İzmir'de tahtacı alevilerin yoğunlukta yaşadığı Uzundere Mahallesi'nde kaçak yapılan tarikat binası ile ilgili tartışmalar sürüyor.
Dün kaleme aldığım 'Vali Bey neden yıkamam dedi?' köşe yazımın ardından 'Vali Bey neden yıkamaz?' sorusunun yanıtı aradım. Kendileri nezaketle iletişim kurdular ve bazı konulara açıklık getirmek istediklerini belirttiler.
Yıkım konusunda meselenin teknik boyutlarına değindiler.
Valilik kaynakları kaçak tarikat yurdu ile ilgili olarak İzmir'in büyükşehir statüsünde olmasından dolayı yıkım işlemi süreçlerine dahil olamadıklarını dile getiriyor. Eğer ki konunun İzmir Büyükşehir Belediyesi ile bir yetkisinin olması ve bununla ilgili olarak bir kolluk kuvveti talebi olması durumunda vali yardımcısı talimatı ile kolluk kuvvetinin yönlendirilebileceği belirtiliyor. Yani burada yetkinin kaymakamlık ve ilçe emniyet müdürlüğünde olduğunun altı çiziliyor. İl Özel İdaresi'ne tabi olan kentlerde valiliğin yıkım ile ilgili süreçlere müdahil olma imkanının bulunduğu yasada geçiyor.
İzmir Valisi Süleyman Elban'ın özgeçmişine bakıldığında kendisinin mahalli idareler kökenli bir bürokrat olduğunu, bütünşehir yasasının hazırlanma sürecinde önemli katkılarının bulunduğunu ve Ağrı Belediyesi'nde kayyum görevi yaparak da belediye başkanlık tecrübesinin de olduğu görülüyor.
Valilik evet mevzuata göre yıkımdan sorumlu değil. Ve Vali bey kepçeye binip burayı yıkamaz.
Ancak vatandaşlar da bir çözüm mercii arıyor. Kaymakamlık sus pus, ilçe emniyet kılını kıpırdatmıyor. Vatandaş da biçare valiliğin kapısını çalıyor. Süleyman Bey kepçenin üzerine çıkamasa da yasanın uygulanması ve yıkım sürecinin hızlandırılması noktasında arabulucu olabilir ve ağırlığını koyabilir. Kepçelerin önünde sopalı, delici-kesici aletli duranların, gazetecilere saldıranların, vatandaşların tedirginliğinin arttıranların oluşturduğu gergin atmosferi Süleyman Bey, sulh yolu ile çözebilir. Vali beyin bu davranışı İzmir kamuoyunda pozitif bir etki yaratabilir.
Bir diğer konu da inşaatın başlangıç sürecine ilişkin… Belediye tarafından ilk etapta doğrudan yıkım yapılabilir miydi sorusu var.
Karabağlar'ın önceki Belediye Başkanı Muhittin Selvitopu, bürokrat kökenli bir isim ve mevzuata oldukça da hakim… İnşaata ilk müdahale 12 Ocak 2024 tarihinde yapılıyor ve ceza kesiliyor. Sonrasında 18 Ocak, 1 Şubat ve 1 Mart tarihlerinde üç kez mühürleme işlemi yapılmasına rağmen mührü kırıp inşaata devam ediliyor. Selvitopu ile daha önce yaptığım görüşmede mevzuat dahilinde üzerlerine düşen ceza işlemlerini uyguladıklarını, yıkım kararını kendilerine tebliğ ettiklerini, üç kere mühürleme işlemi yapmalarına rağmen şahısların mühür fekki yaptıklarını, mart ayında yıkım kolluk kuvvetini çağırdıklarını ancak yıkımın uygulanacağı süreçte yıkım kararı ile ilgili mahkemeden yürütmeyi durdurma kararı çıktığını anlatmıştı. Tüm mevzuatın tamamlanmasının ardından Haziran ayında yeniden yıkıma gidilmesine karşın yaşanan saldırganlık ve emniyetin tedbir almaması sebebiyle yıkımın gerçekleştirilemediğini belirtmişti.
Tarikat üyelerinin inşaatı tam da belediye seçimlerine denk getirerek yaşanan seçim karmaşası ortamında kendilerine alan açtıkları ve kesilen cezalara rağmen seçim karmaşa içerisinde inşaatı hızla bitirdikleri anlaşılıyor.
Toparlarsak, mahalleli ile yaptığım görüşmelerde tarikat üyelerinin mahallenin içine girmedikleri yönünde… Tarikat üyeleri alış verişlerini mahalleden yapmıyorlar ve ihtiyaçlarını dışarıdan karşılıyorlar. Diğer yandan mahalleli küçük çaplı temaslarda tarikat üyelerinden bir saygısızlık görmediklerini ancak kendilerini çok da huzurlu hissetmediklerini belirtiyorlar.
Konu hassas…
Çünkü alevi topluluğunun travmaları var. Karşılarında takkeli-cübbeli gezen birilerinin olması ve bu kişilerin mahallelerine bir anda konmaları travmaları tetikliyor. Bir mahallenin depreştirilen travmasını dindirmenin yolu ise yine yasal mevzuatı uygulamaktan geçiyor.