Kadın hakları, Amerika'da ve Türkiye'de, tarihi bir mücadele sürecinin sonucunda elde edilen ve hala gelişmeye devam eden bir konu. Her iki ülkede de farklı tarihsel, kültürel ve sosyal bağlamlardan etkilenen kadın haklarının günümüzdeki durumu ve kadınların karşılaştığı zorluklar bazı benzerlikler ve farklılıklar göstermekte. Öncelikle, kadın hakları mücadelesinin en önemli sorunları olarak; ekonomik eşitsizlik, şiddet, ayrımcılık ve cinsiyet eşitsizliği alanlarını tespit etmek gerekir.
Birinci başlık altında yer alan ekonomik eşitsizlik hem Amerika hem de Türkiye'de kadınların toplumsal hayatta karşılaştıkları en büyük engellerden biridir. Amerika'da kadınların iş gücüne katılım oranı yüksek (%55.2) olmasına rağmen, erkeklere göre daha düşük ücretler almakta ve üst düzey pozisyonlarda daha az temsil edilmektedirler (https://www.csgb.gov.tr/digm/contents/dis-temsilciliklerimiz/yabanci-ulke-bilgileri/amerika-birlesik-devletleri/). En son verilere göre, Amerika'daki kadınlar erkeklerden ortalama %17.91 daha düşük ücret almaktadır. Bu oran Türkiye'deki çalışan kadınlar açısından ise %20.06 olup biraz daha yüksektir (https://tr.wikipedia.org/wiki/Cinsiyetler_aras%C4%B1_%C3%BCcret_fark%C4%B1). Türkiye'de kadınların işsizlik oranı, ABD'ye kıyasla daha yüksektir ve ücret eşitsizliği daha belirgindir. Kadınların işgücüne katılım oranı %35 civarında olup, erkeklerde bu oran %70'lere çıkmaktadır (https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Istatistiklerle-Kadin-2023-53675). Maalesef bu faktörler, kadınların çalışma hayatında maruz kaldıkları ayrımcılık ve cinsiyet eşitsizliğini belirleyen başlıca etmenlerdir.
Sorunun bu yanıyla başa çıkabilmek için her iki ülkede geliştirilen çözüm yolları ve önerileri özetlemek gerekirse:
ABD'de kadınların çalışma hayatını desteklemek amacıyla, ayrımcılığa karşı çeşitli yasalar çıkarılmıştır. Örneğin, 1963'te yürürlüğe giren 'Eşit Ücret Yasası', kadın ve erkek çalışanların aynı işi yaptıkları takdirde eşit ücret almasını zorunlu kılmaktadır.
1963 yılında kabul edilen 'Eşit Ücret Yasası'nı' biraz yakından irdeleyelim:
Bu yasa, cinsiyete dayalı ücret ayrımcılığını yasaklamaktadır. Aynı işyerinde, benzer pozisyonlarda ve benzer iş koşullarında çalışan kadın ve erkeklerin eşit ücret almasını güvence altına alır. 'Eşit Ücret Yasası'na' aykırı davranan işverenler, mağdur çalışanlara geriye dönük olarak ödenmeyen ücretleri ödemek zorundadır. Bu ücretlere, yasal faiz oranı uygulanarak ek geri ödemeler yapılır. Yasa ihlalinin kasti olduğu tespit edilirse, işverenler mağdurlara ödenmeyen ücretlerin iki katı kadar cezai tazminat ödemek zorunda kalabilirler. Eşit Ücret Yasası ihlalleri, ABD Eşit İstihdam Fırsatları Komisyonu (EEOC) veya doğrudan çalışanlar tarafından dava edilebilir. EEOC, ayrımcılık iddialarını araştırır ve çözüm bulamazsa dava açabilir.
Bana göre, önemli olan, yasa çıkarmak kadar o yasanın ihlali karşısında uygulanacak cezai yaptırımların caydırıcılığıdır. İşte Türkiye ile Amerika arasındaki en önemli farklardan biri, konunun bam teli dediğimiz bu yanıdır. Yaşanmış bir örnek üzerinden, ne demek istediğimi daha iyi açıklayabileceğimiumuyorum:
2017 yılında, Google'a karşı açılan bir dava, 'Eşit Ücret Yasası' ihlaline örnek teşkil etmektedir. Üç kadın çalışan, Google'ı, kadın çalışanlarına cinsiyetleri nedeniyle daha düşük ücret verdiği iddiasıyla dava etti. Kadınlar, erkeklerle aynı pozisyonda ve aynı deneyime sahip olmalarına rağmen daha düşük ücret aldıklarını öne sürdüler. San Francisco'da görülen toplu dava, 2013'ten itibaren şirkette 236 farklı pozisyonda çalışan 15 bin 500 kadını kapsayarak 2022 yılında sonuçlandı. Varılan anlaşmada, Google'ın, kadın çalışanlarına ödenmeyen ücretlerin tazmini için 118 milyon dolarlık bir ödeme yapmasına karar verildi (https://www.diken.com.tr/google-cinsiyet-ayrimciliginin-bedelini-agir-odeyecek/). Görüldüğü gibi bu dava, Google gibi bir şirketin bile cezai tazminatlar ve büyük meblağlarda geri ödemelerle karşılaşabileceğini yani yasaların yaptırım gücünü ispatlamıştır.
Türkiye'de ise kadınların ücret eşitliğini sağlamak için önemli yasalar mevcuttur, ancak uygulamada zorluklar yaşanmaktadır. Yine yaşanmış bir örnek üzerinden açıklamaya çalışacağım:
'Eşdeğer işe eşit ücret' ilkesine aykırı davranarak erkek işçilere daha fazla ücret ödeyen Bursalı işveren, işçi Sevgi Çelik'e ayrımcılık tazminatı ödedi. Yargıtay'da karara bağlanan bu dava, tüm kadın işçiler için önemli bir hukuki kazanım oldu… Uzun yıllar süren bu hak mücadelesi, tekstil işçisi bir kadının kendisiyle aynı işi yapan erkek işçilerden daha düşük ücret almasına itirazıyla başladı… İş Hukuku Avukatı Bulut, 'Aynı veya eşit değerde bir iş için cinsiyet nedeniyle daha düşük ücret kararlaştırılamaz' hükmü çerçevesinde müvekkili Çelik'in hukuk savaşını başlattı…
Hukuk savaşını kazanan genç kadın işini seviyormuş ama bu ücret eşitsizliğinden çok rahatsız olmuş. Sonra teyit etmek için bordrolarına da bakmış. Gelişmeleri şöyle anlatıyor; 'Aynı kıdemde olduğumuz ve aynı işi yaptığımız erkek işçilerin bordrolarında benden nerdeyse 400 TL fazla aldıklarını gördüm. İşverenle konuştum, bu haksızlığı dile getirdim. Bana sadece 100 TL zam yaptılar. Polyester kumaş işçisiydim ve işimi hiç aksatmadan yapıyordum. Benden fazla kazanan erkek işçiler ise işi sallıyordu, keyfe keder çalışıyorlardı. Sonra işverenle tekrar görüşüp onların aldığı ücreti almaya hakkım olduğunu belirttim. Fakat kabul etmediler üstelik hakkımı savunduğum için bana ceza uyguladılar. En küçük hatamda ücret kesintisi yaptılar. 20 tane iplik eksik çıksa hemen maaşımdan bu ipliklerin parasını tahsil ettiler. Mobbinge başladılar. Sürekli sert davrandılar. Benimle bağırarak konuştular' …
İş Kanunu'nun 5'inci Maddesi'nden söz ediyor Avukat Bulut: '5'inci madde gayet açık. Buna göre işveren çalışanlara eşit davranmakla yükümlü ve aynı işi yapan işçilere eşit ücret ödemek zorunda. Yasaya göre cinsiyet, ırk ve inanç vb. ayrımı yapıldığı takdirde işveren, işçinin 4 aylık ücreti tutarında tazminat öder. Ülkemizde birçok ayrımcılık cinsiyet temellidir. Dolayısıyla yasal sürecimizde gelinen en son noktada, patronun ücret politikasında cinsiyet ayrımcılığı yaptığına hükmedildi'.
Bulut, yasa maddesinin net olduğunu ancak ücret ayrımcılığına maruz bırakılan pek çok işçi kadının haklarının farkında olmadığını belirtiyor. Bu nedenle de ücret ayrımcılığına karşı hak arama girişimlerine çok az rastlanıyor. Bu noktada sendikaları da eleştiren Avukat Bulut, işçi kadınların haklarını bilmemesi ve aramamasında sendikaların rolü olduğunu söylüyor: 'Bana danışan işçilerin arasında bazı sendikalardan yardım isteyenler de var. Fakat işçi kadınlara, 'boşuna dava açmayın, kazanamazsınız' demişler! İşte hukuk yolu böyle nedenlerden dolayı tercih edilmiyor'.
Av. Bulut'a göre, ücret ayrımcılığına karşı açılan davaların bu kadar az olmasının tek nedeni, işçi kadınların yeterince bilinçli olmaması değil. İşini kaybedip başka iş bulamama korkusu da nedenler arasında. 'Bir diğer neden ise açılan davaların reddedilme ihtimalinin yüksek oluşu' diyor Bulut; 'Bizim açtığımız dava da reddedilmişti, işveren haklı görülmüştü. Biz reddedilen davamızı Yargıtay'a taşıdık. Yargıtay haklılığımıza karar verdi.' Davaların azlığında bir diğer etkenin ise bu konuda emsal bir kararın bilinmemesi olduğunu ifade eden Av. Bulut, 'Ama artık emsal bir karar var! Bu karar, bu konuda açılmış ve açılacak davalara emsal nitelikte' diye konuşuyor. Öte yandan Sevgi Çelik davasında dikkat çeken bir diğer nokta da şu: Ücrette cinsiyet ayrımcılığı, iş sözleşmesinin haklı nedenle feshine olanak verebiliyor ki bunu birçok insan bu davadan öğrendi. Av. Bulut, davanın bu açıdan da örnek bir dava olduğunu dile getiriyor (https://www.kadinisci.org/kadinlarin-esit-ucret-zaferi/).
Uygulamada yaşanan zorluklardan ne kastettiğim, sanırım yukarıdaki örnek olay üzerinden daha iyi anlaşılmıştır. Evet, Türkiye'de de 'eşit işe eşit ücret' yasası ve cinsiyet ayrımcılığını yasaklayan ve ihlali halinde cezai yaptırımlar getiren yasalar var. Ancak ne yazık ki işini kaybetme, iş yasasının farkında olmama ya da hukuk yolunun kapalı olduğuna dair manipülatif yönlendirmeler yüzünden birçok çalışan kadın haklarını arayamıyor. Çalışan kadınlara bu konularda destek olmak için emek örgütlerine, kadın hakları alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarına, medyaya ama en çok biz kadınlara çok büyük sorumluluklar düşüyor.
Çünkü kadınlar, geleceğe dair en iyi vizyonu, aktif bir rol alarak ancak kendileri şekillendirebilir. Kadınların haklarını savunmaları, çalışma hayatında karşılaştıkları zorlukları ve ayrımcılığı dile getirmeleriyle başlar. Eşit işe eşit ücret talep etmek, cinsiyet ayrımcılığına karşı durmak ve kariyerlerinde ilerlemelerine engel olan 'cam tavan' sendromuyla mücadele etmek bu süreçte önem taşır. 'Cam tavan sendromu', kadınların kariyerlerinde belirli bir noktaya kadar yükselip daha üst pozisyonlara ulaşmalarını engelleyen görünmez ve sistematik bariyerlerdir. Bu engeller genellikle açıkça ifade edilmeyen ve gözle görülmeyen ayrımcılık, önyargılar, iş yerindeki cinsiyetçi tutumlar, liderlik pozisyonlarına erkeklerin hakim olması gibi etkenlerden kaynaklanır. Kadınlar, iş hayatında belirli bir düzeye kadar ilerleyebilse de üst düzey yönetim pozisyonlarına gelmek istediklerinde görünmez bir 'cam tavana' çarptıklarını hissederler. Bu durum, kadınların eğitim düzeyi, deneyimi ve becerileri ne kadar iyi olursa olsun, bu bariyerleri aşmalarını zorlaştırır.
İşte kadınlar, tüm bu konularda seslerini yükselterek, çalışma ortamlarında daha fazla şeffaflık ve adalet talep edebilirler. Ayrıca, kadınlar kendi haklarını bildikçe ve bu konuda daha bilinçli oldukça, toplumda da bu konuda bir farkındalık yaratabilirler. Özellikle işhayatında haklarının farkında olan ve haklarını savunan kadınlar, kendilerinden sonra gelecek nesiller için de güçlü birer örnek olur!