Ülke gündemi çok kritik bir rota izliyor.

İstanbul Baro Başkanı, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş'tan sonra, Anayasa'nın değiştirilemez maddelerini değiştirme gereğini dile getirdi.

Çok geçmeden, Devlet Bahçeli, 'Öcalan gelsin Meclis'te konuşsun, yeter ki PKK silah bıraksın' kıvamında sözler sarf ediyor. Ana muhalefet boş durur mu, Özel de hemen Demirtaş ile görüştü, Doğu illeri ziyareti başladı. Ana muhalefet Selo'cu, iktidar Apo'cu…

Bu açıklamaların hemen öncesinde, kadın ve çocuk cinayetlerini konuşuyorduk. Ardından, sağlık politikalarında çürümenin getirdiklerini konuşmaya başladık.

Derken, ekonomide büyük batışı ve halkın geçim derdini geri plana ittik. Yolsuzluklar ve çeteler, dizi kıvamında, halka sunuluyor.

Bu ahval ve şerait içinde, bir süredir masada olan Kürt sorunu start aldı. PKK silah bırakacak… Peki, silahları nereye bırakacak? Suriye'de kardeş örgüte mi?

İç cephenin derlenip toparlanması bağlamında ele alınan DEM Parti ile iş birliği neye benzeyecek, şimdilik bir fikrimiz yok. Ancak Apo'ya yapılan çağrıya yoğun tepki var. Şehit aileleri rencide oldu. Sokak devletten farklı düşünüyor. Devletin neden bu kadar çaresiz kaldığı, konuşuluyor.

Tam burada, akıllara düşen soru; Gelişmelerin Doğu ve Batı blokları ile bağlantıları nedir? Türkiye'nin Ortadoğu dizaynında rolü nasıl anlaşılmalı?

Batı'nın istekleri ve çıkarları doğrultusunda kararlar alınıyorsa, Rusya ve İran ile ilişkiler nasıl etkilenecek? Aksi durumda, Batı nasıl tepki verecek?

Putin sıcak bakmıyordu. Fakat son anda ne olduysa, Erdoğan, içinde yer almayı çok arzu ettiği BRİCS toplantısına davet edildi.

ABD'de Başkanlık seçim sonuçlarının son olarak Türkiye'nin aldığı Apo kararına etkileri ayrıca merak konusu… Nihayetinde, Ortadoğu'da sanayi devrimi sonrasında çizilen haritayı değiştirmek için Batı'nın yetmişli yıllarda başlattığı Büyük Ortadoğu Projesi gereği, sınırlar yeniden çiziliyor.

Ne yazık ki böyle zor bir zamanda, Saray, yönetememekle malul. Devletin adeta 'haydut devlet'e dönüştüğü koşullar söz konusu… Sağlık, eğitim, adalet, sosyal güvenlik, güvenlik, istihdam politikaları çökmüş durumda. Bu koşullarda, Kürt sorununu masaya yatırmanın anlamı nedir, bunu konuşmak lazım.

Kırk yıldır PKK ile savaşan devlet nasıl bir tehdit algıladı ki PKK'yı kenara alıyor?

Tam da bu sorular sorulurken TUSAŞ'a yapılan saldırı, Bahçeli'nin Öcalan'a çağrısının Kandil'de yarattığı paniğin tezahürü olarak değerlendirildi.

Ve İsrail'in İran'a saldırması an meselesi…

Oyun çok büyük. Ortadoğu'da bütün taşlar yerinden oynayacak gibi…

Kıyamet alametleri top yekûn zuhur etmişken Kürt sorununu Apo eşliğinde sahaya süren devletin, bu süreci yönetmeye muktedir olduğunu düşünmek istiyorum. Aksi halde, Tanrı hepimizin yardımcısı olsun.