“Bütün akışın değişeceği bir 2025’i umut ediyoruz... Bütün emekliler, emekçiler, yoksullar, iktidarın ezdiği herkes isterse 2025’te sandıktan kaçamayacaklar...”

Bu sözler çok taze...

İddialı ifadenin sahibi ise, CHP lideri Özgür Özel...

Peki...

Neden bu kadar iddialı?

...Ve neden bu kadar “uyarıcı” görevi yapıyor?

***

Mesela...

Resmi enflasyonun altında asgari ücret zammı kararına...

“Tık...” çıkarmayan bazı işverenleri uyarmaktan geri kalmadı...

Yine mesela...

Bir sanayi ticaret odası başkanının...

“Sayın Erdoğan’ın verdiği rakama hepimiz uyalım...”

Dediğini hatırlattı...

Ardından...

Söyledikleriyle...

Kimi işverenlere açık ve net gözdağı verdi:

“Emekçiyi sefalet ücretine mahkum eden...

Karşısında tüketimden gelen gücünü kullanan vatandaşları görecekler... İlan edeceğiz teker teker...

Nasıl yemeğin içine at eti, domuz eti karıştıranlar ilan ediliyorsa...

Erdoğan’ın yaptığını fırsat bilip emekçiyi ezeni ifşa edeceğiz...

Böylece tüketimden gelen gücümüzü kullanacağız...”

***

Bugüne kadar bir ana muhalefet lideri bunu yaptı mı?

Yapmadı; belki de yapamadı...

Peki, bu çaba yeterli mi?

Çok zor...

Bakın...

Yeni yıla saatler(!) kalırken...

İçişleri Bakanlığı “sahte alkol” operasyonlarını sıklaştırdı...

İstanbul Valisi...

Kasım ayından bu yana...

Sadece İstanbul’da 40 kişinin...

Sahte alkolden hayatını kaybettiğini duyurdu...

Demek ki...

“O zehir öldürmeden önlem alınmalıydı?”

O önlemler dizisı alınmış mı?

Alınsaydı, bu kadar insan bi’kadeh rakı yüzünden dünya değiştirir miydi?

***

Tablo şunu gösteriyor:

“Özgür Özel, CHP rozeti ile bir cephe açmaya hazırlanıyor!”

Ne var ki...

Bu cephe eskisi gibi klasik bir “muhalefet” cephesi olarak...

Yürümeye kalkarsa...

Bu işler “çıkmaz sokak” hikayesine dönüşür!

***

Özgür Özel...

Tamamen iyi niyetli bir ana muhalefet lideri olarak...

Manşetlerden inmese de...

Kimilerine göre “çarpık gidişat” devam ederse...

Vatandaş’ın mutluluğu yakalaması...

Ancak...

Rüyalarda gerçek olur...

***

Geçim Olmazsa Seçim Olur Mu.. Foto 2... Yazinin İçi̇ne Sonlara Doğru...

Hatırlamakta yarar var...

Umut veren...

Bir gelişme olmuştu siyaset’te...

25 Nisan’da...

Özgür Özel...

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile önce AK Parti Genel Merkezi’nde...

3 Mayıs’ta da...

CHP Genel Merkezi’nda buluşmuşlardı...

N’oldu sizce?

Mesela...

Çok arzu edilen bir “Siyasette Yumuşama” yaratıldı mı?

Hiç bi’şi olmadı...

Havanda su dövüldü...

İki lider de “o defteri” kapattı...

Sonuç?

“Sıfıra sıfır, elde var sıfır!”

***

Ortalık düzeleceği yerde...

Daha fazla karıştı...

Şimdi...

CHP’nin gündeminde yeni bir sayfa “ben de varım!” diyor...

Yeni yıla saatler kala...

“Tek çare var!” diyen

Altıok’un lideri Özgür Özel’e göre:

“İktidar 2025 yılında sandıktan kaçamayacak...”

Nasıl olacak bu?

İktidarı “erken seçim”e zorlayarak olacak!

Gerisini...

CHP’nin kaptanı şöyle özetliyor:

“Biz (Geçim olmazsa seçim olur!) demiştik...

Geçim olmayacağı açık... (Seçim olur mu?) Bütün gücümüzle bastıracağız, bütün gücümüzle erken seçime zorlamak için mücadele edeceğiz...

Bu mücadelenin sonunda seçim olursa kurtuluş hemen gerçekleşecek...

Yok direnirlerse, seçimin olduğu gün olacak...

Ancak, ben bütün emekliler, bütün emekçiler, bütün yoksullar, bu iktidarın ezdiği herkes isterse 2025 yılında asla ve asla sandıktan kaçamayacaklarına yürekten inanıyorum...

Bunun için CHP’nin 1,5 milyonun üzerindeki her üyesi mücadeleye hazır!”

***

Bitiriyoruz...

“ORC Araştırma”, 25 Aralık Çarşamba son seçim anketinin sonuçlarını açıkladı... Dikkat çekici ayrıntı şöyle:

AK Parti: Yüzde 30,8... (14 Mayıs Genel Seçimleri'nde AK Parti yüzde 36,30 oy almıştı...)

CHP: Yüzde 28,7... (14 Mayıs Genel Seçimleri'nde CHP yüzde 25,80 oy aldı...)

“23 yıldır, son yerel seçim hariç girdiği her seçimden kazanarak çıkan AK Parti, neden sıkıntılı bir fotoğraf veriyor? Daha da önemlisi; “Geçim olmadan seçim olur mu?”

Bu soruları...

Asırlık CHP'de...

Neredeyse hemen her 1 Numaralı” koltukta görev yapmış…

Değerli büyüğüm Bülent Baratalı'ya sordum...

İşte Sayın Baratalı'nın yorumu:

***

“Sayın Özgür Özel,özellikle 31 Mart seçimlerinden sonra CHP’ye ilk kez oy veren yurttaşların oylarını (*)konsolide edebilmek için büyük çabalar gösterdi... Çünkü, parti tarihinde hiç olmamış yerlerde var olmuştu... Hemen erken seçim istemeyen, elde ettiği sonucu oya tahvil etmek görünümünde olmayan; “Devlet bizim devletimiz... Yıpratmayalım; sonunda o devlet örgütünü sonunda biz kullanacağız” diyerek normalleşmenin önünü açan, devleti kuran partinin sorumluluğunu gösteren bir tavır sergiledi... Saray’la ilişki kurdu, Saray’a gitti... Cumhurbaşkanı terörist dediği partiyi ziyarete geldi; Cumhurbaşkanı forsuyla karşılandı... Ama görüldü ki, Cumhurbaşkanı bir zorunluluk sonucu CHP’yi ziyaret etmiş...

Cumhurbaşkanı, zaten gerginlikten besleniyordu; tekrar gerginliğe döndü... Bir düşman yaratması gerekiyordu, CHP’yi düşmanlaştırdı... Özgür Bey bu tutumu ile parti içinde bile çok eleştirilmişti, hala eleştiriliyor... Sayın Özel, ayrıca erken seçimin “2025 Kasım”ında olabileceğini; bu tarihte anlaşma olmazsa erken seçime destek vermeyeceğin söyledi... Sayın Cumhurbaşkanı son seçimde “Bu benim son adaylığım” demişti... Ama görüldü ki, Cumhurbaşkanı dördüncü kez aday olmak istiyor.... Hatta hak vaki oluncaya kadar cumhurbaşkanı olarak kalmak istediğini Sayın Bahçeli’ye söyletti...  Aday olabilmesi için iki yol var... Birincisi Meclis’in erken seçim kararı alması, ikincisi Anayasa değişikliği... Şu günlerde ikisinin de şartları oluşturuluyor... Meclis’te sayı eksikliği; AK Parti, DEM, MHP oyları ve CHP’nin önceki yönetiminin oylarıyla sağ’a hediye ettiği 38 vekil ile tamamlanmak isteniyor... Hatta biraz zorlama olursa mecliste 400 sayısı bile bulunabilir ve Anayasa referandumsuz değiştirilebilinir... Sayın Özel’in, 2025 Kasım ayı erken seçim teklifi iktidara cazip gelir mi? Gelmez! Gelmediği asgari ücretin çalışanlar üzerinde yarattığı şok ile belli... Sıra memur, işçi, Bağ-Kur ve onların emeklilerinde...

Sefalet maaşı ve ücreti alan milyonların umudu sönmüşken, seçim yapılır mı? Yapılmaz... Zaten ülkenin idari ve ekonomik yapısı buna uygun değil... Bunların 2025’de de düzelemeyeceği ortada... Şöyle ki, Anayasa’da ayrı tanımlanmasına karşın devletin tüm güçleri tek adamın uhdesinde... Bu durum, muhtelif zamanlarda Anayasa değişlikleri ile sağlandı... Yapılan referandumlarda halkımız hep “evet oyu” verdi... Bunun sonucunda kurumların adı var, yetkileri var ama kullanımı Saray’a bağlı... Görevleri orman yangınına müdahale etmek olan kamu görevlileri Cumhurbaşkanı’nın talimatı ile orman yangınlarına müdahale ettiklerini söylüyorlar... Kamu görevlileri tek taraflı irade beyanı ile istifa edemiyorlar... Ancak görevden affediliyorlar... Sosyal medya aracılığıyla istifa eden bakanlar bile var... Genetikleri gereği, ademi merkeziyetten gelen AK Parti iktidarı görev sürelerinde son derece katı merkeziyetçi yapı sergiliyor... Kendinden olmayan yerel yönetimleri “silkeleme talimatı” alan bakanlar tuttuğu yerel yönetimi silkeledikçe silkeliyor... Onları idari ve mali yönden kıskaca alıyorlar... Sonuçta kendine oy vermeyen vatandaşı cezalandırıyorlar... Ekonomik durum ferahlatıcı değil... Sayın cumhurbaşkanı 2018 yılından beri her yıl “Şahlanacağız” demesine karşın yürümekte bile zorlanıyoruz... Öncelikle AB’ye tam üye olacaktık, oradan emekli olduk... Pantolonu bırakıp, şalvar giymeye çalışıyoruz! Milli Eğitim, millilikten çıkmış, ÇEDES programı ile eğitim dinselleştiriliyor... Zamlar alabildiğine tavan yapmış, cumhurbaşkanımız çare olarak, “Malları salmayın ceza verin” diyor... Sahte diplomalara bile çok zam yapılmış... Her gün sahte alkolden, yiyeceklerden ölenler var... Dönemin adalet bakanı, “Ergenekon davaları bir kumpastı” diyor... Yurttaşın bir bölümü, pazarlarda çöpten yiyecek topluyor... Ucuz gıda satan yerlerde kuyruklarda sıra bekleyen yoksulların üstüne ince ince kar yağıyor... Batı’nın verdiği para karşılığı Suriyeli sığınmacılara “bakıcılık” yapıyoruz... 6 milyon genç ne okuyor, ne çalışıyor... Yoksul çocuk sayısı 10 milyonu aşmış... Nas sonrası büyük umutlarla tekrar görevlendirilen Bakan Şimşek, geldiğinde enflasyon yüzde 38’di şimdi yüzde 47... Defalarca birinci olacak çocuklar mülakatlarda eleniyor... 

Anayasa’daki denge, denetleme ve fren sistemleri halkımızın oylarıyla ortadan kalktı... Meclis adına denetleme yapan Satıştay’ın yetkisi ancak muhalif  belediyelerde ortaya çıkıyor... Suriye işi tam bir muamma... Türkiye’den gönderilen kravat ve takım elbise ile artık eski teröristler “sayın” basamağına geliyor geliyor... Suriye emperyalist güçler tarafından bize emanet edilmiş durumda... Devamlı arkamız sıvazlanıyor... Bakalım bu süreçte Katar Gaz Boru Hattını kotarabilecek miyiz? “Yani, bir koyup üç alabilecek miyiz?” İşte bu olumsuz nedenlerden dolayı erken seçim artık iktidarın inisiyatifindedir... Peki, bu durumda Sayın Özel ne yapmalı? Meclis’te muhalefeti yönetmeli ama şimdi görülen AK Parti, MHP, DEM ve muhtemelen 38 milletvekili öne geçmiş durumda... Gazi Meclis’te, durumun ve yasaların el verdiği ölçüde muhalefet yoğunlukla yapılmalıdır... Meclis dışında da toplumsal muhalefet örgütlenmelidir... Sendikalar, sivil toplum örgütleri, dernekler, memleket dernekleri, barolar, işçi kuruluşları, odalar ve bunun gibi hoşnutsuzlarla parlamento dışı muhalefet örgütlenmelidir... Ankara’da yapılan “Asgari ücreti istemiyoruz!” mitingi bütün sendikaların katılımın sağlanması açısından Özgür Özel için bir başarıdır... Muhalefet kentte kırsalda üretimin ve emeğin olduğu yerlerde daha görünür olmalıdır... Özellikle CHP örgütlerine, belediyelere çok iş düşüyor.... Belediyelerimiz, “Param yok gücüm yok, iktidar beni engelliyor... Araç gereç almamı yasaklıyor!” söylemlerini  bırakmalıdır... Halkımız acizliği hatırlatan sözlerinden hiç hoşlanmaz...

Bu ülke sokakta bulunmadı... CHP, “Ben kuralı neden tanıyayım, kural beni  tanısın!” anlayışına, hukuk devleti ilkeleri içinde her yerde ve her zeminde  karşı çıkmalıdır.... Özellikle belediyelerimiz, kimsesizlerin kimsesi olmalı... Kim nerede aç ise, acı çekiyorsa, yoksulsa oralarda olmalıdır... Belediyelerimiz şunu bilmelidir ki; görünürdeki CHP iktidarı onlar sayesinde olacaktır ve mutlaka olacaktır... Parti örgütlerimizin, eski ve yeni genel başkanlarımızın eski - yeni bütün milletvekillerimiz, tüm sıkıntıları içlerinde tutarak, genel merkezin yanında yer almalıdır...

Bunlar olmazsa ne olur?

1989 sonrası (**)1989 sendromunu yaşarız...

Bu telafisi kabil olmayan sorumluluğu kimse üstüne almamalıdır...

Nokta...

(*)Konsolide: “Oyları sabitlemek...”

(**) 1989 Sendromu: CHP belediye başkanlarının o dönemin parayla imtihanı, fiyasko ile sonuçlanmıştı... Bunun en önemli örneği de İstanbul’daki İSKİ skandalı olmuştu... Ayrıca hizmete değil siyasete odaklı politikaların izlenmesi de CHP’li belediyeleri sınıfta bırakmıştı... Dolayısıyla hemen bir sonraki İstanbul seçimini Recep Tayyip Erdoğan ile Refah Partisi (1994) kazanmıştı...

Sonsöz: “Akıllılar önceden ağlarlar; bilgisizlerse işin sonunda başlarını duvarlara vururlar... / Hz. Mevlana...”