İstikşafi görüşmeler nihayet sonlandı. Ve öğrendik ki; Koalisyon görüşmelerini başlatmanın koşulları yok ama endişeye de mahal yok, Davutoğlu dimdik ayakta, her şey yolunda...
İstikşafi sözcüğü sözlüklerde yok. Fakat 'istikşaf' sözcüğü TDK sözlüğünde yer alıyor. Sözlük anlamı; araştırma, öngörme, araştırma-tanıma görüşmesi.
Davutoğlugiller, 'exploratory talks' tamlamasını 'İstikşafi görüşme' olarak uydurup çevirmişler; bildiğimiz ön görüşme… Belli ki, ön görüşme veya tanıma toplantıları demek zorlarına gitmiş.
Yeni Osmanlı Davutoğlu ve avanesi, İstikşafi kurnazlığıyla, Cumhuriyet devriminde bir gedik daha açtıklarını düşünerek kim bilir nasıl mutlu olmuşlardır!
Herkesi ilgilendiren bir konuda, bilinen Türkçe karşılığı varken, halkın bilmediği bir sözcüğü kullanarak üstünlük taslamak için nasıl bir karakter zafiyeti içinde olmak gerekir, takdir milletin…
Ülkeyi tükenişin girdabına sokan islamcı yöneticiler, Osmanlıca kelam ederek, Osmanlı havası basarak, kendilerine hanedanın imtiyazından güç kudret aktardıklarını zannediyorlar. Zavallılar!
Şu kibire bakın! Ülkeyi hükümetsiz bırakmazlarmış… Lütfedip ülkeyi yönetmeye devam edecekler…
Adı bile kötü niyet ürünü bu görüşmelerden, bir ayın sonunda, üç ay ömürlü erken seçim hükümeti önerisi çıktı. CHP'nin 'hayır' diyeceği bir teklifle görüşmeye gelmek için adam tam bir ay oyalandı.
İktidar koltuğundan kalkmaya hiç mi hiç niyeti olmadığını gizlemek için laf cambazlığı yapıyor. İktidarda geçirdiği her dakikayı nimet biliyor.
'İlkeler uyuşmuyorsa koalisyonda ısrar etmek intihar olur,' diyen Erdoğan bu sözleriyle görüşmelerin akıbetini zaten belli etmişti. Nitekim Davutoğlu sahibini dinledi, intihar etmedi…
Erdoğan'a gelince, korkaklar için hiçbir zaman zafer yoktur, diyor; Ne ki Erdoğan'da yürek Selanik… Biliyor ki kendisi için tehlike çanları çalıyor ve zaman onun lehine çalışmıyor. Şu anda ne yurt ne dünya umurunda; bütün derdi kendi güvenliği ve geleceği…
Erken seçim konuşuluyor ama ülke genelinde güvenlik zafiyeti ortaya çıkmışken ve devlet yönetilemezken, nasıl olacak da seçimlerin güvenliği sağlanacak, o konuşulmuyor.
Ülkede şiddet kol geziyor; bu koşullarda, kentin orta yerinde miting yapmak için binlerce insanın toplandığını düşünebiliyor musunuz?
Kaldı ki kısa vadede seçim sonuçlarının değişeceğine kimse ihtimal vermiyor. Siyasal saflaşmanın kemikleştiği koşullarda kimse oy tercihini değiştirmez. Dahası, durduk yerde patlayan PKK terörü zihinleri bulandırmış durumda. HDP'yi Meclis dışına çıkarmanın iyi bir fikir olduğuna, akıl izan sahibi kimse ikna olmaz.
Bütün mesele, AKP'nin 13 yıldır iktidarı fena halde benimsemiş olmasıdır. Demokrasi kültüründen ve devlet adabından yoksun oldukları için, iktidarı kendilerinin sürgit hakkı olarak görüyorlar. Bu hakkı onlara sağlayan; güttükleri ne olduğu belirsiz kutsal dava… İslam devleti kuracaklar ya!
Cumhuriyet'in temelinde aydınlanma devrimi var. Bunu anlamıyorlar. O devrimin ne olduğunu anlamak için ille de altında kalmaları gerekmiyor; Ama ah o kibirleri yok mu?
Denediler. Yüzlerine gözlerine bulaştırdılar. Olmuyor işte! Devrim her babayiğidin harcı değil. Mustafa Kemal kompleksinden artık kurtulmaları gerekiyor. Türkiye için iyi bir şeyler yapmanın yolu, Aydınlanma devrimini yıkmaktan değil, üstüne koyarak yeni şeyler söylemek ve yapmaktan geçiyor.
Seçmenin %41'inden alınan oy, Cumhuriyet devrimini yıkma yetkisi vermiyor.
Seçmenin arzusu genel olarak şöyle dile gelir; 'Ülkeyi doğru dürüst yönet, istihdam, sosyal güvenlik, sağlık, eğitim, güvenlik alanlarında koşulları iyileştir!' AKP'nin oyları bu meselelere bağlı olarak düşmüştür ve düşmeye devam edecektir.
AKP kadroları yönetememekle maluldür. Bunun bedelini ödemek ne kadar zorlarına giderse gitsin, ne kadar ayak direrlerse diresinler, tarihin akışını tersine çevirecek güçleri yok.
Geri sayım başladı. Asıl mesele, aklını islamcılıkla bozmuş bu muhterislerden ülkeyi en az zararla kurtarmaktır.