noktaya nasıl geldim? Ben bu hastaneyi kurarken 110 milyon dolar yatırım yaptım. Bekledim ki beni takdir etsinler, Ticaret Odası'na kayıt oldum bana helal olsun diyecekler sanıyorum. Bırak tebrik etmeyi arayan soran olmadı. Ben randevu aldım 2011 sonunda gittim Ekrem Bey'e, hedefimiz şu, istihdamımız şu olacak diye. Verdiği cevap beni çok üzdü, 'Sen bu kadar büyük yatırım yapıyorsun, sen hesabını iyi yaptın mı. Sen buraları nasıl dolduracaksın?' dedi.
Ben çok şaşırdım, sayın Başkan ben 22 yıldır bu işi yapıyorum. Nasıl yapılacağını ben bilirim dedim. Çayımı bile içmeden kalktım odayı terk ettim. İzmir'in ticaretinin gelişmesinden sorumlu bir insanın böyle olmaması lazım dedim. İzmir adına da üzüldüm, İzmir'de dinamik, süreçleri kolaylaştıran bir yapıyı beklerken… Ben geldim işime baktım ama Ekrem Bey'i istemeyişim temelinde işte İzmir'i değiştirecek ruhta olmayışıdır. Kendisine yaş itibarıyla saygı duyarım ama iş ayrı insani boyut ayrı.
İZMİR ÜST KİMLİÐİNDE ORTAK MÜCADELE
Ben son 20 yılda İzmir'e baktığımda iktidarın nimetlerinden faydalanmamış, fiziksel manada köhneleşmiş yapıların içinde kalmış bir kent görüyorum. Ankara o gecekonduları nasıl temizledi, iktidarın nimetlerinden faydalanan belediyelerin yaptıkları icraatlar ile oldu. Bayraklı'da, Yeşildere'deki gecekonduları gördüğümde bir İzmirli olarak üzülüyorum. İzmir bu doğa koşullarında bu güzellikte daha çok gelişmesi gerektiğine inanıyorum. Ama işte sivil toplum, belediyeler, siyasi partilerin İzmir'in ortak çıkarları için İzmir üst kimliğinde ortak mücadele etmeleri gerekir. İzmir'de bu yok. Bir Gaziantep'e bakın, iktidara gidip bir şey istedikleri zaman CHP'lisi, AK Partilisi, MHP'lisi, odalar, belediye başkanı, valisi Bakan'a hep birlikte giderler. Şehrin bütün unsurları aynı şeyi söyler, bir orkestra gibi aynı notayı çalarlar.
İZMİR'DE AKORT EKSİK
Bütün mesele İzmir'in menfaatlerinde bütün bileşenlerin yan yana gelmesini sağlanmasıdır. Akort meselesi, akort önemli. İzmir'de akort eksik. Ortak çaba olmayınca karşı taraf, 'Versem mi, vermesem mi' kaygısı yaşıyor. İzmir kaybedince hepimiz kaybediyoruz. Bu kent ortak menfaatlerinde birleşebilmeli, İzmir'in yüksek menfaatlerinde bir araya gelmeliyiz. Daha iyi bir kent hepimizin ortak çıkarı olmalı. İzmir'de kibirden ötürü bu başarılamıyor, o onunla küs, diğeri bununla küs. Kişisel egolar bunu engelliyor, bir ara Ticaret Odası ile Sanayi Odası küstü. Ticaret Odası ile Belediye küsmüştü. Böyle bir şey olabilir mi?
Dikkat ederseniz İzmir'i Anadolu'dan gelenler değiştiriyor. Oysa İzmir'in bu dinamiği kendisinin üretebilmesi gerekirken, dışarıdan görenler daha iyi analiz yapabildiği için gelip yatırım yapıyor. İzmirli, İzmir'in kıymetini bilmiyor. Yaşadığı kentin kıymetini dışarıdan gören gibi göremiyor. Dışarıdan gelen yatırım yapıyor, hizmetin gelişmesine vesile oluyor. Bu İzmir'de iş bekleyen yüzbinlerce insana yarıyor. Ben burada 1.264 kişi çalıştırıyorum hepsi de İzmirli. Yüzde 67'si bayan, yüzde 70'i Y kuşağı.
SİGARA İÇENLERLE ÇALIŞMIYORUZBizim ilkelerimiz var, biz sağlık kuruluşuyuz değerler silsilesi yaratmamız lazım dedik. Sigara içen kişiyi işe almıyoruz. Obezite ile mücadele kapsamında sağlığını yönetemeyen bir kişiyi işe almayacağız dedik. Sen ancak kendi sağlığını yönetirsen başkasının sağlığını da yönetmeye talip olabilirsin. 120 kilo olarak hastaya şeker yeme, tahıl yeme diyemezsiniz. Biz bünyemizde uyguladığımız bir programla kilolu doktorlarımızı da diyete aldık. Hastalıklarla mücadelede genetik ve beslenme kaynaklı hastalılar tespit ettik. Ben örneğin tahılı hayatımdan çıkardım, şeker un ve tuz kullanmıyorum. Hastalığın kök sebeplerini ortadan kaldırmak gerekiyor.
SAÐLIK TURİZMİNDE FIRSAT
İzmir'de çok iyi hekimler var, iyi altyapı da yavaş yavaş oluşuyor. Ama bu potansiyel yeterince değerlendirilebiliyor mu? İzmir'e yurtdışından direkt uçak seferleri yapılmıyor. Bu coğrafyada Ortadoğu, Kuzey Afrika, Balkanlar ve Orta Asya'yı ele aldığımızda bir saat uzaklıkta bir buçuk milyar insan yaşıyor, bu insanların 200 milyonu her yıl sağlıkları için çözüm arıyor bir ülkeden bir ülkeye gidiyorlar. İzmir sağlıkta iyi bir noktada, gelecekte daha iyi yerlere de gelecek. Hekim kalitesi itibarıyla İzmir İstanbul'dan sonra top noktada bir kent. Verilen kaliteli hizmet İzmir'e genel fayda sağlıyor. Ama sağlık turizmi konusunda Turizm Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı ayrı ayrı çalışmalar yapıyorlar.
KİŞİ BAŞI 10 BİN DOLAR HARCAMA
Tayland bu konuyu bir milli politika haline getirerek global bir çözüm yaratmış. Türkiye olarak sağlık turizmini biraz daha profesyonel şekilde yönetebilirsek, kişi başı 900 dolar harcayan bir turist yerine ortalama 10 bin dolar harcayan yabancı hastaya da hizmet veririz. Sağlık turizmi katma değeri yüksek bir iş, önümüzde çok ciddi bir fırsat var. Sağlık problemlerinin çözüm adresi Türkiye olabilir. Ama genel milli bir politika kabul edilerek, elde edilen gelirin ihracat geliri sayılması gerekiyor. Turizm pastasındaki 45 – 50 milyar doların üzerine bir 50 milyar dolar da sağlık turizminden eklesek cari açık diye bir derdimiz kalmayacak. Mesele hep birlikte bu hedefe kitlenip tanıtımı, pazarlaması, alt yapısıyla bu işin önünün açılması gerekiyor. Dünyada sağlık turizminin yılda 157 milyar dolarlık bir hacmi var.
ŞEHİR HASTANELERİ SORUN OLACAKBen şehir hastaneleri gibi büyük kompleks yapıların sistemi zorlayacağına inanıyorum. Dünyada fizıbıl hastanecilik ortalama 400 – 500 yatak kapasitesidir. İşletmeci gözüyle ben bu kadar büyük hastanelerin sorunlara vesile olacağına inanıyorum. Düşünün Bayraklı'da inşa edilen şehir hastanesinde 2 bin 400 yatak var. Bunu beş ile çarpın en az 10 bin kişi istihdam etmeniz gerekecek. O 10 bin kişi hastaneye her gün girecek, en az 30 bin kişi de hasta ve yakını olarak gelecek. 40 bin kişinin Bayraklı'nın önündeki şu yola girdiğini düşünebiliyor musunuz? Hijyeni, otoparkı, malzeme kontrolü, işletmesi…
Benim İzmir'de bu hastanede 310 yatağım var, 23 yıllık hastaneciyim, mali müşavirim ve bağımsız denetçiyim. Hesap adamıyım ama benim bile Medical Park'ta gözden kaçırdığım yerler var, biliyorum. Yerleri de biliyorum. Bu kadar büyük sistemde, 100 binlerce metrekarelik alanın kontrol edilebilirliği işletme boyutuyla ciddi problem yaşatacağına kanaat getiriyorum. İnşallah ben yanılırım, ama o 2 bin 400 yatak kararı alınırken o işin nasıl yönetileceği anlamında bir işletmeciden görüş alındığına inanmıyorum. Ankara'da planlama yapılırken bir işletmeciyi, CEO'yu çağırıp dinlemediler.
İsterseniz altından döşeyin hizmeti o kalitede ve zamanında alamazsanız oraya bir kere gidersiniz. Ben o büyüklüğün çok ciddi bir sorun teşkil edeceğine inanıyorum. Onun yerine hazineye kefalet getirmeden ihtiyaca göre konusunda spesifik hastaneler kurulmasını, davulun da tokmağın da kişide olan sistemin daha basit olduğuna inanıyorum. Hasta için zaman paradan kıymetlidir, işin bir ucu bir blokta diğeri diğer blokta. İşin verimliliği ve zaman yönetimi açısından çok ciddi sorunlar yaratacak.
ORGAN BAÐIŞINDA LİDERİZ
Yoğun bakım ünitemizde hasta yakınları hastayla ilgili düzenli bilgi aldığı ve görüş sağlandığı için Allah muhafaza hasta kurtarılamazsa oluşan güvenden ötürü aile organ bağışı yapıyor. Şu anda Türkiye'de en çok organ bağışı alan hastane biziz. Her yıl sıralamaya giriyoruz, bu konuda güçlüyüz. Bizim bütün çalışanlarımız da organlarını bağışlamıştır, organ bağışında öncüyüz. Bir seferde en çok organ bağışı yapan kurumuz, 700 kişi birden gittik organlarımızı bağışladık bunun Türkiye'de örneği yok.
Kalitede de ciddi atılımlarımız var, Amerikan JCI tarafından belgelendirilen kalite standartlarında 1.600 kriterin 1.594 tanesini tamamıyla yerine getirmiş bir kuruluşuz. Avrupa Kalite Vakfı mükemmellik ödülünü aldık. Kalitemize güveniyoruz. Gelecek 10 yılın strateji belgesi de elimizde hazırdır, yıl yıl yapacaklarımız bellidir. Ben inanıyorum ki daha da iyi noktalara geleceğiz.
DOKTORA ŞİDDETE CEZAİ MÜEYYİDE GELMELİToplum şu anda çok hırçın, vatandaş doktora karşı da hırçın. Doktorlar bu toplumun en zeki insanları, çok zorluklarla oraya geliyorlar. Ama hekimlere Batı tıbbı eğitimi verilirken iletişim kurma sanatı öğretilmiyor. Üst zeka ile hırçın insan yan yana geldiğinde sağlıklı iletişim kuramıyor. Vatandaş doktorun A söylediğini B anlıyor. Yasaklara uymama noktasında bir dürtümüz var. Maalesef son 15 yılda hekimler değersizleştirildi. Gidin hakkınızı arayın, şikayet edin derken vatandaş hakkını ararken ölçü darp ve hakarete dönmemeli.
Siz bugün bir askere, polise, savcıya el kaldırırsanız hemen içeri girersiniz. Bu konuda cezai müeyyidenin de bir an önce düzenlenmesi gerekiyor. Görevi başındaki hekimine el kaldırılmasının da cezai işleme tabii tutulması lazım. Mahkemeler şu an maalesef o gözle bakmıyor, serbest kalan saldırgan cesaret buluyor. Doktor dövmenin bedelinin cezaevi olduğunu bilen ona göre davranacaktır. Gençler artık doktorluğu tercih etmiyor, ya da genel cerrahlığı seçmiyor. Hangi bölüm en yüksek puanla alıyor, cildiye uzmanlığı. Doktor ne diyor risk almayayım, kimseden dayak yemeyeyim. Gelecekte bu kaliteli cesur cerrahlar olmazsa nasıl olacak?
HASTALIK KÖK SEBEPLERİNİ ORTADAN KALDIRMALIYIZÜlkemizdeki sağlık politikaları insanımızın sorununu günlük olarak çözmeye çalışıyor. Kök sebebi ortadan kaldırmaya çalışmıyor. Düşünsenize toplam sağlık harcamalarının yüzde 55'i ilaca gidiyor, yüzde 45'i tedaviye. Oysa ilaç giderinin yüzde 20'lerde tedavinin yüzde 80'lerde olması lazım. Sistem kök sebepleri ortadan kaldırmıyor. Çocuklara ilkokuldan itibaren zararlı şeyleri yedirmeme, eğitim verme, beslenmeye yönelik aile bilinçlendirilmesi gerekiyor. Şimdi sen git hasta ol, gel ben seni tedavi edeyim ilacını yazayım politikası var. Hastalığı önceden önlemeliyiz. Şekerle, obeziteyle, kanserle mücadeleyi ilkokula indirmeliyiz.
Size sorunla gelmiş insanı ilaçla kendinize bağlıyorsunuz, bu devlete büyük bir yük. İlk önce sağlıklı beslenmeyi teşvik edici programlar uygulanmalı. Kendine bakan vatandaşla, bakmayan vatandaşın sigorta primleri farklı basamaklarda olmalı, o zaman sosyal adalet sağlanır. Kendine bakmış olanla özen göstermeyen aynı sigortayı ödüyor, sigara içerek devlete sağlık gideri yükü yaratan bunun cezasını maddi olarak çekmesi lazım.
YILDA 17 TRİLYON DOLAR HARCANIYOR
Tıp endüstrisinde dünyada yılda 17 trilyon dolar sağlık harcaması yapılıyor. Maalesef gübreyi üreten, genetiği bozulmuş gıdayla sizi hasta yapan, o ilacı da üretenler hep aynı küresel güçler. Bu çok ciddi bir döngü, burada tamamlayıcı tıbbı da göz önünde bulundurup doğal yaşama dönmemiz, raflı ürünleri yemeden, hastalığa yakalanma riskimizi azaltmamız gerekiyor. Hastalığın önünü kesmek gerekiyor. Nasıl savunma sanayiinde milli duruş sergiliyoruz, milli tarım politikasının da sağlık ayağını koordine şekilde planlanmalı, milli politikamız olmalı. Genetiği oynanmış tohumla buğdayı bana yedirdin, ben hasta oldum, ilaca yüklendim. Biz hastalanmayalım diyoruz. Sağlık politikamızı böyle oluşturmamız lazım.
DAHA AZ HASTALAN, DAHA MUTLU OL
Böylece hastalıklarla kökünden mücadele edilecek, ilaç ve tedavi giderleri boşu boşuna artmayacak. Bütçede kalacak ve Türkiye'nin gelişimine yatırım yapılacak. Bizler de sağlıklı düşünen sağlıklı bireyler haline dönüşeceğiz. Bu uygulamaların yeni dönemde hükümetin yeni öncelikleri arasında olmasını diliyoruz. Ülkemiz insanları daha az hastalansın, daha mutlu olsun. Sağlık giderlerinde de ciddi düşüşler yaşansın. Gelecekte bir kan damlasını cep telefonu ile tarayacaksınız, hekime görüntüyü atacaksınız, operasyonları da robotlar yapacak. Gelecekte tıp dünyası evrilecek tıp doktorluğu tıp mühendisliğine doğru geçiş yapacak, yeni bir dünyaya geçiş olacak.