Fransa'daki terör saldırısından sonra bugün ilk kez işime döneceğim ve oldukça huzursuzum. İş yerindeki arkadaşlarım bana yine yan yan bakacak. İçlerinden bazıları, direkt olarak Paris'teki saldırı ile ilgili ne düşündüğümü soracak ve ben yine kendimi, uzun uzun açıklamalar yapıp, savunmak zorunda hissederken bulacağım… Yok artık! Kişisel olarak zaten deistim. Oğlum ve babasının dini görüşlerini ise açıklamak zorunda değilim. Ancak Ortadoğu kökenli olmamız tipik bir Amerikalının kafasında 'Müslüman' damgası yememiz ve bazıları tarafından nefret oklarına hedef olmamız için zaten yeterliydi. Şimdi Paris saldırısı ile üstüne 'tüy dikildi.' Ne mutlu Ortadoğuluyum diyene!
Şaka bir yana, bizim gibi yabancı kökenliler için işler bundan sonra daha da zorlaşacak. ABD gibi güya ayrımcılığa karşı insan haklarının en çok korunduğu ülkelerde bile, demokratik kurumlar ve hukuk istediği kadar tersini savunsa da, insanların kafasında bir kez önyargı oluşmasın! Özellikle korku ve bilgisizliğe dayanan önyargı!
Hangisi hangisinden beslenir? Çok derin düşünmeye gerek var mı? Elbette bütün önyargıların temeli bilgisizliktir. Ancak 'korku' bilgisizliğin çok daha ötesinde kuvvetli bir etmendir. Korkunun etkisi öylesine güçlüdür ki, korku sadece önyargıları beslemez, aynı zamanda önyargıları 'nefret' duygusuyla körükler. Tıpkı 11 Eylül saldırılarından sonra olduğu gibi, bundan sonra da Hristiyan dünyası ve Yahudiler, Müslümanlardan 'daha çok nefret etmeyi' öğrenecekler… Nedeni çok basit… Çünkü 'cihat ya da İslam'ı savunmak' adına cinayet işleyen, terörist saldırılar düzenleyen insanlardan, çok anlaşılır bir şekilde, şiddetli korkuyorlar! Bu korku duygusu, akla ve mantığa uygun her türlü hoşgörü ve empati duygularını da haliyle bastırıyor. Bu nedenle, bu saatten sonra, Hristiyan ve Yahudi dünyasından, Ortadoğu kökenli ya da Müslümanlara karşı önyargısız ve demokratik bir yaklaşım sergilemelerini beklemek 'lüks' sayılır.