Az kaldı, siyasetçi sözcüğü, 'güven vermeyen insan' anlamıyla sözlüklere geçecek. Siyasetçi, bu anlamı pekiştirmek için her gün bir şeyler yapıyor.
Öyle tutarsız, gayri ciddi olaylar yaşanıyor ki insanın üstüne söz söylemeye mecali kalmıyor. Siyaset niyetine olan bitenler neresinden tutsan elinde kalıyor.
Esenyurt Belediye Başkanı tutuklandı. Yerine kayyum atandı. CHP yönetimi ve İmamoğlu saflarında kıyamet kopuyor.
Ahmet Özer, on yıldır devletin takibinde olup kim olduğu, Kürt hareketi ve PKK ile ilişkileri bilinen bir akademisyen. Yani, aday yapılırken her şey biliniyordu. Saray, günü gelince kullanmak üzere bu tercihe sessiz kaldı. Sıkça başvurduğu bir yol. Ve günü geldi, CHP'nin içini karıştırmak amacıyla bu kozu kullandı.
Bilinmeyen hiçbir şey yok. Kürt hareketiyle kapalı kapılar ardında kurulan ilişkileri zaman zaman birbirine karşı kullanan iktidar ve ana muhalefet gene kapıştı.
Kimse gerçeği söylemiyor. Bütün taraflar, nasıl işlerine geliyorsa öyle yaygara yapıyor. Anlaşılmaz sesler çıkararak yapılan söz israfı ciddiye alınacak gibi değil.
Bu bir iktidar mücadelesi… Bakalım, efendileri hangisinin yolunu açacak?
Ama biz halkız, hangisi gelirse gelsin, olan yine halka olacak. Bunu artık biliyoruz.
Halk seçti; büyük yalan. Siyasete yön veren efendilerin uygun gördüğü adaylar, halka onaylattırılıyor. Halk, noter işlevi görüyor.
Demokrasi; büyük yalan. Yoksulluk, cehalet, kuralsızlık, bozuk ekonomi ile demokrasi olmaz. Demokrasi son derece kurallı bir yönetim biçimi olduğundan ancak refah toplumlarında yaşayabiliyor.
Sokaktaki insan, beslenme ve barınma gibi en temel hakları dahi sınırlanırken, dünya nimetleriyle arasında duvarlar yükselirken, siyaset sahnesinde sahnelenen siyaset oyunlarına dönüp bakmıyor bile. Güven duygusu yok oldu.
Bir avuç tuzu kuru siyasetçi ve ardıllarının çıkardığı gürültü artık salt gürültü olarak algılanıyor. Oyun bitti. Ama siyasetçi elan bu durumu kavrayacak erginlikte değil.