Kimlik siyaseti oldukça netameli bir konu. Siyasal alanda, 'DEM Parti-PKK-FETÖ' gerilim hattı adeta kapan gibi kullanılıyor. Ve o hat üzerinde kimin kimi, ne zaman kıstıracağı da pek belli olmuyor.

'Kürt sorunu' ile yükselişe geçen Kürtleri paylaşamayan iktidar ile ana muhalefet arasında sürüp giden ikiyüzlü siyaset ise tam anlamıyla umutsuz bir vaka.

Kent uzlaşısı adı altında gösterdiği adayların dünya görüşü kimsenin meçhulü değilken bunu bilmezden gelen CHP ve ileride bunu kullanmak üzere görmezden gelen iktidar arasında sahnelenen oyun çok sevimsiz.

Kürt realitesini temel alan siyasetin en belirgin özelliği; muğlaklık.

Din realitesini arkasına alan cemaatlerin de belirgin özelliği; muğlaklık.

Realitenin kendisinin bile muğlaklığa kurban edildiği sisli, puslu havayı seven bir iklimde, hakikatin nasıl cerh edildiğine tanık oluyoruz.

DEM Parti-PKK hattında olan bitenin siyasete etkilerine bakıldığında görülüyor ki söylenenler ile olanlar arasındaki tutarsızlığın yarattığı bulanık suda, Türk-Kürt çatışmasından beslenen bütün taraflar balık avlıyor.

Asıl mesele ise, Kürtlerin anayasal yurttaşlığa dayalı 21 ilden oluşacak federasyon veya özerk bölge beklentisidir.

Kürt tezlerini derleyip toparlayıp 'Bağımsız Kürdistan' şiarıyla Suriye, Irak, İran ve Türkiye'de Kürtleri örgütleyen Batı, bölgede yeni dengeler oluşturdu. ABD askerleriyle silahlı Kürt grupları birlikte hareket ediyor. İlginçtir, daha önce yine ABD tarafından örgütlenen IŞİD, bu defa karşı saflarda…

Bu tablonun Türkiye'de yansımalarının yarattığı paradoks ise ibretliktir; DEM Parti, Kandil, İmralı, PYD, YPG hattında siyaset yapanlar, ABD ve AB ile kucak kucağa, anti emperyalist sloganlar atıyor.

Cumhuriyet'in kuruluşunun kapitalist sisteme dahliyle mümkün olduğu bir gerçek, ancak Kurtuluş Savaşı'nın anti emperyalist karakteridebir gerçek. Bu yüzden, Lozan'da masaya oturduğumuz ülkelerden İngiltere ve Fransa, ABD ile birlikte, Kürt ve Ermeni kartlarını kullanmaktan hiç vazgeçmediler.

Ne ki Türkler, Kürtler ve siyasallaştırılan din grupları bu toprakların insanlarıdır. Batı, sonuçlarını kontrol edemeyeceği bir oyunun içinde. Hakeza Ermenistan, Ermeni diasporasına oldukça mesafeli, Türkiye ile komşuluk ilişkilerini önceliyor.

Bu topraklarda bir arada yaşamak için kapitalizmin çökmekte olan metropollerinin yıkıcı aklına değil, kendi dinamiklerimizin ürettiği barışçı akla ihtiyaç var. Batı müridi politikacı, gazeteci, yazar tayfası bunu anlamıyor.

Bölge halklarının 'insan haklarına dayalı devlet' üzerine kafa yorması gerek; eğer,kapitalist metropollerin emperyal heveslerine direnme arzusu varsa…

Yeni bir Dünya kuruluyor. Devletler, milliyetler ve sınırlar tartışmaya açıldı.Gelmekte olanı kavramak, öncelikli meselemiz olmalı. Yoksa hepimizi arka bahçeye gönderecekler.