Ülkenin üçüncü büyük kenti…

Bu kentin dışındaki çoğu insanın yaşamayı hayal ettiği bir yer…

'Hayallerin kenti' bugünlerde büyük bir travma yaşıyor.

Önce elektrik faciası, şimdi de orman yangını…

Moraller bozuk…

Bu moral bozukluğunun ortasında siyasetçilerimizin 'lüzumlu' tartışmaları... İktidar ile muhalefetin çarpışma sahası bu kez İzmir'di. Önce elektrik faciasının şimdi de yangının üzerinde tepinildi.

'Cahil', 'herif', 'beceriksiz' kelimeleri ağızlardan hiç çekinilmeden kullanıldı.

İnsan bu ülkeyi, bu kenti yönetenlerin, bu kentte siyaset yapanların kaçıncı sınıf olduklarını ve kalibrelerini sorguluyor.

*

Bir yanda seçilmiş belediyelerin temsilcileri, bir yanda devletin temsilcileri…

Belediye başkanlık koltuğu, berber koltuğu gibi… Vatandaş başkanın ismini öğrenesiye kadar hoop 5 yıl geçiyor ve hemen yenisi geliyor.

Mesela ilçenizdeki kaymakamın adını bilir mısınız? Ya da ilçe emniyet müdürünü… Onları vatandaşın arasında görür müsünüz? Ya da toplumla alakaları ne kadardır?

İki gün önce İzmirli depremzedeler, rezerv konutlarda bulunan 35 boş dairenin yangınzedelere verilebileceğini duyurdu.

Peki vali bey bunu duydu mu?

Mesela, tarımsal üretim noktalarından biriyiz. Çiftçi kan ağlıyor, isyan var. Tarladaki karpuzlar hayvanat bahçesindeki fillere, su aygırlarına yediriliyor. Domatesler yerlere dökülüyor. Tarım İl Müdürü'nü tanıyan var mı? Her ilçede de ilçe tarım müdürü var. Bunlar bir çözüm üretir mi? Ne işe yarar bu arkadaşlar?

Bu uzar gider.

*

Bu kentin laf ebelerine ihtiyacı yok.

Bu kent bir 'kahraman' çıkaramıyor. Çünkü siyasetin ne durumda olduğunu, siyasete girdiğinde sonunun ne olacağını görüyor.

Bu kent artık TV kanallarında sadece asayiş konularıyla gündem oluyor.

Bu kent yatırımcının gündeminde değil, ileri değil geri gidiyor, küme düşüyor.

İzmir'in büyük bir köy olduğuna dair eleştirileri gelir genellikle…

Aslında Türkiye koca bir köy ve doğduğun ev kaderindir.

Kaderimizi yaşıyoruz. Ahvalimiz budur.