Ellerimi avucunun içine aldı ve şöyle dedi: 'Türkiye'nin bu hali ne? Türkler İran'dan hiç mi ders almadılar? Şah rejiminin devrilmesinden sonra, mollalar İran'daki laik rejimi nasıl yıkıp, şeriatı getirdiler, Türk halkı bütün bunlardan bir netice çıkarmadı mı?'
Ellerimi iki yana açıp susuyorum. İçimden 'ahhh Azer diyorum, Türkiyem'in derdine düşüp üzülmek, yetmişini geçkin ve üstelik de ABD'de yaşayan bir İranlı hanımefendinin mi derdi olmalıydı!'
Azer: 'Bu gidişle Türkiye de İran'a benzeyecek. Türkiye'nin durumunu hiç beğenmiyorum' diye, epeydir görmediği bana, içini dökmeye devam ediyor…
Gözleri gözlerime saplı, ben sustukça O konuşmayı sürdürüyor. Adeta yalvaran bakışlarla, benden O'nu rahatlatacak, içine su serpecek bir cevap bekliyor…
'Söylesene Neşe, neden Türkiye'deki laik kesim susuyor, neden Atatürk'ün kurduğu laik Cumhuriyet rejiminin yıkılmasına karşı sessiz kalıyor?'
Azer! Benim canım arkadaşım, gözümün nuru, bir tanem, 'Atatürk bizim babamız' diyen bir İranlı kadın…
'Mollalar İran'a şeriat getirdikten sonra, gözlerimiz Türkiye'ye daha çok çevrildi. Yanıbaşımızda böyle güçlü bir laik temel üzerine inşa edilmiş, Türkiye gibi bir ülke olduğu sürece, İran'daki şeriat rejimi, nasılsa fazla uzun süremez diye ümüdimizi hep koruduk. Ama tam tersi oldu. Türkiye İran'a benzemeye başladı. İzin vermeyin ne olur. Çocuklarımız, torunlarımız ortaçağ karanlığına mahkum olmasınlar' diyerek, sanki benden bir çare umuyor…
Azer! Güzel yürekli, yüce gönüllü, bilge kadın…
'Bizim neslimizle beraber çocuklarımızın nesli de heba oldu. Ama torunlarımız var. Onların da çocukları olacak. Yazık değil mi onlara Neşe? Türk halkı, ülkenizde giden bu kötü gidişata dur demezse, bir gün onların çocukları ve torunları da bizim gibi sürgün olacak gurbet ellerde.'
Azer! Bahai dininden olduğu için ailesi ve tüm yakınlarıyla birlikte şeriatın gazabına uğrayan ve doğup büyüdüğü ülkeyi, bir daha dönmemek üzere terk etmek zorunda kalan, ama asla yıkılmayan ve ilkelerinden taviz vermeyen, güçlü kadın…
'İran'ı çok özledim Neşe. Ama ülkemi bir daha görememekten ziyade, yüreğimi sızlatan, ABD'de çocuklarımı ve torunlarımı laik ve demokratik rejime sahip bir ülkede yetiştirirken, kendi ülkemin öz evlatlarının, İran'da şeriat rejimi altında inim inlemesidir. Ölmeden önce, toprağımı bir kez daha öpüp, koklamak mümkün değilse bile, hiç olmazsa ülkem adına azıcık umudum kalsaydı. Senin ülken de yakında böyle olursa kahroluruz!'
Azer! Sadece kendi vatanına ve insanına değil, hangi millet ve dinden olursa olsun, tüm insanlığa değer veren, aklı güzel, kendi de Emel Sayın kadar güzel bir kadın…
Azer! Seni tanıdığım için ve senin kadar Türkiye'mi seven ve düşünen bir arkadaşım olduğu için ne kadar şanslıyım…