Böylesi bir ilahi rastlantı...
Ancak hayatın içinden...
Olsa olsa...
“Binde bir çıkar ve ortalık karışır!”
Bu yaşanmış öykünün başrolünde gencecik bir “gazeteci” var...
Artık yaşamıyor...
Hunharca katledildi...
“Tarih Baba” her şeyi en ince ayrıntılarıyla kalplerde saklıyor!..
***
O gazeteci dünyaya gözlerini açtığında...
Takvimlerin o günkü yaprağında (10 Nisan 1968 / Çarşamba ) yazıyordu...
Kader O’nu...
Neredeyse “unutulmaz” bir “melodi” ile eşleştirdi...
O sevimli bebeği...
Birisi minicikken yaşlı dünyaya “merhaba” dedi...
Diğeri...
Dünyaya gözlerini açan yavrunun akıbetini hissetmiş gibi...
Şarkısında noktayı şöyle koşmuştu:
“Bugün sen çok gençsin, yavrum... / Hayat ümit, neşe dolu... / Ne yalnızlık ne de yalan... / Üzmesin seni... / Doğarken ağladı insan... / Bu son olsun, bu son...
***
Gurur da verse...
Ciğerimiz de yansa...
Bazı olayları unutmak mümkün değil...
Üstelik...
Aradan çeyrek asır geçse de...
Sahi...
86 milyonun kaçı acaba hatırlıyor o acı olayı acaba?
***
Başlıyoruz...
29 yıl öncesine giderek...
***
Metin Göktepe...
Taaa, 57 yıl önce...
Takvimler 10 Nisan’ı gösterirken...
Sivas'ın Gürün ilçesine bağlı Çipil köyünde gözlerini dünyaya açtı...
Tarım yaparak geçinen...
Sekiz çocuklu bir ailenin yedinci evladıydı...
Annesi de babası da O’na çok güveniyordu...
Hep “göç” filmlerdeki gibidir uzaklardaki vedalar...
Metin Göktepe...
Okumaya susamış bir gençti...
İlkokulu, ortaokulu ardından da liseyi tamamladı...
Yaz tatillerinde çalışarak harçlığını çıkarıyordu...
Kültürel ve sosyal faaliyetlere katıldı...
Dernekler sayesinde ise “Siyaset” ile tanıştı...
İstanbul Üniversitesi’nde Maliye eğitimi aldı ama...
Kalbindeki fırtınalar O’nu gazeteciliğe taşıyordu...
Önce “Gerçek” adlı bir dergi ile başladı...
Ardından...
1995 gelip çattığında...
Metin Göktepe, artık "Evrensel" gazetesinde...
Muhabirlik yapmaya başlamıştı...
***
...Ve kader ağlarını o günden itibaren...
Gencecik Metin için örmeye başladı...
O günün tarihi...
8 Ocak 1996’ydı...
Cezaevinde öldürülen iki tutuklunun cenazelerini...
Bir gazeteci olarak takip ederken...
Bir anda kendisini...
Toplu halde gözaltına alınan bin kişi arasında buldu...
Sanki saniyeler durmuştu...
Gencecik o gazeteci...
“Yeter artık vurmayın, kör oldum...”
Demesine rağmen insafsıca polislerce dövüldü...
Gencecik bir muhabirdi Metin ve...
Bu hayattan koparıldığında 28 yaşındaydı...
Göktepe’nin ölümü...
Büyük yankı uyandırdı...
Dönemin İçişleri Bakanı Teoman Ünüsan...
11 Ocak 1996 günü bir TV programı "32. Gün"de...
Şöyle konuştu:
“Konuyla ilgili tam bilgim yok ancak son gelen bilgiler, Metin Göktepe'nin duvardan düşerek öldüğü şeklindedir...”
Daha sonra ne oldu dersiniz?
Duvardan düştüğü iddia edilen o gencecik gazetecinin...
Gözaltında dövülerek öldürüldüğü...
Kamuoyu baskısıyla kabul edilmek zorunda kalındı...
***
Birkaç gün sonra n’oldu dersiniz?
Bir şehirden diğer bir şehre gönderilerek...
Dört yıl devam eden davada...
1999 yılının Şubat ayında gerçekleşen duruşmadan karar çıktı...
11 polis memurdan altısı hakkında...
Yedi yıl altı ay hapis cezası verildi...
Daha sonra usul bakımından iptal edilen bu karar, temyiz edildi...
Yargıtay...
5 Mayıs 1999’da...
Altı sanıktan cezası onaylanmış...
Beş emniyet amiri hakkındaki hükmü esastan bozdu...
Kamuoyunda “Rahşan affı” diye bilinen af sayesinde...
Şartlı tahliyeden yararlanan polisler...
Toplam “bir yıl 8 ay” hapis cezasına çarptırıldılar...
Ve, çok önemli bir ayrıntı:
Metin Göktepe...
O tarihe kadar...
Gözaltında öldürülmüş bütün gazeteciler arasında...
Katillerinin suçu mahkeme kararı ile onaylanan ilk gazeteci oldu...
***
Bazı ayrıntıları unutmamak gerekir...
Buraya dikkat!
***
Gün geldi...
Metin’in okul ve iş arkadaşlarına...
Ailesine...
Özellikle kardeşlerine sormak gerek...
“Bunca yıldan sonra içiniz soğudu mu?”
Cevap, şöyle oldu:
“Kuşaklar boyu taşıyacağımız bir yas... İlk öğrendiğimizde ise Göktepe Ailesi’nin yasını bile tutamadığımız bir kardeş…”
***
Bir önemli ayrıntı daha...
Ailesinin iddiasına göre...
Polis...
Metin’in, gözaltına alındığı bile kabul etmemiş önce...
Hatta bi’ara...
“Gözaltına alındı ama serbest bırakıldı” bile denmişti...
Kime inanırsınız böyle bir durumda?
***
Şu ayrıntıya şaşıracaksınız...
Sadece...
Göktepe Ailesi’nin avukatını aldılar otopsiye...
Doğru ve sağlıklı bir rapor yazılsın diye...
O avukat...
Beti, benzi atmış bir halde otopsiden çıkınca...
Sadece şunları söyleyebildi:
“Bu vahşet, bunu nasıl yaptılar bir insana?”
Ardından aileye şu soruyu sordu:
“Metin niye gülüyordu?”
Meğer gülümsemesi hala yüzündeymiş genç gazetecinin... (Yaşasaydı bugün 57 yaşında olacaktı...)
Bitiriyoruz...
Metin’in ablasının dediği gibi:
“Ne zaman yüreğimiz soğur bilir misiniz?”
İşte cevabı...
Demokratik, adil, basının özgür olduğu...
İnsanların hak ve özgürlükleriyle yaşadığı bir ülke olduğumuzda...
Açık ve net olarak diyebiliriz ki artık:
“Yakınlarımızı kaybettik ama, bedel ödediler... İşte en azından adalet sağlandı, eşitlik sağlandı”...
Tabii, gerçekten diyebilirsek...
“O dönemde (Polis bunu yapmaz!) diyenler, cinayet kanıtlanınca özür dilemek zorunda kaldılar Göktepe Ailesi’nden... Merak ediyoruz ya hep birlikte yüreğimizin soğuyup soğumadığını... Korkarım ki; o gün bugün değil…"
Nokta...
Hamiş 1: O dönem Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve İçişleri Bakanı Teoman Metin, Göktepe’nin annesinden özür diledi... O anne var ya... Bakın ne dedi cumhurbaşkanı ile İçişleri Bakanı’na: “Ben özrünüzü kabul etmiyorum. Katiller yargılansın, katilleri yargılayın”...
Hamiş 2: Tam üç yıl boyunca her ayın son cuması otobüslerle gidildi, gelindi Afyon’a ve nispeten bir kazanımla sonlandı dava... Polisler 7,5 yıl hapis cezası aldılar, sonunda bir buçuk yıl cezaevinde yattılar...
Sonsöz: “Metin öldürülmedi diyemedikleri gibi inkar da edemiyorlardı ama manipüle etmeye (başkalarının duygu, düşünce ve davranışlarını çeşitli yöntemlerle onlara hissettirmeden değiştirmeye çalışmak...) çalışıyorlardı..