22 Ekim günü yepyeni bir ülkeye uyandık. Siyasette yaşanan şok etkisi uzun bir süre atlatılamayacak gibi görünüyor.

MHP Lideri sayın Devlet Bahçeli'nin 'Öcalan gelsin, mecliste konuşsun' sözleri ve bir nevi af olarak değerlendirilecek olan 'umut hakkı'nı tartışmaya açması en koyu DEM Partili'nin dahi aklından geçiremeyeceği bir düşünceydi.

21 Ekim günü yeni bir açılım süreci yoktu. İktidarın buna uygun yarattığı duygusal bir atmosfer de yoktu. 22 Ekim günü açılım sürecinin çok çok ötesinde bir boyut ortaya çıktı ve kimse ne olup ne bittiğini anlamış değil. İki lider çok büyük bir risk almış durumda ve artık hiçbir şey Erdoğan ve Bahçeli için eskisi gibi olmayacak gibi görünüyor.

Çok değil 1 ay önce teröre bulaşmamış, insan öldürmemiş, silah sıkmamış TİP Milletvekili Can Atalay için kavga dövüş çıkarmış olan AK Parti-MHP grubu şimdi Öcalan'ı barış elçisi olarak pazarladı, mecliste konuşsun dedi.

Yan yana koyduğumuzda bir şeyler kafalarda tam yerine oturmuyor. Çünkü kamuoyu tam anlamıyla ne olup ne bittiğini bilmiyor.

Merak edilen sorular var:

Bunları Devlet Bahçeli'ye kim söyletiyor? Bahçeli'yi bu siyasi hamleye zorlayan şey ne ve ne yapılmak isteniyor?

Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın gücü Bahçeli'ye tek başına bunları söyletmeye yetmez. Bahçeli'ye bu sözleri söyleten ile pazarlık masasını kurarak Öcalan'ın silah bıraktırma noktasına getiren güç aynı güçtür. Aynı güç hem Bahçeli'yi hem Öcalan'ı aynı hizaya getirmiş durumda…

İki nokta var; İktidarın derdi Türkiye'de bir iç barış sağlamak mı ya da ABD ve İsrail'in YPG'yi silahlandırması, nüfus alanındaki Kürtleri etkisi altına alması olasılığı sebebiyle bir barış süreci başlatmak mı kafalarında var?

İttifakın pratiğine baktığımızda ilk şık mı ikinci şık mı derseniz ağırlıklı görüşün ikinci şık olacağını düşünüyorum.

AK Parti-MHP ittifakının dünya sisteminden bağımsız bir siyaset çizebileceğini sanmıyorum. Ortadoğu'da kamuoyuna yansıtılmaya çalışılanın aksine ABD ve İsrail karşısında bir politika sergilenmeme noktasında artık net bir tutum var. AB'den bağımsız bir göç politikası bile çizilemeyen, ülkedeki 10 milyon mültecinin geri gönderilmesi politikasında bir değişiklik dahi yapamayan bir iktidardan söz ediyoruz. Kaldı ki Ortadoğu'da karşıt bir siyaset hattı sergilenebilinsin.

Görünen o ki dünyanın gayya kuyusu olan Ortadoğu'nun Suriyesi'nde oluşan yeni Kürt bölgesinin statüye kavuşmasını ve PKK'nın tasfiyesi sürecini izleyeceğiz. ABD'nin petrol kuyularının jandarmalığını yapan YPG'nin örgütten devlet statüsüne dönüşeceği bir evreyi hep birlikte izleyeceğiz. Ve bu doğrultuda Öcalan, PKK'yı silah bıraktıracak ve Ortadoğu'da YPG'nin ABD'nin askeri bir gücüne dönüşmesini sağlayacak aktör olarak öne çıkacağını söyleyebiliriz. Ve bu Türkiye eliye yapılacak. Tıpkı Irak'ın kuzeyi gibi… Irak'ın kuzeyi kırmızı çizgimiz, yakarız-yıkarız denilen ortam hızla Barzani ile diyalog süreci başlatılmıştı. Yani Irak'taki senaryonun benzerini şimdi Suriye'de izleyeceğiz.

Toparlarsak;

-Bahçeli tarafından başlatılan barış sürecinin ABD ve İsrail'e rağmen yapılması yani bir iç barış sağlanması, demokratikleşme noktasında atılan bir adım olmasının ihtimali yüzde 1 bile değildir.

-Ortadoğu'da örgütlerin tasfiye edildiği bir süreç yaşanıyor. Hizbullah ve Hamas'ın ardından ABD, PKK'nın tasfiyesine karar verdi ve Suriye'nin kuzeyini bir statüye dönüştürme kararı alınarak uygulamaya geçildi.

-Bu işten kazançlı çıkacak olan Kandil'dir. PKK'nın en büyük hayali olan şey gerçek oluyor ve artık PKK bir devlete dönüşüyor.

-Bu bir pazarlık masası… Ve pek tabi bundan iktidarın ne kazanacağı konusu var. Görünen o ki PKK'nın tasfiyesi ve devletleşmesi karşılığında Erdoğan'ın bir dönem daha iktidarda kalmasının pazarlık konusunun yapılıp yapılmadığını da izleyip göreceğiz.

-Bahçeli'nin bundan 6 ay önce yaptığı konuşmada 'çok şey değişecek hatta Türkiye bile değişebilir' dediği, dün de Bahçeli'ye yakın isimlerden olan Feti Yıldız'ın '22 Ekim bir milattır ve siyaset artık buna göre yapılacaktır' sözlerinin ardından Anayasa değişikliği konusunda atılacak adımları da takip etmek gerekiyor.

-Ana muhalefet CHP ise suyun akışına göre tutum almış durumda… Özel'in dünkü konuşmasında 'bekleyelim, görelim' demesini ve temkinli davranmasını beklerken destek açıklaması yapması da enteresandı. Özel ya toplumun bilmediği o plandan haberdar ya da doğu illeri ziyareti öncesinde kendince bir ön almak istemiş olabilir.

Ve gözden kaçan ciddi bir konu; Öcalan'ın meclise gelmesi, umut hakkı gibi konuların konuşulması toplumda tedirginliğe ve infiale yol açmış durumda… Neler olup bittiğini anlayamamış bir toplumun göstereceği reaksiyon sert olabilir. Süreç AK Parti-MHP-CHP açısından başarılı bir şekilde gitse dahi milliyetçilik ekseninin de bir karşıtlık oluşacaktır. Aşırı sağ büyüyecektir. Diyelim ki süreç başarısız gitti ve her şey eskiye döndü. Özellikle Erdoğan'ın ve Bahçeli'nin siyasi hayatının belki de en zor günlerini yaşayacaktır.

Kısacası artık Erdoğan ve Bahçeli için hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacaktır.